mustasim ile hulagü
mustasim ile hulagü

Tarihi bir nüktedir, anlatıla gelir:Halife, Dicle Nehri’nin kenarında otururken Nasiruddin Et-Tusi, halifeye yıllarca emek verdiği bir bilim kitabını hediye eder. Halife kitaptan sayfaları teker teker koparıp:”Bu sayfa kirlenmiş. Yıkanması lazım,” diyerek bütün kitabı nehre atar. Ve ardından:“Sen bunu bana getireceğine, Tus’tan bir öküz getirseydin daha iyi ederdin” der.Et Tusi, yıllarca emek verdiği kitabın nehrin içinde kaybolmasına korkudan ses çıkarmasa da çok üzülmüştür. Bunun üzerine boynu bükük bir şekilde orayı terk ediyorken Halife sorar:”Nereye gidiyorsun Molla?””İstediğin öküzü getirmeye,” der Et Tusi.Nasırüddin Tusî, Bağdat’tan ayrılıp Hülagu Han’ın yanına gider. Hülagu, bu değerli bilgine büyük bir iltifat gösterir. Nitekim 1258’de Hülagu Han Bağdat’ı alınca Abbasi halifesi de yakalanıp Hülagu’nun huzuruna getirildiğinde Hülagu ve Tuslu Nasır yan yana, altın ve gümüş tahtlar üzerinde oturmaktadırlar. Tusi kendisini merakla süzen halifeye şöyle der:Ismarladığın öküzü getirdim, beğendin mi?Bu nükte ne kadar doğrudur bilinmez ama ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler. Abbasiler devletinin son hükümdarı ve Bağdat Abbasilerinin son halifesi Mustasım Billah, 1221 yılında Bağdat’ta Babası Mustansır’dan olma, annesi Hajir’den doğma dünyaya gelir. 1242 yılında Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşlarda tahta oturur.O zaman dünya, tarihi boyunca en karışık dönemlerinden birini yaşamakta, Moğol orduları bir çekirge gibi dünyayı istila etmektedir. Bu kritik dönemde tahta oturması gereken en son kişidir genç Mustasım. Devlet işlerine, siyasete pek merakı yoktur hükümdarın. Güvercin besler, kuş avlar, müzik dinler, hatta boş işlerle uğraşır. Evet, tarihi kaynaklar Mustasım hakkında bu tür bir ifadeyi kullanmaktan çekinmez:“Mustasım Billah, liderlik vasfından yoksun, çocuk ruhlu biriydi. Zamanının tümünü faydasız ve boş işlerle geçirirdi.”“Hükümdarımız, Moğollar!” diye kendisine sık sık hatırlatılmasına rağmen, “onlar bize dokunamaz, biz izin vermedikçe yanımıza yaklaşamaz,” diyerek çevresindekileri avutur. Dindar bir sunni olmasına rağmen, koyu bir Şia olan İbn Alkami’yi başveziri yaparak köşesine iyice çekilir. İbn Alkami, Mustasım kuklasının altında devleti istediği gibi yönetir. Hatta kaynaklar, İbn Alkami’yi, Hülagu’yu Bağdat’ı istila etmesi için teşvik etmekle ve onunla iş birliği yapmakla suçlarlar.Bütun bunlar olur, günler böyle geçerken tarihler nihayet 1257-1258 yıllarını gösterir. Durum vahimdir. İç karışıklık, sunni-şii kavgaları bir yana Moğollar Bağdat kapılarına dayanmıştır. Mustasim Billah ise artık kırkına merdiven dayamıştır ve durumun vehametini sonunda idrak eder. Buna rağmen Hülagu Han’ın teslim isteğine sürekli red cevabı verir ve Bağdat istihkamlarını güçlendirmeye başlar.Fakat artık çok geçtir. Olan olmuştur. Hülagu Han Bağdat’a girer, yakıp yıkar. Yaşlı, kadın çocuk demeden yüzbin kişiyi öldürür. Bazı kaynaklar ölü sayısını bir milyona, hatta iki milyona çıkarsa da bu ancak kesretten kinayedir. Kütüpaheneler yakılıp yıkılır, kitaplar nehre atılır. Hatta Dicle’nin, nehre atılan kitaplardan ötürü birkaç gün mürekkep aktığını söylerler.Bağdat’a ölüm sessizliği hakim olur. Yenik Mustasım, Muzaffer Hülagu’nün karşısına çıkarılır. Bundan sonrası bir muammadır. Mustasim’in sonu hakkında onlarca farklı rivayet vardır. Örneğin, Hülagu, Mustasım’a “Senden istediğim hazinenin anahtarını keşke bana yollasaydın, şimdi bir işine yaramayacak der,” ve onu hazinesine kilitleyerek ölüme terkeder. (Yazının başındaki batı kaynaklı resim bu olayı temsil etmektedir)Bir başka rivayette kılıçtan geçirilir. Diğer bir rivayet başka bir yere sürgün edilir. Rivayetlerden en meşhuru ve gerçeğe en yakın olanı da şudur:Hülagu, Mustasım’a ne yapılması hakkında, yöneticileriyle yaptığı görüşmeden şöyle bir sonuç çıkar: Bir din büyüğünün yani halifenin kanının akıtılması uğursuzluk getirir. Olay kansız halledilmelidir.Böylece Mustasım Billah, bir çuvalın içine konur ve moğol askerleri tarafından ölünceye dek çuval tekmelenir.Mustasim’in kanı dökülmemesi gerektiğini söyleyen iki kişiden biri halifeyle geçinemediği için Bağdat’tan kaçan Nasirüddin Et Tusi‘dir.