İÇİMİN AMANSIZ SAVAŞÇILARI: KALP VE BEYİNYıkamak istiyorum yıldızları gözyaşlarımla ama pınarlarım kurumuş; haykırmak istiyorum içimden geçenleri ama sesim çıkmıyor içimden dışarı, haykırışım içimi parçalıyor; koşmak istiyorum uzak diyarlara durmaksızın öyle koşmak istiyorum ki bir an bile yorulmadan, yorulmamalıyım ki durup bir şeyler düşünmemek için ama çakılmış gibiyim olduğum yere sanki bir güç içimi okuyordu ve benden daha hızlı davranıp engelleri diziyordu art arda… Ne yaparsam yapayım daha da içine gömülüyordum bu dipsiz kuyunun ve teslim oldum ordusunu, kalesini düşünen bir komutan gibi; daha fazla kayıp vermek istemiyordum, yaralıları da yanıma alıp teslim oldum. Bıraktım kendimi kara düşüncelerin hücumuna halen içimden savaşmak geçerken. Ama içimden bir ses daha geliyordu teslim ol diyordu koşullar ne olursa olsun. Aslında o iki sahibi bilinmeyen ses sorumlusuydu bunlardan çünkü onların yüzünden bu haldeydim evet onların yüzünden. Ama beni bu çaresiz hale düşüren iki sesin sahibi belliydi yada ben birilerine benzetiyordum o sesleri. İki sahiplerden biri beynim diğeri kalbimdi galiba. Durup düşünüyorum neden onların beni rahatsız ettiklerini. Gördüm ki bu iki sese can veren başka sese sahip iki insandı, kızlardı onlar. Tam düşlere dalacaktım ki o iki kızdan biriyle, düşlere dalmalıydım onla yoksa karanlık alemine teslim olmuyordu bedenim uyuyamıyordum. İşte ben bunlarla uğraşırken yanı başımdaki telefona hiç beklemediğim bir anda beklenmedik bir çağrı geldi çok yorgun bir şekilde.Yorgundu çünkü onu getiren ulak çok uzaklardan geliyordu, dinlenmeden gelmişti belli ki istemiyordu heybesindeki mesajı belli ki acı veriyordu ona. Almak zorundaydım onun getirdiği duyguları çünkü onun işi buraya kadardı bundan sonra benim çekmek gerekiyordu acıları, aldım isteksizce. Baktım telefona hafızamın derinlerinde olan bir numara, tutup çekemedim onu hafızamın derinliklerinden. Belki de biliyordum sahibi ama bilmek istemiyordum, korkuyordum diğer sesin sahibinin olmasından. Yarı ürkek yarı korkak yarı isteksiz bir refleks olarak ‘kimsin’ diye mesaj atıyorum ve çok geçmeden aynı haberci geri dikilmişti karşımda ama bu sefer pekte istekli değildi vermeye taşıdığını. Rahatlıyordum biraz daha bu sefer zorla alıyordum mesajını heybesinden. Tam da düşündüğüm kişi; malum kişi. Adını söylemedi ama ne varsa adını çağrıştıran göndermişti hepsini ulakla, yanında da eski olanlardan pişman bir tavırla beraber.Birden dengem bozuluyor ayaklarım yerden kesiliyor çünkü zaman tünelinde ilerliyordum. Kaptan beni karanlık bir köşede bırakıyordu nerde ineceğimi bile sormadan; o bilirdi kimin nerde inmek istediğini. Sormazdı çünkü herkes gitmesi gereken yere gitmek istemezdi her zaman. İnmiştim, inmeliydim sonuçta çünkü zaman tünelinin kaptanı öle istiyordu. Bundan sonra kim yol gösterecek diye düşünürken karanlık içinden görüntüler geçiyordu ama ben yarısını bile seçemezken. Tabi ya her şeyi hatırlayamayız ki. Ben seyre dalmıştım hızlı hızlı geçen filmin seyrine. Hızlı bir filmdi ama ben bu filmi izlemiştim daha önce. Ne anlattığını anlıyorum filmin. Maalesef mutlu ayrılamadım o filmin gösterildiği salondan. Tekrar ayağım yerden kesiliyor geri geri uçuyorum bu sefer tek başıma. En başa dönüyorum ama gördüklerim en başa dönmüyor izinsiz takılmışlardı peşime. Birden içim sızlıyor, dönüp bakıyorum içime ne göreyim o iki sesin etkisinde diğer iki ses savaşıyor ama sanki ikisi de bana karşı savaşıyordu çünkü sadece benim içim sızlıyordu bu savaşta. Bir tarafta mantığı, görmediğine inanmayanları ve kendilerini gerçekçi sanan düşüncelerin bir kısmını arkasına almış beynim komutanlık ediyordu onlara; diğer tarafta da aşkı, görünmeyenlere inanları ve yine kendini gerçekçi sanan düşüncelerin diğer bir kısmını arkasına almış kalbim komutanlık ediyor diğer tarafa. Durdurmak istiyorum içimdeki savaşı ama gücüm yetmiyor üstelik benden destek istiyorlar; hangisini desteklesem o galip olacakmış yoksa sadece ben tükenecekmişim ve tükenene kadar durmayacaklar ve bende durduramayacağım zaten. Aslında ikisi de benimdi, ikisini de destekliyorum bir süre ama güç dengesi bozulmuyor ve şehirlerim, kalelerim düşüyor bu arada; içim sızlıyor. Dayanamıyorum. İkisine birden savaş açmak geliyor içimden ama onlar doğru diyordu bir taraf kazanmalıydı çünkü ikisinden biri olmadan yaşayamam. Ne gerek var o zaman hiç sonunu düşünmeden seçeyim diyorum herhangi bir komutanı. O zaman yine izinsiz konuşmaya başlıyorlar koro şeklinde aynı sözleri tekrarlayarak. ‘sonucu bizde bilmiyoruz ama birimiz seni yukarı aydınlığa diğerimizde kuyunun daha da derinliklerine çekecek seçimimi dikkatli yapmalısın’ diyorlar. Gerçekten doğru. Zaten tek bir yol kalıyordu önümde o yoldan ilerliyorum bende. Madem ki önemli bir tercih ‘savaşı kesin diyorum, bana ne uğruna savaştığınızı anlatın’ diyorum. Bu sefer izin kağıtlarının verilmesini bekliyorlar çünkü aynı şeyleri söyleyeceklerse neden savaşıyorlardı ki. Önce beyin komutanına söz veriyorum genel hatlarını çizsin diye kendi kurtarılmış bölgesinin, başlıyor anlatmaya:B.K: Mantıklı ol, yapman gereken benim güç aldığım sese yönelmen. Az öce sana gelen ulakla beraber git benim sesimin sahibine. Onu zamanında sevmemiş miydin tekrar sevebilirsin o tam da sana dönmek isterken. Gerçekçi ol diğer seçeneğin kesin bile değil ama benimkinin ihtimali daha yüksek. Peki diğer sese yönel ya o sesin sonu yoksa varamazsan o sesin sahibine ne olur düşünsene. Cevabını sende biliyorsun ki yalnız kalırsın kim bilir yalnız başına verirsin belki de son nefesini. Sen değil miydin en çok korktuğu yalnız kalmak olan kişi?O anda karanlığın içinden daha karanlık bir parça gözüküyor gözüme. Uzaktan adeta beni dikizliyordu. Birden farkına vardım ki; bu benim zar zor karanlığa gömdüğüm yalnızlıktı. Hemen gözlerimi kaçırıyordum ama o içimde bir yerlerdeydi ve hissedebiliyordum isteksizce. Bu arada beyin komutanı benim sıram gelmiş gibi bakıyor bana ‘evet’ diyebiliyorum nede olsa haklıydı söylediklerinde. Bu sefer dönüyorum kalp komutanı sıra sende dercesine, başlıyor kendi kurtarılmış bölgesinin genel hatlarını çizmeye:K.K: Aşkı düşün nolur. Benim güç aldığım sesi düşün. Her düşündüğünde dünyan aydınlanmıyor muydu, onu düşününce bile mutlu olmuyor muydun ki zaten ondan başka bir şey düşünemiyorsun bile. Karanlık dünyanın ışık perisi o. Beklenen sevgili o. Güzeller güzeli o. Daha bu akşam onla mesajlaştığın için dünyanın hatta evrenin en mutlu olanıydın ta ki o ulak sana heybesindeki getirene kadar. Noldu yani bir ulak mı senin uzun zamandır hissettiklerinin yanlış olduğunu anlamını sağladı, yapma lütfen benim sesime takıl o seni asıl sese götürecektir. Hani sen seviyordun onu, hani onu bir saniye görmek için dakikalarını harcardın, saatlerini yakardın, yıllarını feda ederdin; birkaç çağrı birkaç mesaj mı senin gerçeklerini değiştirdiği yani, söyleme bana buna sende inanmıyorsun zaten. Peki nerdeydi diğer sesin sahibi uzun zamandır, nerdeydi senin kalelerini dağıtıp gittiği zamandan beri, ya senle oynuyorsa ya intikam almaya çalışıyorsa değer mi bunlara?Bir beyin komutanı bir kalp komutanı durmadan birbirlerini yalanlayarak devam ediyordu konuşmalara ama iş sokağın çıkmazına doğru ilerliyordu. Hakem bendim ama müdahale etmiyordum çünkü onlar savaştıkça karanlıktan yeni görüntüler çıkıyordu her seferinde. Unuttuğumu sandığım fakat aslında beni yönlendiren düşüncelerdi bunlar. Kendilerini bilinçaltının neferleri ordularına ise hafıza diyorlardı şımarık bir edayla. Haklıydılar belki de kendilerini yukarda görmekle, ne de olsa onlar yönetiyordu içimi de dışımı da. Saatler geçiyordu. Sıkılmaya başlamıştım artık ne yapacağımı bilemezken birden karanlıktan biri yetişti imdadıma; uyku diyordu kendine ve karanlığa boğacağını söylüyor bir süre sonra buraları. Beyinde, kalpte savaşa devam ediyorlardı. Ne de olsa uyku sadece bir uyarı da bulunmuştu istemezsek bir süre daha etkisiz kalabilirdi ama ben bu fırsatı kaçırmak istemiyordum hemen düşünmeye başladım bu çıkmaz sokaktan çıkabilmenin yolunu. Önümde onlarca yol vardı ve birçoğunun sonu çıkmazdı yine. Yılmadan durmadan girip girip çıktım o yollardan çıkmaz sokak bulma umuduyla.En sonunda aydınlığı görebiliyordum ama bu geçici bir aydınlıktı son kullanma tarihi geldiğinde zararlı olacaktı elbette. İki komutana da siz durun asıl sahipleriniz savaşsın’ dedim onlarda biraz tereddütle kabul ettiler çünkü işlerine geliyordu. Onlar neden savaşıyordu ki. İkisi de çok uzun zamandır içimdeydiler ve daha çok kalmak istiyorlarsa oldukları yerde, uyumlu olmalıydılar yeri gelince. Onlar her zaman ki işlerine dönedursunlar benim kararım kesindi; asıl sesler savaşmalıydı ne de olsa asıl olan onlardı suretleriyle neden uğraşacaktım ki. Evet bekleyeceğim artık zaman her şeyi çözerdi zaten; umarım öyledir.