bildirgec.org

çevre hakkında tüm yazılar

Ateşten Böcek’e

winmaker | 02 July 2002 14:24

ateşböceği

Ateşböcekleri çocukluğumdan beri en ilgimi çeken canlı türüdür. bi sürüsünü yakalayıp pet şişe içersine koyup, fener yapma hayalimiz vardı çocukluk arkadaşlarımla. bu hayalimizi gerçekleştirdik ama istediğimiz randımanı alamadık açıkcası. herbiri aynı anda yanıp sönse olucaktı belki ama hepsi farklı zamanlarda yanıp söndükleri için pek aydınlatamadılar çevreyi.

herneyse, sadece dişi ateşböcekleri karınlarının son halkasındaki fosforışıl organı sayesinde ışık saçıyormuş. (fosforışı: bazı cisimlerin ve canlıların normal sıcaklıklarında bir artış olmadan, karanlıkta ışık verme özelliği. bu özelliği mısırlılar bulmuş. elmasın güneşli bi ortamdan karanlık bir ortama geçtiği vakit, bir süre ışık yaydığını farketmişler. kaynak:meydan larousse)

fosforışıl organda bulunan lusiferin‘in, lusiferaz isimli bir enzimle oksitlenmesi sonucunda ışık ortaya çıkıyormuş. bu olay ateşböceklerinde ritmik olarak, yaklaşık bir saniyelik aralarla gerçekleşiyormuş. tabi birçok türü için geçerli değil bu. bazılarının vücudundaki bakteriler oksitlenmeyi başlatırken, bazıları kendi isteğiyle başlatıyorlarmış. ayrıca bu özelliğe sahip tek hücreliler, süngerler, sölenterler, taraklı hayvanlar, yuvarlak solucanlar, halkalı solucanlar, kabuklular, derisi dikenliler, yumuşakçalar, böcekler, tulumlular ve balıklar olmak üzere yaklaşık 36000 tür canlı varmış. ve en uzun süre ışık çıkaran canlı, bir tür mürekkep balığıymış(yaklaşık bir dakika).

son olarak, bu kaynaklarda yazmayan bir şey daha, bilim adamlarının bile bildiğini sanmıyorum:) eğer ateş böceği ışık çıkardığı zaman üstüne parmakla basarsanız daha uzun süreli ışık çıkarıyo.

esperanza türkiye’de

tamilgerillası | 28 June 2002 15:19

Böyle bir mail gelmiş GreenPeace TR’den. Duyan vardır duymayan vardır.

“Sevgili Greenpeace destekcileri,

Greenpeace filosuna en son katilan, en buyuk ve en yesil gemi olan “Esperanza” bugun Ortakoy-Kurucesme arasindaki Cemil Topuzlu Parki’na yanasti.

MV Esperanza, daha az yakitla calisan, dolayisiyla da CO2 ve diger kirletici maddelerin cevreye yayilmasini azaltan, bir isi geri-kazanim sistemi ve dizel-elektrik motoru sistemiyle donatilmistir. Gemide ozon tabakasina zarar veren CFC ve iklim degisikligine yol acan HFC gazlarini icermeyen sogutucu sistemleri kullanilmistir.

Gemi, suyun ekolojik ve verimli kullanimini saglayan gri-temiz atik su ayristirma sistemine sahiptir. Esperanza, açık denizdeki uzun yolculuklar oncesinde surdurulen deneme suruslerinin bir parcasi olarak, Greenpeace Akdeniz Merkez Ofisi’nin bulundugu Malta’dan İstanbul’a geliyor. En az 12-16 kisilik bir murettebat ile yolculuk yapabilen Esperanza’da en fazla 48 kisi kalabilmektedir. Esperanza’nin 15 degisik ulusa ait 25 kisilik murettebati icinde Turkiye’den katilan Serkan Dadak ve Baris Salduz da bulunmaktadir.Bu yil, Turkiye’yi Greenpeace’le tanistiran ilk gemi olan Sirius’un, Turkiye’ye

yaptigi ziyaretin 10. yilidir. Esperanza’nin bu ziyareti ayni zamanda, cevre konularina ilgi duyan insanlarin duzenli ve dogrudan iliski kurabilecekleri Greenpeace Akdeniz Ofisi’nin Ýstanbul’da acilisinin da 5. yilina rastlamaktadir.

ESPERANZA 29-30 HAZIRAN CUMARTESI ve PAZAR gunleri SAAT 13:00 – 20:00 arasi sizlerin ziyaretinize acik olacak. Gemide, Greenpeace videolarini izleyebilir ve petrolün “besikten mezara” cevresel ve toplumsal etkilerini anlatan sergimizi de gezebilirsiniz. Kisa bir sure icin Ýstanbul’da bulunacak olan Esperanza’ya hepinizi “heyecanla”

bekliyoruz, yakinda gorusmek uzere… ”

önyargı

wildbabe | 08 June 2002 00:34

Çevremizdeki insanları anlayamıyorum bazen,neden clubçı ya da metalci gençlere önyargılı bakıyorlar?Bu clubçı ya da bu metalci kesin bir şeyler kullanıyordur ya da kötü çocuktur,saçmalığa bak.Bu kadar sabit fikirli olunmasın artık,bir iki kişi hata yapıyor diye genellemeye vurmayın.

hava sıcak mı , yoksa bana mı öyle geliyor?

Cewiz | 20 May 2002 17:12

Bugün okula gittim. Süslemişler fln. Şark köşesi ,nargile ,gözleme ,kokarec ,waffel vs. gerçi bizim kampuse çok bile ama bu sıcakta olmuyor ki çıkmıyor ki hiçbirşeyin tadı…..:-(

ordan oraya

winmaker | 20 May 2002 14:38

hay ben bu havada uçuşan pamukumsu şeylerin varyaa sevdaamı dağlara yazarım varyaa gözümü kırpmam yakarıım(ıyy iğrenç oldu bu kısım).. bi dakka ya, ne diyoduk en son.. hah, işte o pamukumsu şeyler. sürekli burnuma kaçıp kaşındırıyorlar. sanki hiç sonu gelmiycek bunların. biz tohumlarımızı sağa sola bırakıyomuyuz hiç. ayıp ama bu ağaçların yaptığı. huhh..

Kız Kulesi’yle Galata Kulesi’nin aşkı

rehin | 23 March 2002 14:39

Anlatacaklarım bir aşk öyküsü. Bir arkadaşımdan dinlemiştim. O da bir başkasından… Öyle uzun bir öykü değil. Ama anlayabilen için, uzun bir ömüre sığdırılabilecek türden. İstanbul?da bir öykü. Yalnız, başka bir İstanbul konunun geçtiği mekan.

Anlatacaklarım bir aşk öyküsü. Bir arkadaşımdan dinlemiştim. O da bir başkasından… Öyle uzun bir öykü değil. Ama anlayabilen için, uzun bir ömüre sığdırılabilecek türden. İstanbul?da bir öykü. Yalnız, başka bir İstanbul konunun geçtiği mekan.

Hani İstanbul aşıkları vardır, İstanbul sarhoşları… En beğendikleri, en çok sevdikleri, hayranlık duydukları bir yerinden tutarlar kenti, o tuttukları yer İstanbul?dur. Hani bardağın dolu kısmını görerek değerlendirmek vardır ya, işte öyle. Bardakta bir damla su da olsa, o bardak doludur. Milyonlarca insanın, kentin her kesitine farklı anlamlar yüklediği, düşlerinin toplamı bir İstanbul. Bütün damlaların bardağı ağzına kadar doldurduğu İstanbul.

Vapurdayız. Ahmet omuzumu dürterek,

– Altan, Kız Kulesi?ni görüyormusun?

– Evet… Çok güzel. Aslında İstanbul çok güzel bir şehir.

– İstanbul?dan etkilendiğine göre, anlatacağım öyküden de çok etkileneceksin. Dinle bak şimdi, dedi ve öyküyü anlatmaya başladı.

-İstanbul?da gökyüzü daha masmaviyken, Halicinde yakamoz eksik olmuyorken, boğazın soluğu insanı sarhoş ediyorken daha; yani aşk varken henüz, topraktan fışkıran, gökyüzünden akan, denizden çıkan hep sevdaymış.

-Ya şimdi, şimdi böylemi peki?

-Dur acele etme de dinle… Her şey çok güzelmiş, ama bir gün mavisi terk etmiş gökyüzünü, Haliç?te yakmozlar öldürmüş kendini, motor dumanı boğazı boğmuş, aşk da Gülhane?de meşeden bir sandığa kitlemiş kendini, küskün.

-Yani şimdilerde adına aşk denilen şey, ?aşk? değil, öyle mi?

-Evet, öyle ne yazık ki. Ama yine de birbirlerine bağlı bir çift kalmış İstanbul?da.

-Kimlermiş onlar?

-Galata Kulesi ile Kız Kulesi. Seviyorlarmış birbirlerini hâlâ. Her şey yarım kalsa da, aşk meşe sandığa kitlese de kendini. İstanbul?un derin uykuda olduğu gecelerde fısıldaşır dururlarmış birbirlerine. Fısıltılar öyle sessiz, öyle derindenmiş ki, dalgaların sesi örtermiş seslerini. Çünkü martıların, konuştuklarını duymalarını istemezlermiş. Galata Kulesi boyuna şiirler dizer, yürek çalkalayan şarkılar söylermiş Kız Kulesi?ne. Kız Kulesi yunuslarla gönderirmiş selamını. Galata Kulesi sormuş:

– Ey Kız Kulesi, neden bu kadar güzelsin?

Kız Kulesi yanıt vermiş:

– Senin beni sevmen için.

Galata Kulesi sormuş:

– Ey Kız Kulesi, peki sen beni seviyormusun?

Kız Kulesi?nden ses yok. Bir kez daha sormuş kederli bir sesle:

– Ey Kız Kulesi beni seviyormusun?

Kız Kulesi üzgün:

– Evet… Evet, çok ama…

– Ama?..

– Aşk meşe sandıkta, bıraktı giti bizi. Deniz kirlendi. Gökyüzü karardı. O olmadan nasıl?.. demiş.

Galata Kulesi çok kederlenmiş bu işe. Artık şiirlerinden, şarkılarından keder akıyormuş. Kız Kulesi ağlıyor, yüreğini dalgalara dövdürüyormuş. Yunusları bile görmez olmuş gözü.

– Bir başkası mı varmış yoksa?

– Hayır, bu keder ikisinde de varmış. Çünkü aşkın meşe sandığa kendisini hapsetmesiyle, birbirlerine karşı duydukları sonsuz sevginin anlamını yitireceğinden korkuyorlarmış. İkisi de üzgün, ama umutlu, anlaşmışlar birlikte. Sevgimiz temiz kalmalı, denizin pisliği, gökyüzünün dumanı kirletmemeli sevdamızı, diye. İşte o gün bu gündür bekler durur Galata Kulesi ile Kız Kulesi. Heyecanla bekler ikisi de aşkın meşe sandıktan çıkarak doğayı yeniden kucaklamasını.

Çevre başlıklı bir konu bulamadım: Ama gerçek bir rezalet.

Paga | 28 February 2002 05:03

Bergama’da altın üretme iznine durdurma kararı Madenin işletilmesi izni zaten reel hukuku zorlamayla, direnen köylüleri kötüleme ve medyayı satınalma sonucu başarılabilmişti; sadece bir yılda işte sonuçları; lütfen yazıyı okuyun. Ve lütfen, nasıl tepki verebileceğimiz üzerine fikir belirtin. Birleşmiş Milletler tarafından 1989 yılında hazırlanan Basel Anlaşması, bu tip zehirli materyallerin ihracını yasaklıyor. Ancak ABD başta olmak üzere bazı Batılı ülkeler bu anlşamayı henüz imzalamış değiller.