2003 yılında şu mimle, balıkların sandığımız gibi kafasız canlılar olmadığını öğrenmiştim, bir ay kadar önce de kedilerin mırlama mucizesi karşısında ağzım açık kaldı, şimdi de karşıma çıkan haber, William Blake’in şiirine de konu olmuş olan koyunlara dair. Sürü psikolojisi ile sürü liderinin ardından, gözlerini kırpmadan uçurumdan atlayan bu yer bulutları, aslında o kadar da salak değilmiş.Utah Devlet Üniversitesi biyologlarının yaptıkları deneyler, koyunların hastalıklarına çare olan yiyecekleri seçtiğini göstermiş. Juan Villalba ve meslektaşları, koyunlara, kötü hissetmelerine sebep olacak yiyecekler ve hafif zehirler vermiş. Ardından semptomların etkisini hafifletecek şeyler verilmiş. Kontrol grubu koyunlarına ise, şifalı ilaçlar ancak onlar iyileştikten sonra verilmiş.Bu öğrenme sürecinden sonra, her iki gruptaki koyunlara da, onları rahatsız eden yiyeceklerden ve ilaçlardan sunulmuş. Sadece, daha önce hangi ilacın rahatsızlıklarına iyi geldiğini deneyerek öğrenen koyunlar doğru ilacı tercih etmiş. Ve bu doğru ilacı seçme yetisinin süresi, en az 5 ay devam ediyormuş.Belki de artık koyunlara vurulan bu kıt kafalılık imajı biraz değişir. Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu bir dünyada, ne de olsa onlar da tüm canlılar gibi hayatta kalmak zorundalar. Villalba: “Eğer aptallık, geçmiş deneyimlerden ya da deneyimlerin sonuçlarından ders alma yetisinden yoksun olmak ise, koyunlar kesinlikle aptal değiller,” demiş.Zaten köpekler de akrabamız olabilirmiş. Daha neler öğreneceğiz bakalım, hayırlısı.Kaynak: New Scientist
yorumlar
zaten bun gune kadar gelen koyun aptallığı kavramı sadece insanlarin onları yemek icin kendi kendilerince uydurduklari ve ısrar ettikleri gercek olmayan bir sey. yediğimiz sey aptal olunca bir zararı olmaz gibisinden veya bu hasta denkleme benzer sekillerde üretilmiş başka başka hasta gerçek dışı denklemler hayatımızın çok büyük bir parçası. eskilerden hikayeler anlatan birinden yıllar önce bir konakta yaşadığı sıralarda gelecek kurban bayramı için önceden alınmış koyunla bayram gelene kadar nasıl da arkadaş olduklarını ve oynadıkları oyunları anlatmıştı. şimdi burada anlatmak çok uzun sürer ama koyunla bir köpekle oyun oynarmış gibi çok zaman geçirdiğini ve koyunun hiç de öyle söylenenler gibi -koyun- olmadığını söylemişti hiç mantıksız gelmiyor.
Bizim halkı tanımlamak için daha farklı şeyler bulmak gerekiyor desenize:) Deneme yanılma bile işe yaramıyorsa eğer, sözkonusu koyunlardan daha vahim bir hal bizimkisi.
Chudo -chudo demek çok garip geliyor ama :)- ne güzel yerden yakalamışsın mevzuyu. Yorumunu okur okumaz, keşke benim aklıma gelseydi de, bu blogu öyle bitirseydim dedim. Gerçekten de vay halimize!b, uzun yıllar önce teyzem ve ailesinin, prekazi adını verdikleri ve kuzuyken alıp büyüttükleri bir koyunları vardı. Evin içinde dolanır, kendini evcil hayvan sanırdı. Gerçekten de laftan anlardı. Çocukların feryat figan itirazlarına rağmen, kurbanda kestiler koyunu -ne akla hizmetse?-. Bu olaydan sonra, iki kuzenim de vejetaryen oldu.