Oyun dünyasıyla ufaktan bile bir ilginiz varsa muhtemelen SilentHill adını duymuşsunuzdur. Alonein theDark gibi bir efsaneninaçtığı yoldan ilerleyen ve onun özüne en çok sadık kalan oyun olmasına rağmenkendi başına ayrı bir oyun türü yarattığı da söylenebilir. İnsanlar genellikleSilent Hill’i ilk gördüklerinde akıllarına Alone in the Dark değil de,
ondan daha popüler olan ResidentEvil gelir. Resident Evil’in da kendibaşına orjinal bi yapısı olmasına rağmen o da Alone in the Dark’ın sonversiyonlarıgibi daha sığ bir formüle bağlı kalarak oyuncuyu korkutma çabasındadır. Ama işSilentHill‘e geldiğinde olayın daha önce farkedilmeyen bir yönü görülür. İnsanların
korkularının temelindeki psikolojiknedenleri su yüzüne çıkarmak ve bunu yaparken son derece ilginç bir anlatım tarzıkullanmak ancak Silent Hill adı altında yapılabilecek bir şeydir. (Gerçi yakınzamanda çıkan Fatal Frameve Resident Evil’ın en son çıkacak oyunu da aynı yoldan ilerlemeye çalışıyor.)

En sonuncusu ile seriyi dörtleyen (SilentHill 4: TheRoom) Silent Hill’ın adı duyulduğunda ikinci sınıf bir Hollywood korku filminin
adını çağrıştırır nedense. Ama bu klişe diye adlandırılabilecek adın altındaoyuncuyu garip bir şekilde bağlayan bir oyun gizlidir. Tam anlamıyla açıklanmadanbiten senaryosu,her oyunda geçen ve senaryodan bağımsız bir şekilde insanlığın en temel sorularıolan Tanrı’nın varlığı, dinlerin insan soyu üzerindeki etkileri, ruh ve et arasındakiçatışma gibi soyut olguları "DavidLynch"vari bir anlatımtarzı ile oyuncuya aksettiren yapısı onu sırf bildiğiniz bir bilgisayar oyuncusuiçin değil, bir senaryo yazarı, bir film yapımcısı için de eşi bulunmaz birkaynak olarak kılar. Lynch’in filmlerine özgü olan soyut düşünce ve olgularısomut biçimler halinde gösterme takıntısı Silent Hill’de görülmektedir. Senaryonunprotagonistinin oyunun bölümleri içinde dolanırken karşısına çıkan düşmanlargenellikle protagonistin kendi iç korkularının şekil almış halidir (Gerçi SilentHill 4: The Room’da biraz daha ilginç bir yol izleyerek protagonistin korkularınıcontagonistin korkuları ve hazları ile birleştirmeye çalışmışlar). Böylece sonderece basit diyaloglar ve notlar üzerine kurulan senaryo açılımı bu tip anlatımteknikleri sayesinde zenginleştirilmiştir. Basit ve anlaşılması kolay diyaloglarve oyuncuyu tabiri yerinde ise aklından değil kalbinden vuran anlatım tekniklerioyunu son derece pürüzsüz ve virütikhale getirmektedir.

Oyunun arayüzündeki görülen sadelik ilk başta oyuna üzerinde pek uğraşılmamışhavası verse de oyuna başladıktan sonra görülen grafiklerin ve efektlerin teknikaçıdan üstünlüğü ve yerinde kullanılışı arayüzdeki sadeliğin kasıtlı yapıldığıhavasını uyandırmaktadır. Asıl amaç oyuncunun arayüzde takılmasını önleyip biran önce oyuna geçmesini sağlamaktır. Çünkü oyuncunun kafasında yer etmesi istenenimajlar arayüzde değil oyunun içindedir. Silent Hill seri olarak çok akıllıcatasarlanmış mekanları içermektedir. Oyunda her yeni girdiğiniz mekanın
tıpkı Lynch‘in filmlerinde olduğu gibi senaryoya çok büyük etkisi vardır.
Blue Velvet‘tekiodanın yan taraftaki mutfaktan sert renk farklılığı ile ayrılmış olmasının odanınsahibinin oda içinde hapsolduğu hissini vermesi gibi kasıtlı teknikler SilentHill’de de başka şekillerde görülmektedir. Ayrıca Lynch’in kolay kolay başaramadığıbir işi Silent Hill rahatlıkla yapabilmektedir: Büyük kitlelere ulaşım. Lynch‘in
filmleri anlatım tarzlarındaki orjinallikten ötürü büyük kitlelere penetrasyondabaşarısız olmaktadır. Ama Silent Hill son derece benzer bir anlatım tarzınıkullanarak büyük satış rakamlarına ulaşmaktadır. Bu farkın nedeni ikisinin farklımedyalarda olmaları mı yoksa Lynch’in anlatım tarzının saf korku filmlerinedaha mı uygun olması? Yoksa Hollywood formatı ile bulanmış beyinlerimize Japonlarınfarklı anlayış ve anlatım tarzları mı ilginç geliyor acaba?