Türkçe‚ dar bir kesim tarafından son yüzyılın en çok ilgi gören konularından birisiydi. Akademik çevrelerce dile getirilmesine rağmen ancak 2000’lerde halkın özel gündemine oturabilmiş bir konu haline gelebildi. Üstelik hayatın istisnasız her alanına etki eden bir kesişme noktası olmasına rağmen…Bugünkü Türkçe tıpkı sebze çorbası gibi‚ içinde havuç da var‚ biber de ama karışımın kendisi içindekilerden daha farklı bir şey. Eşi benzeri yok‚ özgün‚ kendine has‚ nev’i şahsına mühnasır… O‚ adı üstünde‚ bir çorba ve ne patatesi‚ ne de havucu ayrı ayrı ele alarak çorba hakkında bir fikir üretilemiyor. Hepsini biraz bilmek‚ ama önce karışımın bütününün tadına bakmak gerekiyor. Türkçe konusunda bu nedenle sadece tek bir bakış açısı‚ tek bir fikir‚ tek bir görüş bu dilin korunması (ve belki de daha çok geliştirilmesi) açısından yeterli değil.Mesela Türkçe uzmanı olmak‚ Türkçenin tarihini‚ özelliklerini‚ gelişimini bilmek Türkçe ile ilgili çalışmalarda önemli bir avantaj gibi görülüyor. Eğer Türkçenin değişik lehçelerini de biliyorsanız o da ayrı bir katkı tabi… Hatta şiveleri de ağızlarına kadar biliyor olabilirisiniz. Hele hele Türkçe üzerine özel eğitim almış‚ hayatınızın dörtte üçlük bir kısmını Türkçe ile birlikte yaşamışsanız kimsenin sizden daha derin bir görüşe sahip olması beklenemez. Gerçekten de konunun içine daldıkça ayrıntıları daha net görürsünüz. Peki ya diğer gerçekler? Sırf bu konunun dibine kadar indiniz diye göremediğiniz diğer ayrıntılar? Onlar ne olacak?Türkçe üzerine yapılan çalışmaların açmazlarından bir tanesi de bu‚ inceleme sorunu…Bir sorunu incelerken neyin temel alındığı‚ incelemenin sonucunu etkiler. Çünkü incelemenizi o temele göre yaparsınız. Şöyle anlatayımEğer konu sadeleştirmecilertürkçeleşmişse türkçedir ciler arasındaki bir mücadele olarak algılanıp “sadeleştirmeciler” ’in politikaları ile “türkçeleşmişse türkçedir” ciler’in politikaları ekseninde görülmekteyse‚ sonuçlar bellidir. Her iki tarafın da tezleri ve görüşleri alt alta bir liste halinde yazılır ve kişisel tutumunuza göre kendinize bir yön tayin edersiniz. Bu‚ bir düşünce tarzıdır.Ya da olay Türkiye’ye karşı bir savaş olarak görülebilir. Atatürk’ün vefatından sonra oluşan gelişmeler‚ yabancı dilde eğitimin tohumlarının atılması‚ 1980 darbesi sonrasında Türkiye’nin uluslararası mali piyasalara açılması nedeniyle ithalatın patlaması sonucu ortaya çıkan yabancı marka furyası‚ gümrük birliğinin sonuçları‚ TDK’nın dile bakış biçiminin değişmesi (1980 öncesi kadroda sadeleştirmeciler ağırlıktaydı) ‚ politika‚ siyaset gibi konular ele alınır‚ ona göre inceleme ve analiz yapılır ve şu sonuca varırsınız. “Kapitalistler Türkçeye düşmandır Türkçe uluslararası ticaretin önünde bir engel olarak durmaktadır” gibi… Bu da başka bir düşünce tarzıdır.Düşük düzeyli komplo teorilerine yatkınlık sonucunda ise Türkçenin bilim dili olamayacağı‚ kısır bir dil olduğu gibi konular gündeme gelir. Buradan yabancı dilde eğitimin savunulması gibi abuk subuk konular da çıkar. Bu da daha değişik bir düşünce tarzıdır. Tedavi edilmesi gerekir tabi‚ o ap ayrı bir şey. Daha kaliteli komplo teorilerine ise zaten söylenecek pek bir şey yok… Afferin mi demek lazım bilemiyorum…Tarih tabanlı incelemelerde ise Türkçenin tarihi‚ dönemsel evreleri‚ yayıldığı uygarlıklar‚ kültürel etki alanları vs… ele alınır. Türkçenin bu gününü bilmek‚ dününü‚ geçmişini bilmeden anlaşılamaz. Sorunlar tarihseldir ve bu günün verileri aydınlatıcı olmaktan çok uzak ve yanıltıcıdır. O nedenle‚ Türkçe konusunda Tarih bilgisi yeter şart değil gerek şarttır dersiniz… Bu da bir düşünce tarzıdır.En beğendiğim düşünce tarzını ise sona sakladım. Yapısal bir incelemede uluslararası ortamı bir bütün olarak görmek‚ ortamı koklamak‚ işlerin nasıl yürütüldüğünü bilmek gereklidir. Sanayileşme sonucunda artan ticari mal fazlası depolarının nasıl boşaltılmakta olduğu‚ kültürel tutuculuğun nasıl yumuşatılarak mal satılabilir hale getirilebileceği‚ üreticilerin dilini konuşmayan kitlelerin nasıl gönüllü müşteri olarak okullarda yetiştirilebileceği gibi farkları fark etmek gerekir.Tepsinin büyüklüğünü‚ içindeki tabakları‚ belki tabakların sahiplerini de bilebilirsiniz ama hem tepsiyi taşıyan‚ hem de tepsinin nereye gittiği de önemlidir.