…Bu durgun zarafet, bir rüzgar gibi görünmeden köyün içinde eserdi. Göze görünmezdi, ama dilden de düşmezdi. Ne yaptığını, ne yapmadığını ve yediği haltları hep başkalarından öğrenirdi. Köyde hiç kimseyle görüşmez, ayaküstü hal hatır sormak dışında kimseyle konuşmazdı. Evlere gittiğinde kusuru aranır, konuşmaya durduğunda ağzından laf alınmaya çalışılırdı. Bir tek güneş saçlı, gök gözlü bir güzel kızcağız vardı ki onunla sohbet eder, evlerine misafir olurdu. O diğerlerine benzemiyordu. Toprağı buradan ama suyu çok ötelerdendi. Ailesi de ona benziyordu. Hele ki babaları. Babaları bambaşka biriydi. Duruşu, bakışı, sesinin tonu, yürüyüşü kısaca hali bir başkaydı. Ailece tarlaya gider güle oynaya dönerlerdi. Hâlbuki buralarda tarlaya endişeli gidilir, sıkkın ve yorgun dönülürdü.