bildirgec.org

bin hakkında tüm yazılar

Tanınası bir hayat: Mus’ab bin Umeyr

| 04 August 2007 00:50

Mus’ab kelime manası itibariyle “çetin olma ve aşılamayan tepe ” demektir. O isminin hakkını Uhud tepesini aşarak vericekti.
Musab, sima olarak efendimize benziyor, dolayısıyla bir cazibe merkezi haline geliyordu. O Mekke sokaklarında gezerken Mekke’nin kızları pencerelerinden O’nu seyrederdi. Ailesi zenginlikte Mekke’nin ileri gelenlerindendi.
Yeryüzü islamiyet ile şereflenince, yeni müslüman olanlar müşrikleri hak din islamla tanıştırabilmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Henüz müslümanlıkla tanışmamış Musab’da müslümanlar için potansiyel bir mümin konumundaydı. Fakat bunu kim, nasıl başarıcaktı ya da Musab’ın hidayete ermesini Allah kime nasip etmişti. O şanslı kişi; siyahi bir demir ustası olan Habbab bin Eret di. Musab’ın müslüman olmasına en çok, annesi ve dayısı karşı çıkmıştı.
Musab islamiyetle tanıştığında 17 yaşındaydı. Kendisine zevce olarak da; Efendimizin(sav), halasının kızı ve aynı zamanda eşi Zeynep’in kardeşi olan Hamne binti Cahş ile hayatını birleştirdi. Bu evlilikten bir kız çocuğu dünyaya geldi.
Bu esnada müslümanlık fevc fevc yayılıyor ve Mekke’nin dışına taşmaya başlıyordu. Medine’ye gitmek gerekiyordu. hicret öncesi orada islamiyetin aşılanması gerekiyordu. Efendimizin bu teklifine Musab fütürsuzca evet dedi. Tek başına gitmişti Medine’ye, 70 başla da dönmüştü. Medine’de kendisine kılıçla mukabele etmek isteyenlere yumuşak dil ile mukabele ederek, bildiği birkaç ayeti okumuş ve Medine’lilerin kalplerinde iman ışığının yanmasına sebep olmuştu. İşte meşhur akabe biatı Musab’ın burada imanına vesile olduğu 70 müslümanla olmuştu(bazı yerlerde 75 geçiyor).
Müslümanlar tüm mal varlıklarını islamiyet yolunda harcıyordu. Musab’da tüm varlığını harcamıştı. O kadar harcamıştı ki; üzerinde giyecek doğru dürüst birşeyi kalmamıştı. O’nun bu halini gören Efendimiz, yakınındaki sahabelere; “Şu delikanlıya bakın, Mekke’de iken herkes ona imrenirdi. şimdi giyecek bir elbisesi bile kalmamış” demişti. (şimdi; gayr-i müslimlere yaşamayı bile reva görmeyen, yardım etmeyip sermayelerini katlayan, öteki inançtan olan insanla konuşulmasına bile karşı çıkan, birde müslümanım diye caka satan bizler, o zaman ki müşriklere tebliğ adına tüm servetlerini harcıyan müslümanlardan utanmalıyız.)
Günler geçmiş Uhud savaşı nüzul etmişti. müslümanlar hazırlıklarını yapmıştı. Peygamberimiz okçularını Uhud’un eteğine yerleştirmiş, oradan ayrılmamalarını tembih etmişti. Efendimiz’in şehit olduğu söylentilerinin de yayıldığı çetin bir savaş olacaktı Uhud. Savaş günü Musab, Efendimiz’in(sav) cübbesini giymişti. Bu haliyle iyice Efendimize benzemişti. Musab, bu savaşta kendini Efendimizi korumaya adamıştı. Musab savaşta ihtimal sancak taşırken ilkin kollarını yitirmiş, sonra da başına aldığı bir darbeyle yere yığılmıştı. ölmeden önce son olarak yüzünü saklamaya çalışmayı tercih etmişti. O ebediyete intikal edince, akşama değin yerinde bir melek savaşmıştı.
Çetin geçen Uhud Savaşı’ında müslümanlar ve müşrikler yenişememişti. Bu savaşta miğferinden darbe yeyip dişleri kırılan Efendimiz savaş meydanını gezerken Musab’ın cesedinin yanına gelmişti. O’nu yüzü kapalı halde görünce yanındaki sahabelere; “Musab hayatta olduğu sürece beni koruyacağına ve bana bir zarar dokundurmayacağına dair söz vermişti. şimdi elleri ve kolları budandığı için ‘ya, Rasulallah’a birşey olursa’ diye hicabından yüzünü kapatmaktadır.” dedi ve arkasından şu ayeti okudu; “müminlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar Allah’a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onların bazıları şehit oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehit olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.”
Musab gömülürken ne yazık ki üstünü tamamiyle örtebilecek bir elbisesi yoktu. Efendimiz, örtünün başına çekilmesini, ayaklarının da otlarla kapatılmasını istedi. Efendimiz bu merasimden sonra yanındaki sahabelere dönüp; “Bunları ziyaret ediniz. Kendilerine selam veriniz. Allahü Tealaya yemin ederim ki, kim bunlara bu dünyada selam verirse kıyamette aziz şehitler kendilerine mukabil selam vereceklerdir.” (Selam sana ya Musab)