Her şey kaldırımda yürürken, şeytan dürtmüş gibi başımı kaldırıp onunla göz göze gelmemle başladı.Bir anda gözüme fer, yanaklarıma al geldi.Gözlerim onda, yürümekle yürümemek arasında kararsız bir iki adım attım ve olduğum yerde kalakaldım.O’ydu kesinlikle o…ona bakarken aylardır gezmiş, hiçbirini beğenmeyip mutlaka bir kulp bulmuş, arkadaşlarımın “ bak bunu beğeneceksin, bi bak istersen ” cümlelerine burun kıvırmış olmakla ne isabetli davrandığıma sevinerek gülümsedim.

Heyecanla mağazaya girdim, ve kapının girişinde tepede asılı durup beni benden alan mor elbiseyi gösterip “onu istiyorum” dedim. Satış görevlisi, (sakın tezgahtar demeyin feci bozuluyorlar ha) tepeden tırnağa bir bana bir askıdaki elbiseye bakıp, “size uygun bedeni yok maalesef” diye alaycı bir cevap verdi. Hani biraz üzülmüş gibi yapsa, biraz ağlak bir yüz ifadesi takınarak söylese vallahi bozulmayacam. Tamam twigy değilim ama insan bu kadar rahat söylemez, müşterinin düşeceği psikolojik durumu da bi düşünür !
İşte o an, kendisine öyle bir kinle dolup taştım, öyle bilendim ki buz gibi bir ses tonuyla “olsun gene de denemek istiyorum” dedim. ” Hanfendi 40 beden o, olmaz size” diye diretince “ kardeşim bir bakışta beden anlamak yeni mı çıktı?.lahana gibi kat kat giyinmişim işte kış günü. Deneyecem dedim size, algılama probleminiz mi var diye o sinirle azıcık çemkirdim..Kızcağız “la havle” çektiğini açıkça gösteren bir nefes alışla elbiseyi indirip verdi ve soyunma kabinine girdim..