ölümün tene değişi misal,usulca süzülen gözlerindennezdimizde incidir.filhakika tennure savrulur,hecreyleyen derviş döner.ürkek nazarına düşer korku, kederarayışlarının altını bol yaldızlı adamı,ötelerde apansız, aydınsız sönerölen bir yıldıza öykünmüştür ihtimal.ötelerdesilik bir yıldızne kelime! safi karanlık hattakuytusunda evreninölümsü dokunuşlar fırlatır kaderin kardeşi cana.ve çatırtılar işitilirüstüne yürek-adım basılmıştuz buz hayallerden saçılan etrafapahası hangisinde fazlakanın kızılında mıyaşın billur parlağında mı yoksa?beri gelsin tartmaya hevesle tutuşandengesi pek, en cesur teraziler,halep de burda, dirhem de…cisminden okumaya çalışılan tüm eylemeyükselip yükselip bloklar koymakta schopenhauerve okuma yazma bilmez kılmakta nefsi,acıtmakta muhattabtan yenilen cümle silleler.”Esaret”e davet serinliğinden, ruha kezzap olur yağaryek damlanın cidarından yükselen apak buğular.bir kaşığın yüzeyinden dahi kolayca boşluğa kendini bırakamayan bir damla, nasıl olur da yakından bakıldığında milyonlarca girinti çıkıntı barındıran bir yüzeyden yağ misal kayar akar, kolayca çeneye iner, bir uç bulup kendine, uzayıp gerilip, sünüp esneyip türlü elastik akrobasi ile dener dener ve yere düşer…tene ait imajın makro alemdeki sanrısının pürüzsüzlüğünden mi, yürek yükü sırtlanmışlığın verdiği ferahlamadan mı? şahitlik eden bir diğer yüreğin inim inim inlemesi,parçalara ayrılmasına zemin hazırlanmasından mı? bir makine zihin, çıkrığında damlanın o sonsuz yolculuğunu evire çevire tekrar tekrar izleten dimağa…vadiler, tepeler açışı, süzülüşü evvela nemli, saydam bir göletten, geçişi görece kurak coğrafyaları tepelerinde elmaların çiçekler açtığı, çölle vuslatı, uzayıp, kıvrımı bol bir hal alıp, sürünmesi güç bela kurak topraklarda ve limanına gelişi çehrenin ve bırakması kendini boşluğa en gamsız yerinden insan çenesinin…damla da olsa ölüme bunca susamışlık niye?niye bunca dokunuşu gönle, damlanın valsine şahitliğin?