bildirgec.org

din hakkında tüm yazılar

Ben dinin gereksiz, uydurma olduğuna kanaat getirdim

Ahlaksiz | 24 May 2002 10:16

Yahu delinin biri bir taş atmış kuyuya kırk akıllı çıkaramamış.

Diyelim ki iki insan var, biri doğduğundan beri etrafındaki herkes müslüman, hristiyan, … Camiler, tapınaklar, vs. vs. etrafında sürekli gördüğü şeyler. Günlük laflar: “Allah razı olsun”, “Tanrı seni korusun”, “Bismillah”, vs.vs.

İkinci vatandaş, kutuplarda doğmuş, eskimoların içinde yaşıyor, karısını arkadaşı ava giderken onun yanına yolluk verecek kadar farklı bir kültür içerisinde yetişmiş, tek gördüğü şey sürekli bir beyazlık.

cagri

tga | 23 May 2002 06:50

burda metin gozukmesin istiyorum. sabah ezanini dinliyodum. isyerindeim burdaki hic iyi okumadi ama bizim evin ordaki [ulu camii] her kimse o adam cok iyi. kimisi kulaksiz oluyo ama bu oyle degil. alsancak camii n dekide baya iyiydi kayitlarini buldum [bilgisayarimda] cat stevens okumus falan sabah makamindaymis bu ama nasil oluyo bilemedim bakiyom hala.

dini demokrasi var mı?

mushroom-hafif | 10 April 2002 14:14

yaklaşık son on yıldır bütün dünya ile birlikte türkiye de din, müslümanlık, demokrasi ve birarada yaşamayı tartışıyor. zira son on yıldır tüm dünyada görülen bir olgu var idi. dinin yükselişi. (bu sadece müslüman ülkelerde olmuyor. başta abd olmak üzere batı ülkelerinde de hıristiyanlığın yükselişine tanık oluyoruz. bush’un başkan olmasında bu hassasiyetlerin payı vardı. amerika’daki yeni kabinede birçok koyu hıristiyanın da bulunduğunu biliyoruz. hatta bazı toplantıların dua ile açılıyor olması abd’de tartışılan sıcak bir konu idi 11 eylül’e kadar..) türkiye’ye dönecek olursak. refah partisinin bundan önceki seçimlerde 1. parti olması ve başbakanlığı alması ile yükselen kökten-laik hassasiyetler refah-yol koalisyonunun demokrasi dışı -ve utanç verici- yollarla iktidardan uzaklaştırılması ile sonuçlandı. ancak demokrasi ve din ilişkisi hakkındaki tartışmalar artarak sürüyor. burada göze çarpan birkaç cepheden söz etmeliyim. a) genelkurmay, emin çölaşan, add, aydınlık dergisi grubu gibi kurumların başını çektiği kökten-laik cephe. kabaca tarif edersek bu grup dini hassasiyetlerin mümkün olduğunca geriletilmesini ummaktadır. b)etyen mahcupyan, ali bayramoğlu, kürşat bumin gibi yazarların temsil ettiği, dini hassasiyetlerle anlaşabilme çabasındaki entelektüel çevre. c) az önceki çevre ile anlaşma noktaları bulunabileceğini düşünen ve iktidarın politik manevralarla değil insanları ikna ederek ele geçirilebileceğini düşünen entelektüel islamcı çevre. d) islami kesimin iktidarda olması ve toplumu/kamu hayatını çoğunluğun esasları prensibinden hareketle değiştirmesi gerektiğine inanan mnp/msp/sp/akp çizgisi.. benim islami kesimin kamu hayatına katılmasına, öğrencilerin derslere başörtü ile girebilmesine, isteyenin istediği kıyafetle dolaşabilmesine, dini esas alan partilerin gerekirse tüzüklerine şeriat esaslarını da ekleyerek seçimlere girmesine hiçbir itirazım yok.. birarada yaşamanın ve demokrasinin gereklerinden biri olarak bakıyorum buna. pekala sorun nedir? sorun islami kesimin kutsal bir kaynaktan yola çıkmasıdır. şöyle ki: kamu hayatı dediğimiz şey insanların biraraya gelip örgütlenerek bazı şeyleri değiştirebildikleri ya da en azından değiştirmek için çaba harcayabildikleri oranda gerçek anlamda kamu hayatı olur ve o düzen demokrasiye benzer. ancak dini kesimle bu alanda ortak bir noktada buluşulamaz. çünkü o kesim değişmez kurallardan, yani tanrının kelamından hareket eder. tanrının kelamı değiştirilemez, üzerine söz söylenemez olunca altımızda, üzerinde yaşayabileceğimiz bir zemin filan kalmaz. çünkü laiklerin karşısında koca bir duvar vardır. oysa demokrasi, daha doğrusu siyaset, değiştirme üzerine kuruludur. demokrasi insanların (yani biz kulların) biraraya gelip hayatı değiştirebildikleri oranda vardır. abartarak şunu söylüyorum: değiştiremiyorsak aslında yokuz. çünkü o zaman gerçek anlamda kuluz ve köleyiz. bizim vakıf olamayacağımız kurallar altında yaşamaya mahkum oluruz. bu bizi totalitarızme götürür. insanların karşısına itiraz edemeyeceği “tepeden inme” kurallar ve kelamlar dayamak totalitarizmdir. ve burada artık eşit bir durumdan söz edilemez. çünkü karşımızda itiraz edemeyeceğiz bir kelam vardır. ve biz otomatikman terazinin alt kefesine ineriz.. bu kah internet sitesinde bir ahkam olarak karşımıza çıkar, kah mahalle komitesinin kararı, kah bir siyasi partinin tüzüğü. peki çözüm nedir? bence çözüm isteyenin istediği gibi yaşaması ancak “değişmez, üzerine kelam edilemez” (kemalizmin altı oku, stalinin eserleri, türklüğün töreleri de buna dahil) denen kuralları diğer gruplara dayatmamasıdır. bu noktada mutabık kalındıktan sonra anayasa da değişir, yasalar da.

Dostoyevski

Dostx | 05 April 2002 21:00

Dostoyevski -Robert Maynard Hutchins-Mortimer J. Adler

Mikhailoviç Dostoyevski 30 Ekim 1821’de Moskova’da babasının bir doktor olarak görev yaptığı Yoksullar Hastanesi’ne ait bir apartmanda doğdu. 1837’de annesinin ölümünün ardından babasının yanında ayrılarak St. Petersburg’a taşındı ve orada Askeri Mühendislik Okulu’na kabul edildi. Bir sınıf arkadaşı onun için “sürekli kendisini ayrı tutardı, hiçbir zaman arkadaşlarının eğlencelerine katılmazdı, ve genellikle bir köşede elinde bir kitapla otururdu” diye anlatıyordu. Yurtluğunda düzensiz bir yaşama çekilmiş olan ve oğluna düzenli bir gelir sağlamayı reddeden babasının tutumu Dostoyevski’nin bu hastalıklı içe-kapanıklığını daha da ağırlaştırdı. Bir keresinde, Dostoyevski babasına ilgisizliği yüzünden hakaret dolu bir mektup gönderdi; ama baba Dostoyveski yanıt vermeye fırsat bulamadan serfleri tarafından öldürüldü. Ailesi içersinde söylendiğine göre, daha sona ona bütün yaşamı boyunca acı çektiren sara nöbetlerinin ilkini bu dönemde geçirmişti.

ilahi dinlerim, kaside dinlerim

pazuzu-hafif | 30 March 2002 23:40

radyo dinlerken iğrenç sesli ve diksiyonlu birinin sesini duydum, hemen dinleyeyim dedim, dost radyoymuş adı, güya çocuk programı yapıyor, telefona bir 8-9 yaşında bir çocuk aldı, konuşma şu şekilde: S:müzik dinermisin? Ç:evet, mesela ilahi dinlerim, kaside dinlerim, ama başka bişey dinlemem. S:bak ne güzel onlar çok güzel müzikler. hadi bi ilahi söyleyelim birlikte, “dağ başınııı duman aalmıış” bak yanlış söyledik, bu ilahi değildi (tabi ki arkada kahkaha efekti). çocuk ilahiyi söyler. çocuk daha sonra telefonu 6 yaşındaki kardeşine verir, spiker bir ilahi de ona söyletir. mutlu mutlu telefonu kapatırlar.

“Şeytan Ayetleri”

yener | 30 March 2002 18:53

$eytan Ayetleri “Şeytan Ayetleri” diye ünlenen sözlerin önce Kuran’a ayet olarak sokulduğu, bu sözlerde “Lat, Uzza, Menat” adlı tanrıçalar övüldüğü için putataparların, peygamber ve inanırlarıyla birlikte secde ettikleri, bir olay olarak kaynaklarda yer alır. Konu, bilim namusu içinde ve soğuk kanlı olarak tartışılmalıdır. Telaşa, heyecana gerek yok. Ortada bir olgu, bir gerçek varsa -ki vardır-, “hayır yok böyle bir şey” demekle yok olmaz. Kimi polemikçiler, Humeyni’nin cinayete azmettirici fetvası doğrultusunda tutumlar sergilediler. Ve saldırı üstüne saldırıda bulundular. Şimdi, olayın gerçekliğini dile getiren kanıtları görelim: 1-“Şeytan Ayetleri” olayına değindiği , bu olayı dile getirdiği savunulan ayetler: a) Hacc suresinin 52. ayeti ve izleyen ayetler. 52. ayette, her peygamberin okuduğu şeye, şeytanın bir şeyler kattığı ama tanrının, şeytanın kattığını hükümsüz bıraktığı ve kendi ayetlerini geçerli -sağlam kıldığı, anlatılır. Görüldüğü gibi anlatım, Şeytan Ayetleri diye bilinen ayetlerin, Kuran’a sokulup sonra çıkarıldığı, sokanın şeytan, çıkaranın da Cebrail aracılığı ile tanrı olduğu yolundaki ifadelere uygundur. Zaten tefsirler de bunu için bu ayetleri, olayın yansıtıcısı olarak görürler. 52.ayetten sonraki ayetlerde de aynı olaya uygun anlatımlar bulurlar. b)İsra suresinin 73. ve 75. ayetleri: Bu ayetlerin anlamları şöyledir: “Ey Muhammed! Seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırıp daha başkasını ileri sürerek bize iftira etmeye sürüklüyorlardı nerdeyse. O zaman seni dost bulacaklardı. Eğer seni pekiştirmiş olmasaydık, andolsun ki, onlara eğilim gösteriyordun, az kalsın. O zaman sana, yaşamı da , ölümü de kat kat azab biçiminde tattırırdık. Sonra da bize karşı bir yardımcı bulamazdın.” 2-Hadisler: Hadis 1: “Peygamber Mekke’de Necm suresini okurken secde etti ve onunla birlikte,-aldığı toprağı alnına götüren yaşlı birinin dışında Müslüman ve putatapan herkes secde etti.” Kaynak: Buhari( hadis no:555), Tirmizi ve öteki hadis, fıkıh kitapları. SORU: 1-Peygamberin can düşmanı diye nitelenen putataparlar nasıl oldu da, Muhammed ile bir araya gelebildiler? 2-Putataparlar nasıl oldu da, Muhammed ile birlikte secde ettiler? Bu soruların karşılığını bulabilmek için, bundan sonraki iki hadis iyi incelenmelidir. Hadis 2: “Peygamber Mekke’de iken Necm suresini okuyordu” Lat’ı, Uzza’yı ve bir öteki, üçüncü (put) olan Menat’ı gördünüz mü ? diyen yere gelince şeytan, peygamberin diline şunu atıverdi “İşte bunlar, yüce turnalardır. Şefaatleri de elbette ki umulur.” Bunun üzerine putataparlar: “Muhammed daha önce değil, bu gün tanrıçalarımızı iyi sözlerle andı!” dediler. Yine bunun üzerine Peygamber secde etti ve onlar da secde ettiler. İşte bu nedenle de Tanrı şu ayeti indirdi: “(Ey Muhammed!) Senden önce hiçbir peygamber yoktur ki, şeytan onun okudukları arasına, bir şeyler katıp bırakmasın. Tanrı, şeytanın bıraktığını bozar, kendi ayetlerini güçlendirir. Tanrı bilendir, hikmetlidir.” (Hacc suresi, ayet:52) (Anlatan Peygamberin arkadaşları: Abdullah İbn Abbas’ın da içinde olduğu bir topluluk. Kaynak: Süyuti, İbn Hacer) Ve çok açık görülüyor ki: Putataparların Peygamberle birlikte secde etmelerinin nedeni :”Peygamberin üç putu (Lat, Uzza, Menat) öven sözlerle anması ve bunu, ayet olarak okumasıdır.” Bu sözlerin oluşturduğu ayetler, tanrının ayetleri değil “şeytanın ayetleri”dir. Bu ayetler sonradan sureden çıkarılmıştır. Hacc suresinin 52.ayetinde anlatılanda budur. Bu konuda uzun söze gerek yok. İslam dünyasının en büyük uzmanlarından Suyuti ve İbn Hacer “hadis”i sağlam ve olayı gerçek kabul ediyorlar. Süyuti’de, İbn Hacer’de hangi hadisin sağlam, hangisinin çürük olduğunu en iyi bildikleri İslam dünyasında kabul edilegelmiş uzmanlardır. Ve bunlar için de “dinsiz, İslam düşmanı” suçlaması yapılamaz. Kısacası: 1.”Şeytan Ayetleri” olayı gerçektir. Bunu yok sayma çabaları da boşunadır. 2.Diyanet İşleri Başkanlığı en büyük İslam otoritelerince de sağlam kabul edilen hadise dayalı ayetlerle destekli bu olayı yok sayma yerine ülkede kimseye yararı olmayan din terörünü kınayıcı çabalara girse çok daha yararlı bir tutum göstermiş olurdu. Çünkü gerçek olduğu halde bu olaya “iftira”dır, “dinsizlerin uydurmasıdır” biçimindeki sözler, cinayete azmettiren fetvalara çanak tutmaktan başka bir şeye yaramaz

derin dünya

aftermath | 23 March 2002 00:23

ilginç bir olay var yine; özet geçicem, araştırmayı size bırakıyorum.

insan üretimi bir din var biliyorsunuz. bilim dini diyorlar. scientology orjinal adı. john travolta, bruce willis ve bir çok ünlü sevdalısı bu dinin.

merak edenler için kaynak çok. google’da küçük bir arama yeterli. arama sonuçlarının ilk sayfasında daha düne kadar iki adet scientology dini karşıtı site çıkıyormuş. bunlar xenu.net / clambake.org. wired‘ın ve cnet‘in haberlerinden öğrendiğimiz üzere bu iki site ve benzerleri google’ın veritabanından silinmiş. yapılan açıklama “telif haklarını ihlal eden bu siteleri çıkarmamız gerekiyordu” diyor. pek göremedim böyle bir ihlal ama karara güvenebiliriz. google silme işleminden sonra xenu.net’e durumu e-mail ile bildirmiş.

burada da pek ayrıntılı bir yazı var.

xenu.net’in silinen adreslerini incelediğimizde oldukça iddialı bir propagandaya şahit oluyoruz; işin ucunu adolf hitler’e kadar götürmüşler; ben karışmıyorum. merak eden araştırır…

gamalı hac vak’ası …

ris-anarch | 19 March 2002 17:00

kel alaka ama burada da gamalı haçın kökeni var, ama Nazilerin neden o sembolü kullandıklarını pek anlayamadım. Araştırmaya da üşemdim biri araştırsın beatnick (zannediyosam 19 mucizesine yazmıstı) gamali haç konusunda bişiyler söylicem … mevzu bais ikon eski yunt-germen kulturune ait savas ikonuydu..(yine mevzu-bahis kultur hrıstiyanlığın işgaliyle biraz kuzeye göçmüş ama tutunamayıp unutulmuştur….?!) yani haçla falan ilgisi yoktu.. adolf bunu iki taraflı kullandı…avusturya-macar KİTLEsine hrıstik mesaj verirkene polonyayı işgal etti… ama kendi tugaylarına ve de KİTLE’lerine din-dışı bir birlik sembolu olarak tanıttı… boylece hem milli birliği hem de polonyayı ele geçirdi … ikonun tam oykusu de bu diil simdilik bu kadar yazıyom … ayrıca hint kulturunde boyle bi bi ikonun kullanıldığını da ilk defa duydum?! tamam tamam OK?! arkadaslar sagolsun hemen ışıtıyolar insanı ?! ayrıca sanat tarihi derslerim işe yaradı ilktir bu ?!

19 Mucizesi

Creepy | 19 March 2002 00:05

Kafama takıldı bi bakayım neymiş bu 19 mucizesi dedim. Burada Kur’an-ı Kerim’de 19 mucizesini anlatan ve savunan bir site var. Burada ise bu mucizeyi çürüten oldukça tatmin edici bir araştırma yapılmış. Ayrıca Kur’an’da bir çok yerde geçen Elif lâm mim harflerinin (Örn: Bakara/1) ne anlama geldiği hakkında da ilginç bir ,yazıya rastladım. Cenk Koray’ın da “Kuran İslamiyet Atatürk Ve 19 Mucizesi” adında bir kitabı vardı konuyla ilgili. Şahsen hayatta neyi elimize alırsak alalım onda bir mucize bulabileceğimizi, istersek her şey üzerinde bir mucize çıkarabileceğimizi düşünüyorum…

İslam Hakkında Bir Düşünce

klucky35-hafif | 02 March 2002 01:13

Opinion Journal’da yayımlanmış bir yazı Yazarı VICTOR DAVIS HANSON. Yazıda İstanbul ve Osmanlı İmparatorluğu’da geçiyor. Yorumlarınızı gönderebilirsiniz. Ben Yolladım.