aşk üzerine şimdiye değin yazılanların tümü belli bir zaman ve mekânla debelendikleri, kimi kereyse aşka tuhaf bir (d/t)insel karakter yükleyerek onu evrenselleştirmeye çalıştıklarından ötürü hastalıklı çabaları içerirler. Bu deneme de kendisini, arifesi düşen cümlenin ilk yakasından ne kadar kurtarabilir bunu zaman gösterecektir.Aşkın anatomisi nedir? Sevgiden nerede ayrılır, nerede öpüşür? Aşk neden hastalıklı ve paratonersiz bir ilişki biçimidir?Aşk, hem ya da karşı cinsinden birini şu ya da bu şekilde, genelde benzer bir nesnel yoğunlukta ve aslen tekil merkezde göreceli olarak sürekli bir cinsel arzulama, çekilmedir. Aşkı sevgiden ayıran ve onu hastalıklı kılan da işte bu tekil yanındaki baskı ve arzudur (1).Arzular en hayvan yanımızdırlar. Açlıklarımızın ve doyumsuzluklarımızın birinci tekil şahıslardaki boyundurukları… Onu insanileştirmeye çalışmak, bu yanı ancak birazcık törpüler o kadar! Obur olmazsınız da damak zevki sahibi olursunuz; atlamazsınız da sevişirsiniz; zıkkımlanmazsınız da tada yudumlarsınız…İnsanileştirmek diyorum ya, burada önemli bir hata ediyorum. İnsan, hayvandan daha aciz, daha zavallı bir varlıktır çünkü ve sanıldığının aksine. İstisnalar-müstesnalar penceresinden, bazı hayvan türlerinin doyduklarının farkında olmadan ölümüne tükettikleri bilinmekte ise de aslolan, hayvanların doyumsuzluklarının olmadığıdır…(2).Sevgide söz konusu bilinç yani kendi ile karşısındakini anlayabilme ve hareketlerini denetleyebilme yetisi onu aşktan ayırt eder ve paylaşımlara yaslanır. Aşk ikisini de bertaraf etmiştir! Özellikle aşkın konusuna yönelik her konuda… Sevgi, karşılıklıdır.Sevgi aşktan birbiriyle karıştırılamayacak denli farklıdır. Çiçek sevgisi, hayvan sevgisi, ana baba sevgisi ve benzeri tek yanlı ve bir bilinç karşılıklılığını ihmal eden tüm kullanımların kaldırılması şart hatta zaruridir… Bunlar, anatomileri itibariyle, psikanalitik araştırmaların ensest konusundaki eğilimlere attıkları çengelleri bir kenara bırakırsak- aşk’a yaklaşırlar. Yaklaşırlar, çünkü cinsel arzulama bölümü eksiktir.Anne sevgisi ya da çocuk sevgisi diye bir şey olamaz bu anlam ve çerçevede… Çocuk, asgari bilince ulaşıncaya dek ilişki bilinç dışıdır, içgüdüseldir. Tam burada aranızdan bazıları bir bebeğin, annesinin hareketine, duygularına verdiği cevabı örnek olarak gösterecek ve bunun bir ikili ilişkideki cevaptan daha yoğun ve hatta yüce olduğunu hararetle anlatacaklardır! Bu ilişkinin “ne kadar karşılıksız olduğu”dur, kriterleri! Karşılıksızlık iki tarafın da bunun bilincinde olduğu bir ihtimalde değer kazanabilir hâlbuki! Lehimde bir fedakârlığın yapıldığını bilmem ve bildiğimin bilinmesi ile -ta bulunanca bir karşılık -talep edilmemesi değil- beklenmemesidir onu fedakârlık kılan. Yoksa böylesine mecburî bir ilişkide yapılmış olanı değil… Karşılıksızlığı bu boyuttaki anne babanın fedakârlığı hiç bir şekilde ödenmez, ödenemez. Tek ödeme şekli, kendi çocuklarınıza ya da nafaka ve ilgilerini üstlendiğiniz kimselere yükümlü olduğunuz emeği göstermenizdir. Ödeme, sözcüğün barındırdığı tüm maddeci ve soğuk yapıya karşın, karşılıksızdır. Doğal olarak, anne ya da babanızla yahut da çocuğunuzla paylaşımlara dayalı karşılıklı bir ilişki de kurabilirsiniz zamanla. O takdirde söz konusu içgüdüsel ilişki dostluğa birazcık olsun yaklaşır. Ancak uzun süren içgüdüsel ilişki yüzünden çoğunlukla çocuk ile anne babası arasındaki ilişki bir türlü sevgi ilişkisine dönüşemez hep güdük, içgüdük kalır. İçgüdüsel olduğu için sakat, sakat olduğunun tersine mutlaktır. Bu nedenle aile fertlerinizle ilişkileriniz hep “atsan atılmaz satsan satılmaz ilişkiler” olarak kalırlar (3).Aşkın anatomisinde yer alan karşılıksızlık ise saçma ve yersizdir. Şimdi bu satırları okurken hafif bir istihza ile alt ve üst dudaklarınız bir kulağınıza doğru çekilecek ve içinizden “karşılıklı” aşkları düşüneceksiniz! Yaptığınız yanlış, söz konusu ilişkinin karşılıklılık görüntüsündeki yanıltıdır! Bu gördüğünüz, düşündüğünüz, bir seraptır! İki karşılıksızlığın bir terazide dengede duruşlarıdır orada söz konusu olan ki denge, ikisinin de fazla bilincinde değildir. Her biri kendi aşkını yaşar o bahçede… İkiz bir tek taraflılıktır, diğerkâm iddiasında bencilliktir. Aşk yalnızca, bir tek âşık olduğumuz kişiyi gösteren bir tür renk körlüğü değil, sağırlık ve dilsizliktir de aynı zamanda. İletişimsizliğin daniskası, bilincinde olmadığımız bir sakatlık hâlidir. Allahtan irsî olmayan ve çabuk geçen bir hastalık. Seks/sevişme aşkın ilâcıdır, geçirir.Bugünün en önemli problematiği söz konusu seks/sevişme unsurunun tarihsel ve sosyolojik olgular doğrultusunda “aile” kavramı içerisinde ya da monogamik ilişkiler çerçevesinde eritilerek yüceltilmiş olmasıdır. Kurban ve baş aktris kadındır. Ona annelik misyonunu bir toka gibi yakıştırıp cenneti de ayakları altına serdik miydi kutsamaktan başka ne kalır geriye? Erkek egemen toplumun rüyasındaki cennette kadının durumu ne olacaktır acaba? Gerçek hayatta başına gelenler dikkate alınırsa belki cennet acılarını azaltacaktır. Cennet, afyonlu şeker sucuğudur burada!Bu yüceltmeye karşın hep söylenen sevişmenin değil ailenin önemli olduğudur. Ancak kutsal aile duhul üzerine kurguludur. Duhul, kutsal ailenin pornografik temelidir! duhlun gerçekleşmemesi şiddetli geçimsizlik sebebidir birçok coğrafyada… Aile birliğinin temelden sarsılması! Ya zina?Seks/sevişme bir ayrıntıdır. Güzel bir ayrıntı o kadar! Bir ilişki, arzulardan arındırıldığı / bağımsızlaştırıldığı takdirde sağlıklı bir ilişki olabilir. Hangi arzuya dayalı ilişki sağlıklıdır ki? Herkesin hayatında en az bir kere ilişkisini ilişkisine yakın hissettiği genç wertherin, Romeo ve julliet’in, aslı ile kerem’in, leyla ile mecnun’un ne kadar sağlıklıdır? Ulaşılamamış aşk kendi kendini yiyen bir tırnaktır! Sevişme tek ulaşım biçimidir. Bu ilişkilerden herhangi birisinde kahramanlar belki yalnızca bir kere sevişmiş olsalar idi gözlerindeki teneke perde kalkacaktı kim bilir? Perdenin kalkışı ise zaman ister kimileyin. Bazense ömür boyu sürer… Ömür boyu sürmesi iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey midir ancak parça başı değerlendirilebilir.İçine seks karışan daha doğrusu temelini bilinçli ya da bilinç dışından sekse dayandıran her ilişki yanlış bir ilişkidir. Meğerki taraflar bu güzelliği karşılıklı olarak ayrıntı temelinde yaşamış/yaşıyor olsunlar. Her aşk sahiplenmedir. Kendi kafasında yarattığı hayale sahiplenme her şeyden evvel. Ufacık tefecik bir karşılık bulduğu andan itibaren ise gerçekliğini sahiplenme… Bu sahiplenmede daha da vahimi gerçekliği hayale dönüştürme çabasıdır. Hiçbir gerçeklik kafamızda yarattığımız hayal kadar güzel değildir çünkü (4).En aykırı tipler dahi bir gün karşısındakini kendisine yakın frekansa çekebileceği umuduyla hareket eder, hayatını yönlendirir. Buna, “ilişkide uzlaşma” denir! Yani birinin diğeri lehine yaptığı fedakârlık! Bu fedakârlık her ne kadar özgür bir seçimle yapılıyor gibi gözükse de altında hangi çıkarların yattığı karanlık bir dehlizdir. Aşk, seçim özgürlüklerini daha baştan bertaraf etmektir, aşkı uğruna ve lehine… Köpeği olabilmektir.Köpek, ilginç bir hayvandır. En az kedi gibi… Neden en çok beslenen iki hayvan köpek ve kedidir hiç düşündünüz mü? Sadakat? Evet, köpekte bingo! Bildiniz. Sadakat, sahiplenme duygusunun arzı ve talebidir. Köpek buna en iyi ve kolay cevap verendir. En kolay sahiplenilebilen. Kolay kolay sizden vazgeçmeyen. Köleniz. Çoğu insan köpek beslemek isteyen bir kedidir aslında. Kedide ise gelişmiş olan, özgürlük duygusudur, sadakat değil. Ama gene de en az köpek kadar beslenen bir hayvandır kedi… Çünkü orada ait olan sizsinizdir. Sadık olan siz. İşlevsel olanları bir kenara bıraktığımızda psikolojinizdir çoğu kere beslediğiniz hayvanı belirleyen. Bir ilişkide her zaman bir baskın olan bir baskın düşen yok mudur? Neden kuş veya balık ya da başka bir hayvan beslediğinizi düşündünüz mü pekiyi? Sadık olup olmamaları değil, istediğiniz gibi denetleyebilme ihtimalidir orada size çekici gelen. Kafesinde, yuvasında, akvaryumunda… Sonra, sonra kuş öter balık susar. Estetik birer unsurdur salonlarınızda… Bir eşyadırlar: bir koltuk, bir vazo, bir kristal bardak.Sizler bir sokak çocuğunun yaralı parmağına işemek yerine köpeğinizi beslersiniz ya da kedinizi ya da bir başka hayvanınızı… Sabah, gazeteleri açtığınızda üzüldüğünüz, bilmem hangi Afrika ülkesindeki açlıktan ölen çocuklardır üstüne üstlük. Ağlarsınız. Fransa’da, ülke nüfusuna yakın bir nüfusta hayvan beslendiğini biliyor muydunuz? Hem hayvan sever hem de faşist oluşulabileceğini ya da? Ne kadar çelişik bir duygu gibi duruyor değil mi gerçek bir hayvan sever için? Ne olursunuz ilk aklınıza gelen kurtlar olmasın! Peki, hayvan sever olarak özellikle edinmeye çalıştığınız saf kan, saf tür açısından bunun tortudaki bir faşizm olduğunun ne kadar farkındasınız? Saf kan! İkinci dünya savaşı da benzeri bir nedenden çıkmamış mıydı? Meleze düşmanlığınız nedendir? Kanı bozuk dediğinizde kastettiğiniz ne ola ki?Neden çocuğunuzun bebeklik dönemi en tatlısıdır tüm dönemlerinin? Her dediğinizi yapar, size muhtaçtır, sadıktır da ondan… Kral ve kraliçe sizsinizdir. Yasama, yürütme, yargı ellerinizdedir. Çocuğunuzun isminden işine ve kendinize benzetmeye kadar faşist! İşte sadakat budur. Bu sahiplenme duygusu… Nesil çatışması dedikleri şey her şeyden evvel bu sadakat ilişkisindeki kırılmadan kaynaklanan çatışmadır!Aşk sahip olma arzusunun tatmini karşılığında sahiplenilmeyi kabuldür. Ve bu bir karşılık değil bir bedeldir!Aşkın dönüştüğü noktaları da unutmamak gerekir öte yandan… Aşk sevgiye dönüşebileceği gibi sevgi de aşka dönüşebilir. Kıstas, sahiplenmenin ve ödediğiniz bedelin boyutudur. Aşkın sevgiye dönüşmesi bir sağlık belirtisidir. Sevginin aşka dönüşmesi ise hastalık belirtisi… Bir yaranın açılması… Önce kendi kendinizi sonra da karşınızdakini yaralarsınız. Yara kimi zaman kabuk bağlar. Siz mazoşist bir ruh hâliyle kabuğu kaldırır yaranın nasıl kanadığını, tekrar kanadığını tuhaf bir kamü (5) yabancılığıyla, acısını sonradan çıkartacak bir acısızlıkla izlersiniz. Acı, geçici bir şekilde yenik düşmüştür size. Ama dönüşü ve intikamı acı olacaktır. Tekrardan sevgiye dönüşmesi oldukça zordur aşka dönüşen sevginin. Sevgi aşka dönüşürse eğer, bundan bir sonraki nokta âşık oluşulan kişiden nefrettir. En iyi ihtimalle sevginin donma noktası, nötr olma durumu, kayıtsızlıktır yahut da ilgi erozyonu…Aşkın güzel bir hata olması ise duygularının arzudan yoğunluğundadır. Aşk mutlak özgürlüktür konusunun ötesinde… Âşık olduğunuz kimsenin merkezi haricinde, hayatınızın tüm banliyöleri merkeziniz dibi olsa dahi, kenar mahalledir. Kuş gibi hafifsinizdir ve aşkınızın rüzgârı sizi nereye götürürse gider, ne iş olsa yaparsınız. Hele aşkınız bir de yasaksa demeyin keyfine…En yoğun paylaşımlar yasak ilişkilerde yaşanır. Yasak boyutu, zaman aralıklarına kıstırır görüşmelerinizi, sevişmelerinizi… O yüzden güzeldirler. küsküs çiçeklerinin tersine geceleri kapanır gündüzleri açarlar… Geceler resmiyetlere ve geçitlerine aittir, evlilik cüzdanlarına, ana-baba itaatlerine… Eğer sıradan bir ilişkiniz olmuş olsa idi aynı zevki alamayacak olduğunuzu sanırım siz de biliyorsunuz… Bir insana karşı duyduğunuz bu arzu yoğunluğu, bu tasması elinizden kurtulmuş “siz”e, başka hiçbir şey zevk vermez. Uyuşturucu almış bir adam, alkolik bir ihtiyar, nemfoman bir kadın gibisinizdir…Ama aşk olmadan da sevişebilirsiniz. Bir sevişme için muhakkak birisini tanıyor olmanız da gerekmez. Belki de en hayvan yanımızla sahip olduğumuz bir ilişki hepsinden en yoğunudur. Beklentisiz bir şekilde…Sevmek de beklentisizdir, sevişmelerinizin kadastrosuzluğudur. Seçimlere saygı gösterme ve farklı seçimlerin birlikte yaşamasıdır. Sevgi, dostluktur. Seks/sevişme bugün var yarın yoktur. viagranın yarını birazcık geciktirmesi bunu değiştirmez. siz siz olun ilişkilerinizi arzularınızın ötesinde kurun… Ne ilişkilerinizi arzularınıza ne arzularınızı ilişkilerinize karıştırmayın. Aşkın kapanına yakalanmayın. İlla bir ilişkiniz olacaksa bunu en hayvanî boyutuyla ve karşılıklı olarak yaşayın. İlişki olsun, bir tecavüz değil!Aşk nasılsa biter bir gün… Geride kalan, duvara asılı ya da altın tasta sakladığınız çiçek kurularıdır! Hâlbuki pek çok şeyi paylaştığınız bir kadın ya da adamla bir dostluğu pekiştirebilmek o çiçek kurularından daha değerli değil midir?Önceleri ölümüne acı verse bile…Hayvanlar gibi sevişin ama insan gibi ilişki kurun.Şehvetinizi benliğinize kıskançlık yapıp bulaştırmayın!Notlar:1) hiç bilinçli bir şekilde âşık olan birisini gördünüz mü? Âşık olmaya karar verilmez, âşık olacağınız kişiyi seçemezsiniz? Âşık olacağınız yer ve zaman bir muammadır. Sadece âşık olursunuz o kadar. Nerede, ne zaman hangi koşullarda olursanız olun. Dünyanın en çirkin, en kaba, en odun insanına dahi âşık olabilirsiniz. Gönül bu, ota da konar…Sevgi öyle mi ki. Yıldırım aşk olmasına rağmen yıldırım sevgi yoktur. Sevgi birdenbire olmaz. Bir kimseyi birdenbire sevemezsiniz. Zaman geçmesi gerekir. Zamanın yaşanarak geçmesi gerekir. Zamanın beraberce ve elele yaşanarak geçmesi gerekir. İlk görüşte aşk olur ama ilk görüşte sevgi olmaz. Aşk abartır. Sevgi ise inanılmayacak derecede olgun, anlayışlı ve hoşgörülüdür. Sevgi bir paylaşmanın sonucudur. Bu matematiksel bir paylaşma değil duygusal bir paylaşmadır. Aynı anı aynı heyecanla yaşamaktır. Aynı şeyleri hissetmektir. Aynı frekansta olmaktır. Aynı şeylere gülmek, aynı şeylere ağlamaktır. Bu biribirinin aynısı iki insan demek de değildir.Aşk yüceltir, yüceltir, yüceltir. Gerçekdışıdır. Gerçeküstüdür. Yücelttiği için yücelttiğini bir gün aynı derecede yerin dibine de geçirebilir. Aslında ne yücelttiği yüceltildiği noktaya lâyıktır, ne de yerin dibine geçirdiği buna müstahak! Aşkta ikisinin ortası yoktur.2) hayvanların doyumsuzluklarından bahsederken buradaki hayvanların kendi doğal ortamlarında bulunanlar olduğunun altını çizmeme bilmem gerek var mı? Yoksa insanın kendine benzettikleri değil!3) söz konusu ilişki yoğunluğu endüstri toplumlarında oldukça zayıflatılmış ve onları da “tüketilebilir” ilişkiler düzeyine indirgemiştir.4) mastürbasyon en mükemmel tatmin araçlarından birisidir. Bir hayalle sevişmektir tir. Kendi yarattığı, kendi seçtiği, kendi değiştirdiği bir hayalle. Bencil ve o hayali tatmin kaygısı olmadığından mükemmeldir. Saftır.5) camus.bu yazıyı ben yazmadım kimin yazdığınıda bilmiyorum ama okumaktan ve paylaşmaktan keyif duydum..