Selamün AleykümNistagmuszede kardeşlerim sizleri çok dertli, dünyaya küsmüş, ölümcül bir hastalığın pençesinde can çekişiyor gördüm ve üzüldüm. Ben de nistagmustan muzdarip 1 yaşından beri gözlük takan bazen gözlük kafamda olduğu halde (malum bu kadar uzun sene birlikteyiz ki bir organım olmuş sanki) etrafta gözlük arayan bir kardeşinizim.Önümüzde 2 seçenek var. Ya hastalığımızı kabul edip, bize hastalığı verene teslim olacağız yada halimize isyan edeceğiz. Ben birinci yolu seçtim ve halimden memnunum. Diğer yolu seçseydim ne olurdu? Elimden bir şey gelmediği halde dünyayı kendime zehir eder, insanlara küser, içine kapanık toplumdan soyutlanmış bir hayat yaşar, yaratıcımla da aram kötü olur zor zamanlarda sığınacak bir liman bulamazdım. Mutluluğu bulamadığım bu dünyayla beraber bana hastalığı verene isyanımla ölümden sonraki hayatı da mahvederdim. Ben size ilk yolun faydalarını anlatayım. Matrix’de de doğru hapı seçenlerin yolunu.İlk önce tüm hastalıkları da onların şifasını da verenin Allah (Azze ve Celle) olduğunu unutmayalım. Biz bu dünyaya imtihan için gönderildik. Yaptıklarımızın karşılığını da ya mükafat ya da ceza olarak göreceğiz. Herkesin bir imtihanı var; Allah(A.C.) kimini parayla, kimini evladıyla, kimini yoklukla, kimini de bizim gibi hastalıkla imtihan ediyor. Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyuruyor: “Allah (A.C.) bir kuluna bir hastalık verdiğinde o kul sabrederse, o hastalık münasebetiyle her acı çektiğinde günahları tıpkı bir ağacın yapraklarının dökülmesi gibi dökülür gider.” Eski zamanlarda büyük alimler çok sağlıklı olmayı hayır görmezler “Allah’ım bizi sevmiyor musun ki bize hastalık göndermiyorsun da günahlarımızı affetmeye vesile olmuyorsun diye” hayıflanırlarmış. Tabii biz o insanların mertebesine ulaşamayacağımız ve onlar kadar sabır gösteremeyeceğimiz için Allah (A. C.)’den hastalık değil daima şifa istemeliyiz.İlk olarak biz diğer insanlardan daha şanslıyız. Çünkü bize bu hastalık verildiği için hem günahlarımız azalıyor hem de sevaplarımız artıyor. ( Yani imtihanda diğer yarışmacılar her doğru soruya bir puan alırken biz 2 puan alıyoruz, onların 4 yanlış bir doğruyu götürürken bizim 2 yanlış bir doğruyu götürüyor.) Bu tespit tüm hastalar için geçerli sakatlar, körler, kanserliler…İkinci olarak Rabbımıza bize verdiği nimetlerden ötürü şükretmeliyiz. Mesela biz kör değiliz. Allah’a şükür menzilimiz kısa da olsa da görüyoruz. Her şeyi duyuyoruz. İhtiyaçlarımızı kendimiz görüyoruz. Kimseye muhtaç değiliz. Leziz yemeklerin tadını alıyoruz, kokusunu duyuyoruz…. Mesela Metin Şentürk. Her ne kadar yaptığı müziği sevmesem de kişiliğine hayranım.O ne yapsın. Neşeli olmasa hayat tahammül edilebilir mi onun için.Üçüncü olarak bizim diğer insanlardan daha farklı yönlerimiz var. İnsan vücudu mucizelerle doludur. Eksik bir yönü olduğunda onu başka kısımlarını geliştirerek giderir. Mesela sakatlar; koltuk değneğiyle yürüyen bir adamın kolları inanılmaz gelişmiştir. Bazen normal insanlardan daha hızlı bile yürürler. Körler normal insanların duyamadıkları sesleri duyarlar. Sizin içinizde de böyle bir yetenek mutlaka var. Keşfedilmeyi bekliyor. Ben kendimden örnek vereyim. Benim ezber yeteneğim öğrenim hayatımdaki arkadaşlardan hep daha iyiydi.Son olarak da nistagmuslu olmam vesilesiyle başıma gelen ilginç hadiseleri anlatayım biraz neşemizi bulalım:-Ben küçükken gözlük takmak istemiyormuşum annem beni “Oğlum bak gözlük tak daha yakışıklı olacaksın” diyormuş.-Benim nistagmuslu olmam öğretim hayatımda hep menfaatime olmuştur. Kanaat notum hep 5’ti. Gerçi çalışkan bir talebeydim de.-Eğitim hayatım boyuınca hiç kopya çekmedim. Gerçi dürüstlükten mi yoksa menzil yetersizliğinden mi şüphelerim yok değil.-Ortaokulda lisede babamın yaptırdığı tek kişilik sırada en önde (tahtayı daha rahat görebilmek için) oturdum. Böylece derste beni oyalayacak bir arkadaş olmadığı için dersi derste öğrendim. “Bu durum bana garip haz da vermiyor da değildi. Sanki sınıfın kaptan şöförüydüm.”-Üniversitede otostop çekip arkadaşlarla eve geliyoruz. Arkadaşıma bizi geçen arabanın plakasını sordum. “Bizi epey geçmişti.” O da birader sen de abarttın bizim gözümüz de dürbün değil o kadar uzağı biz de göremiyoruz demişti.-Bana bu kaç diye parmak göstrenleri terslemek özel zevklerim arasında.-En ilginci ise askerde oldu. Sahi beni askere de aldılar. Acemi birliğinde eğitimdeyiz. Herkese bir eş verdiler. Tüfekle 3 nokta tespiti mi meydi konu. Arkadaşım bana ileriden işaret ediyor bende onun işaretine göre kartını işaretleyeceğim. Adam birşeyler gösteriyor ama gören kim. Ben onun hoşnut olacağı şekilde işaretledim kartını. Neticede ikimiz de mutlu olduk.-Diğer bir olayda G3’le 25 metre destekli atışlar. Allah dedim şimdi nasıl vuracağım hedefi. Bir besmele çektim Allah’ım sen mahcup etme beni dedim. Attım. Atışlar tam isabet. Kendimde şaştım olanlara. Arkadaşlar sen yoksa göremiyorum diye numaramı yapıyorsun dediler. Sonra denetleme vakti geldi. Yüzbaşı iyi ateş edenlerden bir ekip hazırladı. Denetlemeci albaylara iyi görünmek maksat. Tahmin edersiniz ben de ekipteyim. Hiç sesimi çıkartmıyorum çünkü seçilemeyenler deli gibi eğitim yapıyor hoplayıp zıplayıp. Gittik poligona. 200 metreye atacağız. Yahu minnacık kağıt, tüfek geri tepiyor atarken. Neyse attık.Tabi hepsi karavana. Yüzbaşı asteğmene bakıyor. Kim seçti bunu ekibe diye sordu. Asteğmen siz seçtiniz komutanım dedi. Yüzbaşı da biraz bozuldu tabi. O gün de biraz hastaydım o atış bana çok iyi geldi. Diğerlerinin pestili çıkarken biraz olsun dinlemiş oldum.-Usta birliğinde de amirlerim diğer asteğmenlere daha çok yükleniyorlardı. Bana biraz acıyorlardı. Benim umrumda değil. Usta birliği de rahat geçti. Bu arada yedek subay olarak yaptım askerliğimi.-Dolmuşlarda otobüslerde menzil kısalığından mütevellit nereye gittiğini yazan tabelayı geç fark ediyorum ve adamlara geç el kaldırıyorum. Hemen frenlere asılıyorlar. Homurdanıyorlar. Bende ohh iyi olsun hep siz mi insanların canını sıkacaksınız diyorum.Neticede arkadaşlar bu hayat öyle yada böyle geçiyor. Ya zevk alıp neşeli olacaksın kendine dert etmeyeceksin yada oflayıp puflayıp hem etrafındakilere hem kendine zehredeceksin. Ben ilk yolu tercih ettim. Şimdi 25 yaşındayım. Elektrik-elektronik mühendisiyim özel bir şirkette çalışıyorum. Buralara gelmek kolay mı oldu. Hayır. Ama unutmamak gerekir ki bu dünyada iyi olan güzel olan her şey için çaba sarfetmek azimli olmak, gayretli olmak gerekmiyor mu zaten?Not: Bu ikinci işim ilk işimde patron monitöre yakından bakıyorum diye kovmuştu beni.Sağlıcakla kalın
yorumlar
kendimi çoğu kez şanslı hissediyordum ama yazınızı okuduktan sonra bu nistagmus da benden daha şanslı birinin olduğunu görmek hakikaten moral verdi bana. sizi şanslı görmemin iki nedeni var . birincisi yansıttığınız kadarıyla kabul düzeyinizin oldukça yüksek olması, ikincisi ise hayatınızın size sunduğu imkanları olumlu yönde kullanmış olmanızdırgenel olarak biz milletçe önce olumsuzlukları paylaşırız, üzüntülerimize dertlerimize ortak ararız. bu arada psikoloji eğitimi almış biri olarak söyleyim nistagmuslu olanlar çoğunlukla mutsuz ve depresyonlu kişiliklere sahiptirler.benim ağabeyim de nistagmuslu olmasına görüş alanı sınırlı olmasına rağamen askere gitmişti. ama maalesef onu bir trafik kazasında kaybettik, anılarını dinleme vaktimiz olmadı.bu arada biz bu site vasıtası ile tanıştığımız ortak kadare sahip arkadaşlar ile mailleşip msn de görüşüyoruz. sizi de aramızda görmek isteriz
fantomas,daha önce bir yazımda keşke kendiyle barışmış bir nistagmuslu çıksada bizi neşelendirse diyordum,ohh yahu baya da bir güldüm yazına,ama bu konuda Allah a fazla yüklenmiş buldum seni ve bunun da senin savunma mekanizman olduğunu farkettim,bende durumumu aşmaya başladım sayılır,artık resmen kendimle dalga geçiyor buluyorum kendimi :))o niye o çünkü başkalarına izin vermemek için,şükür ki etrafımda da artık insan gibi insanlar var ve beni anlıyorlar…
S.A.Cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. Ben genel prensibim gereği seçme hakkım olmayan=elimde olmayan durumlara üzülmemeye çalışırım.Mesela nistagmuslu olmak. Bu benim seçimim değildi. Doğuştan böyle. Yada orta halli bir ailenin evladı olmak. Bu da benim seçimim değildi. Ama öyle tezahür etti. Ya da Türk olarak doğmak. Yanlış anlaşılmasın. Türk olmak bir gurur benim için ama memleketimin dertleri de başına örülen çorapların da ardı arkası kesilmiyor. Mesela bir kuzey Avrupa ülkesinde dünyaya gelsem mücadele etmek daha kolay olurdu. Adamlara ne karışan var nede baskı kuran. Çünkü önemsenmeyecek bir millet.Elimde olmayan durumlara karşı üzülmem dediysem de istisnaları da yok değil. Mesela yakınlarımdan biri de vefat etse onada üzülürüm. Elimde olmayan bir durum. Tahammül etmeye gayret gösteririm. Vazifelerimi yaparım v.s.Şans faktörüne gelince doğru şanslıydım. Öğretmenlerimin çoğu bana karşı anlayışlı yaklaştı. Ama burada benim tutumum da önemli. Ben de onlara karşı saygıda kusur etmedim.Ama hayatımın kalan kısmında şanslı olabilecek miyim bilemiyorum. Henüz bekarım. Çevremden duyduklarıma vede kendi gözlemlerime göre bir insanın hayatta en çok şansa ihtiyacı olduğu konu evlilik. Kadın veya erkek karşı taraf kendini evlenmeden önce çok iyi kamufle ettiği için şansa epey ihtiyaç var.Allah’a (A.C.) inanmak bir savunma mekanizması değil. Benim her şeyim tastamam olsa (Zengin olsam, kartal görüşlü olsam, Rolls Royce’üm olsa, hoş bir eşim olsa…..) da Rabbıma inanacağım ve güveneceğim hiçbirşeyim olmasa (fakir olsam, kör olsam, sokakta yatsam…) da beni yoktan var edeni unutmayacağım. Genelde dikkat ederseniz insanlar ihtiyaç duyduklarında Allah’ı (A.C.) anıyorlar. Fırtınalı bir havada gemide iken hayatta Allah’ı (A.C.) anmamış insanların ağızları kıpır kıpır oluyor. Yada ıssız bir yolda arabası bozulan kişiler korkudan hemen bildikleri duaları okumaya başlıyorlar. Bilinçli kulun vazifesi ise rahattayken de dardayken de yaratıcısını anmak. O’nun kendisine verdiği vazifeleri yerine getirmek. Unutmayalım bedenimiz, mallarımız, evlatlarımız her şey Allah’ın (A.C.) bize emaneti. Emanete hıyanet etmek bize yakışmaz.Vücudumuzdaki organlara bakalım. Yerlerini değiştirmeyi düşünelim veya birisinin olmadığını… Anlayacağız ki yaratılışımız eşsiz bir şaheser şeklinde. Biz nistagmusluyuz. Uzaktan bakınca kalorifer peteklerini oluşturan dikey demirleri sayamıyoruz. Varsın sayamayalım. Ama hiç görmeyen biri ne yapsın. Meşhur hikayeyi hepimiz biliyoruz. 3 görme engelliyi filin farklı uzuvlarını tutturuyorlar. Hortumunu tutan buruşuk bir boruya, bacağını tutan kalın bir sütuna, kulağını tutan ise yassı kadifemsi bir nesneye benzetmiş. Hamdolsun biz tam fil gibi görüyoruz.Sağlıcakla kalın
:)) yazdıklarınızı okumak stresli geçen bir günün akşamında beni güldürdü. olaya farklı bir bakışı açısı getirdiniz. gülüyorum çünkü ağlamanın fayda getirmeyeceğini yıllar önce öğrendim…
Arkadaşlar yazılarınızı takip ediyorum ve bende yazma ihtiyacı hissettim.Hamdolsun ben böyle bir hastalığa mübtela değilim. Bu yüzden elbette halinizi tam anlayabilecek değilim.Bu hastalığı sizlerden öğrendim ve sizlerdeki bu hayata tutunma aşkını gördükçe inanın çok mutlu oluyorum.Allahtan sağlık afiyet içinde bir hayat diliyorum.Sabır ile..