Aslında gayet sıradan olabilecek bir gündü.
Deniz vardı ve de akşam üstü.
Akdeniz de bir yerlerde, bulutlu bir kış akşamüstüsü.

Güneş aralardan bir takım manevralar deneyip, çok severek satınaldığı güneş gözlüğünü anlamlı kılıyordu.
Bunlar gayet sıradan şeyler.
Ve bunların sıradan olması durumu bir çeşit güvenlik duygusu vermeliyken… -öyle olmadı.

Ayaklarıma bakma gafletinde bulundum.

Yürürken ayaklara bakmak gerçekten tehlikeli olabiliyomuş.
bunu anladım.

Küçük kareler halinde dizilmiş parke taşları -kendi hür iradeleriyle- alçalıp yükseliyordu.
Sanki akışkan bir zemin üzerinde yürüyormuşum gibi hissettim.
ilginç oldu.
ve dengede kalabilmek için, agırlık merkezimi çok sık değiştirmem gerekti.
-aslında kıvrak hareketlerdi.-
ama derinlerde bir yerlerde ; bu -kıvrak- hareketlerin, diğer insanların gerçeğine uymadığı şeklinde bir ‘farkındalık’ mevcuttu.