bildirgec.org

tiglierhan

11 yıl önce üye olmuş, 4 yazı yazmış. 9 yorum yazmış.

EVLER ve ÖDEVLER

tiglierhan | 29 January 2007 13:25

EVLER ve ÖDEVLEREvler yaşamımızda büyük bir yer kaplar. Sevdiğimiz, dinlendiğimiz, rahat ettiğimiz bir yerdir orası. Başkasının evi ne kadar güzel olsa da kendi evimiz gibi yoktur. Evde genellikle ev halkı bulunur, bu kimi zaman iki, kimi zaman üç, dört kişi olabilir. Klasik bir ev anne baba ve çocuklardan meydana gelir. Bunlara kaynana, amca, ayı gibi yakın akrabalar da eklenebilir. Ev çeşit çeşittir. Cezaevi, aşevi, baba evi, koca evi…Evin eski adı hanedir. Haneli yerlerimiz de çoktur: Eczane, hastane, pastane gibi yerlerde aslında hane sözcüğü de vardır ama sonradan düşmüş, sözgelişi ecza-hane eczane olarak söylenmiştir.Erkekle kadın ya da kız resmen birlikteliğe adım atarlarsa evlenmiş olur. İkisi de bekarlıktan evliliğe terfi etmişler, bekarlık sultanlığından evlilik memurluğuna atanmışlardır! Bu memuriyette emeklilik yoktur. Ancak boşanmayla istifa edebilirler. Erkekler kadınları, kızları yeşil panjurlu bir evimiz olacak diye kandırırlar ama evlenince panjura falan boş verirler. Zaten önemli olan evin şöyle ya da böyle olması değil, evliliğin mutlu geçmesidir. Bir işte çalışmayan, evde ev işi yapan kadınlara ev kadını derler. Kimi kızlar bir türlü evlenemezler, böylelerine evde kalmış gözüyle bakılır. Bir de artist olmak için evden kaçan kızlar vardır ki, çoğunun sonu hayat kadını, sokak kadını olmaktır.Evli şarkılarımız, türkülerimiz vardır. Birinde, “Evlerinin önü zeytin, mevlâm seni bana versin” deniliyor, diğerinde de bir öğüt göze çarpıyor: “Bugün ayın onudur/ Yüküm buğday unudur/ Evliye gönül verme/ Eve gider unutur.” Bir asker türküsü şöyle: “Asker oldum piyade/ Bugün aşkım ziyade/ Evlilerin sevdası/ Bekârlardan ziyade!”Yatılı okullarda hafta sonunda evci çıkılır. Evine düşkün kişilere evcimek denir. Kedi, köpek gibi hayvanlar evcil hayvanlardır. Herkes kendi evinin önünü süpürse her taraf tertemiz olur. Herkesin kendi yerine, bölgesine gitmesini isteyenler, “Evli evine, köylü köyüne!” derler. Evden kaçanlara, “Evine dön” diye çağırıda bulunulur. Amerika hep yabancı yerlere zorla konuk olmaya meraklı, bir türlü evine dönmek istemiyor!Behçet Necatigil evlerin şairidir, genellikle ev şiirleri yazar. “dışarıda” adlı şiirinde, “Yandı sokak lambaları mum alevi pervane/ şeytanca sırıtır fosforlu camlar/ Gördüm zifir sarısını dükkan vitrinlerinde/ Belliydi biliyordu bezgindi/ evimize gidelim/ Alay eder küçümser eziliriz girsek/ Hep paraya saygı camlar/ Camların ardı sırnaşık kirli/ Yapışkan çarpar/ Evimize gidelim/ Bir yanı var ömrümüzün kırık/ Farlar büyültür gecede/ Garipsi türkülere üzgün/ Başlamadan yollar/ Evimize gidelim” der. “Evlerle Savaş” şiirinde ise, “Körükler cılız olmak/ Evlerin hiddetini/ Evlerle savaşımız/ Savaşların çetini./ Evler her gün yollar bizi dışarı:/-Git, getir!/ Emredilen ekmeği akşamları/ Alın terlerimiz getirecektir./ Evler ezer insanları dağ gibi,/ Dışardan küçücük!/ Evler çeker boynumuzdaki ipi, /Taşı develerce yük./ Nedir anlamıyorum/ Evlerdeki hırsı/ Cansızlarla birlik/ Canlılara karşı/ Tencerenin azgınlığı başta,/ Sofralarla beraber:-Getir!/ Dünya durdukça/ Tencere pişirecek, sofra eritecektir./ Eşyaların azgınlığı, tamam!/ Hepsi evlerden taraf./ Kopar musluk, kırılır cam;/ Hiç yokken bir masraf./ Geri mi kalır kumaş, deri/ Onlar da zalim, kalleş!/ Alalı kaç gün oldu,/ Eskir üst baş./ Erzaklar halimizden anlasa ya,/ Anlamaz!/ Biter sabun, biter şeker, biter yağ,/ Biter gaz./ Bir yılan güneşlerde uyanmış: / Ateş yak, der oda./ dışarıda kara kış,/ İstersen yakma!/ Körükler cılız olmak/ Evlerin hiddetini,/ Evlerle savaşımız/ Savaşların çetini” yazar.Bir müezzin aşık olduğu kıza minareden ezan okurmuş gibi yaparak, “Akşama geleceğim, annen evde mi?” diye sorarmış. Bunun türküsünü yapmışlar, dinledim. Şimdiki müezzinler minareye çıkmadan, aşağıdan hoparlörle ezan okudukları için bu tür şeyler olmuyor artık…Bir şiirimde sevmeyi evden yararlanarak, “sevmek gül dikmektir /Ve oturmaktır sevdiğinin adresinde/ Kendi evinde oturur gibi” diyerek dile getirmiştim.Erkek eve gelince karısının dolapta birini sakladığını fark etmiş. Kapağı açınca karısının iş arkadaşıyla karşılaşmış ona burada ne aradığını sormuş. Adam,”Dairedeki işimiz bitmemişti de burada tamamlıyorduk. Siz gelince yanlış anlamayın diye buraya girdim” demiş. Koca öfkeyle karısına, “Sana eve iş getirme dememiş miydim ben?” diye bağırmış.İki arkadaş koşar adımlarla evlerine doğru gidiyorlarmış. Biri diğerine, “Hayrola nereye gidiyorsun böyle?” diye sormuş. “Eve gidiyorum, demiş arkadaşı. Hizmetçi annesinin evine gitti. Karım evde yalnız. Ya sen nereye böyle?”“Ben de eve gidiyorum, demiş öteki. Karım annesinin evine gitti. Hizmetçi evde yalnız.” Ne hayırsever insanlar var değil mi? Hizmetçi yalnızlıktan sıkılmasın diye eve koşuyor. Bir şarkıda cilveli bir bayan kasaba şöyle sesleniyor:“Aman kasap canım kasapGel bizim eve, görelim hesap!”Bir türküde de evi yapan ustaya ileniliyor. Niye mi? İşte şunun için:“Bu evi yapan ustaİnşallah olur hastaPencere bırakmamışNerden bakayım dosta?”Nasıl, ilenmekte haklı değil mi?Pencere denince aklıma geldi. Pencere evin gözüdür. Bir evde kaynıyorsa tencere, günlük güneşlik olur pencere. Yoksa ev değil, olur bir cendere. Ama o evde varsa kanı kaynayan biri erkek, biri dişi iki kişi, seviyorlarsa birbirlerini, orası saray olur, mutluluk bayrağı çekilir göndere.Sev, olsun benliğin dev, saraya dönsün oturduğun ev.Dediğim dedik, çaldığım düdük diyorsa evdeki iki hödük, evlilik olur güdük.Ne kadar küçük ve kullanışsız olsa da, evini sev, süsle, duvarlara tablo as, baktıkça gözün gönlün açılsın. Dışarıdaki gürültüden, hava kirliliğinden kurtulduğun, ayaklarını uzatarak rahatça oturduğun, yatıp kalktığın evin değerini bil, temiz tut, sil, süpür bütün odalarını, salonu, mutfağını, evine saygı göstermeyenlerin, kirletenlerin karşısına dikil. Orası senin yuvandır, otel değil. Aslan ininden, insan da oturduğu yerden belli olur. Çiçek dik saksılara, taze çiçekler koy vazolarına, güzelleştirmeye çalış her yerini. Ödevin, görevin budur. Ev nasılsa sahibi de odur. Yaşamının büyük bir kısmının geçtiği bu yeri ebemkuşağının renkleriyle doldur.

Erhan Tığlı
[email protected]
erhantigli.sitemynet.com/erhantigli

.

AŞK CENNET MİDİR yoksa CEHENNEM Mİ?

tiglierhan | 18 January 2007 18:56

Cennet güzeldedir
Cennet güzeldedir

AŞK CENNET MİDİR, CEHENNEM Mİ?Bir düşünüre göre, “Cennet aşkın oturduğu yerdedir.” Cennetin kapısını kim açar biliyor musunuz? İşte yanıtı: “Ekenler eker/ Biçenler biçer/ Cennetin kapısını/ Sevenler açar” Turgut Uyar, sevgilisine, “Şöyle bir içten öpmeni senin/ Bin tane cennete değişmem” diye sesleniyor. Bernard Russel de, “Aşk dünyada kaçıp sığınılacak bir cennettir” görüşünde. Aşk ozanı Karacaoğlan da diyor ki:“Sanırım vücudum cenneti gezerYârimi koynuma aldığım zaman.”Bir manide sevip sevilmekle cennet arasında bir bağıntı kuruluyor:“Masa üstünde kaymakYiyelim parmak parmakSevip de sevilmekCennetten gül koparmak.”Başka bir manide cennetin nerde olduğu şöyle belirtiliyor:“Kayanın ara yeriSızlar yara yeriİki meme arasıCennetin orta yeri”.Gelin bu konuda bir de Ömer Hayyam’a kulak verelim:“Sevişenler ve içenler cehennemlikmişSen gel de inan bu söze, olmayacak işOlsa bile, bir düşün, onlarsız cennetteCinler cirit oynamaz mı, ilahi derviş!”Ozanlar sevgiliye kavuşmayı cennet, ondan ayrılmayı ise cehennem olarak nitelemişlerdir. Aşk acısı da cehennemdir. Bir âşık, sevgilisine şöyle sitem ediyor:“Sırma büklüm kalıyorBu dert beni alıyorYârim cehennem misin?Sana düşen yanıyor.”Ahmet Arif, “Yokluğun cehennemin öbür adıdır” diyerek ayrılık acısını cehennemle özdeşleştiriyor. Bir şarkımız, “Seninle bütün yollar cennete gider” derken, bir başka şarkı, “Cennet olur bu dünya, sevmesini bilene” diyerek bizi uyarıyor. Ya şu şarkıya ne dersiniz: “Seninle cehennem ödüldür bana/ Sensiz cennet bile sürgün sayılır”…Bir şiir de ben yazdım: “Cennete nasıl gidilir diye/ Sorsam bir hocaya/ Hemen sevap günah defteri/ Ortaya saçılır/ Oysa benim cennetimin kapısı/ Senin dudaklarından açılır.”İyi kızlar cennete gidermiş, kötü kızlar ise her yere…Cenneti başka yerlerde arama. Sen kendin kuracaksın cenneti aşklarından/ Çalamazsın mutluluğu başkalarından. Unutma ki, sevmek cennetinin yolu yokuştur/ O, kolayca ele geçmeyen bir kuştur. Bir duyuş, dokunuştur, yıkılmadan duruş, doğal oluştur.Kıskançlıklarla, kaprislerle, kuşkuyla bu cenneti cehenneme çevirmeyelim, bu kutsal yapıyı devirmeyelim. Cennet, seven kişilerin kalbinde, cehennem ise sevgisiz kişilerin beynindedir. Bu gerçeği hiçbir zaman unutmayalım. Hoşgörü, erdem ve özveri büyütür onu, bencillik, çıkarcılık da küçültür, yok eder. Kötü kişilerin cenneti, iyilerin cehennemidir. Kötülerin, çirkinlerin hayatımızı cehenneme çevirmelerine izin vermeyelim.Kara kara kazanlarKara yazı yazanlarCennet yüzü görmesinAramızı bozanlar.***Erhan Tığlı***

ÇEVRE: Yeridir Bizi Dövse evire çevire

tiglierhan | 11 January 2007 18:17

ÇEVRE: DÖVSE YERİDİR BİZİ EVİRE ÇEVİRE

Çevre bize kızıyor, kızgınlığını doğal afetlerle dile getiriyor. Depremler, sel felaketleri, toprak aşınması, kuraklık, çoraklık, kirlilik birbirini izliyor. Gölleri kuruttuk, akarsuları kirlettik, denizlerin maviliği aldı başını gitti. Doğanın renklerini soldurduk, her yeri kimyasal atıklarla doldurduk. Kara bulutlar hiç eksilmedi gökyüzümüzden, benliğimizden.
Ozon tabakasında kocaman bir delik açıldı sayemizde. Bu yaptıklarımız bir çeşit delilik ama farkında değiliz hiç. Kendimizi akıllı sanıyoruz. Yarını düşünmüyor, günü gününe yaşıyoruz. Günümüzü mahvettiğimiz yetmiyor, geleceğimizi de karartıyoruz. Bu dünya bize atalarımızın emanetidir. Emanete hıyanet ediyoruz oysa hiç utanıp sıkılmadan.Kâr hırsıyla bahçeli evleri bozuyor, yerlerine gökyüzüne hançer gibi saplanan, güneşimizi tutuklayıp doğamızı har vurup har vurup harman savuran çiçeksiz bloklar, siteler, apartmanlar dikiyoruz. Doğayı doğallığından çıkarmaktan adeta bir zevk duyuyoruz. Gün ışığını görünce dışarı çıkarak yararlanacağımıza, içeriye ışık girmesin diye pencerelerimizi kalın perdelerle örtüyoruz. Sonra hasta olunca niye hasta olduğumuza şaşırıyoruz. Atalarımızın, “Güneş girmeyen eve doktor girer”, “Ne ekersen onu biçersin”, “Rüzgâr eken fırtına biçer”, “Bakarsa bağ olur, bakmazsan dağ olur” gibi özlü sözlerine kulak vermiyoruz. Damlaya damlaya göl oluyor; O, çöp atıyor, bu kirletiyor, şu tükürüyor derken doğa, doğanın güzelliği buhar olup uçuyor. Sorunlar dağ gibi yığılıyor…***Çiçekler yeryüzünün yıldızı, yıldızlar gökyüzünün çiçekleridirler ama gören yok bu güzellikleri. Plazalarda, “center”larda aval aval dolaşıyoruz, yapay, sanal güzellikleri hayranlıkla seyrediyoruz. Karıncalar kadar olamıyoruz, arılar gibi bal yapamıyoruz, kelebeklerin, böceklerin güzelliklere güzellik ekleyen şirinliklerinin farkına bile varamıyoruz. Verimli topraklara fabrika kondurmayı, her tarafı filtresiz fabrika bacalarıyla donatmayı, kirli atıklarımızı akarsulara, denizlere akıtmayı marifet sanıyoruz. Kalkınıyoruz, ilerliyoruz diye burnumuz Kaf dağında, göğsümüzü gere gere dolaşıyoruz. Oysa kuşların ötüşü, rüzgârın esişi, çiçeklerin açışı kadar güzel değil sanatımız. Bilim kötüye kullanılıyor. Eski güzelliklerin gittikçe kaybolduğunu, yozlaştığını göremiyoruz. Bakar körüz çünkü, gönül aynamız kir pas içinde. Seyretmeyi seviyoruz, olup biten çirkinliklere seyirci kalıyoruz. Burnumuzun dikine gidiyoruz. Doğayı kendi çirkinliğimize benzetiyoruz. İşin kötüsü bu yozluğa, nobranlaşmaya alışıyoruz, katkıda bulunuyoruz!***Unutmayalım ki, çevreyi hor gören güzellikleri zor görür. Ne yaparsa yapsın, özlediği cennete kavuşamaz, tüm umutları suya düşer, kendi cehenneminde çürür. Bir gün bu güzel dünyayı bırakıp gitmek zorunda kalınca bir avuç toprak bulamaz, demire, betona gömülür, tüm çirkinliğiyle. Şiirsizliğe mahkûm olur benliği, masala döner kişiliği…***Kendisine ettiğimiz bunca eziyetlerden, işkencelerden sonra, çevre bizi dövse evire çevire, doğa yüzümüze tükürse yeridir.Çevreyi kirleten, doğaya saygı göstermeyen kişi ne kadar ilerici geçinse de geridir, geri kalmış biridir. Böyleleri övüneceklerine yerinmeli, yerin dibine girmelidir.

Erhan Tığlı

Uygarlığın Yolu Aramaktan Geçer

tiglierhan | 11 January 2007 18:09

UYGARLIĞIN YOLU ARAMAKTAN GEÇER

Aramak, ömür boyu yaptığımız bir şeydir. Mutsuzsak mutluluk ararız, parasızsak para; yoksa kapanmaz içimizdeki yara. Aramasını bilmeli ama. Dikensiz gül bahçesi arayan gülden de olur. Kusursuz dost arayan da elleri böğründe kalakalır. “Armudun sapı var, üzümün çöpü var” deyip çöpsüz üzüm arayanlar çöplü üzüm bile bulamazlar. Kimi bela arar, kimi Leyla, kimi de Mevla! Bela arayan belasını, Leyla arayan leylasını bulur. Mevla arayan da elbet bir gün mevlasına kavuşur. Öküzün altında buzağı arar kimileri, kendi gözündeki çöpü görmez de başkasının gözünde mertek arar kimileri.Sonra da, “Bir dost bulamadım gün akşam oldu”, “Söyleyin yıldızlar sevgilim nerde/ Ararım onu ben pencerelerde” diye şarkı söylemek zorunda kalırlar. Aradığımız kişiyi yanıbaşımızda görürsek, “seni gökte ararken yerde buldum” deriz, seviniriz. Bir İstanbul türküsünde, “Üsküdar’a gider iken bir mendil buldum/ Mendilimin içine lokum doldurdum/ Kâtibimi arar iken yanımda buldum” deniliyor. Gök deyince aklıma geldi. Ziya Paşa diyor ki:“Gökte yıldız ararken nice turfa müneccimGaflet ile görmez kuyuyu reh- güzerinde”Turfa: acemi reh-güzer: yol üzeriNasrettin Hoca bir eşyasını kaybetmiş gece vakti. Ararken yanına biri yaklaşmış. “Eşyanı burada mı kaybetmiştin?” diye sormuş.“Hayır, demiş Hoca, şu ilerde kaybetmiştim ama orası karanlık. Burası aydınlık olduğu için burada arıyorum.”Neyi nerde kaybettiysek orada arayalım, yoksa aramamız boşa gider.Nasrettin Hoca’nın bir arkadaşının eşeği kaybolmuş. Hoca da arayıvermiş ama ararken türkü söylüyormuş. “Yahu Hoca, bu ne biçim aramak?” diye sormuşlar.Hoca gülmüş, “El elin eşeğini türkü söyleyerek arar” demiş.Hakkımızı kendimiz aramalıyız. Başkasına aratmaya kalkarsak onun arayıverişi Hocanınki gibi olur işte! Hacı Bektaş Veli’nin, “Her ne ararsan kendinde ara/ Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir” sözünü de unutmayalım.Bir şarkıda, “Dertleri zevk edindim, bende neşe ne arar?” deniliyor. Bir başkasında ise âşık, “Ararım ararım seni her yerde/ Issız gecelerde sevgilim nerde?” diye soruyor.“Ne ararsan bulunur derde devadan gayri” diye bir söz vardır. Eczanelere bakıyorum da bu söze hak veriyorum!Aranan adamlar vardır. Suçluysa oraya buraya fotoğrafları asılır, herkese duyurulur. Her işin bir adamı vardır, onu aramak gerekir. Yoksa tüm çabalarımız boşa gider. Mevlana’nın bir fıkrası vardır. Bir adam gündüz vakti elinde mum, “Adam arıyorum adam!” diye dolaşıyormuş. “Adamdan bol ne var, nasıl bir adam arıyorsun sen?” diye sormuşlar.Adam acı acı gülmüş: “Hırslarını yenebilen, başkasının kuyusunu kazmayan, çıkarcı, bencil olmayan birini arıyorum. Var mı içinizde böyle bir kişi ?” diye sormuş.Dudak bükmüşler. “Ara bakalım. Belki bulursun” demişler.Benim de aradıklarım var. Yazayım da bulursanız haber verin.Bir sevgili arıyorumAlnımın teriyle kazanacağımGözümün yaşıyla değil.***Bir dost arıyorumAlnının akıyla övüneceğimCebinin parasıyla değil.***Bir yaşamak arıyorumElimin emeğiyle doyacağımEğilen belimle değil.***Bir çevre arıyorumMavisi yeşiliyle kaynaşacağımDemiri betonuyla değil.***Bir amaç arıyorumKanımın akmasıyla savunacağımAğzımın lafıyla değil.*****Nasrettin Hoca saz çalmaya kalkmış ama hep aynı yerlere basıyormuş. Gülmüşler:“Hoca, saz çalanlar ellerini tellerde gezdirirler. Sen hep aynı yere basıyorsun” demişler. Hoca onlara şöyle bir bakmış ve cevabı yapıştırmış:“Onlar çalacakları yeri arıyorlar. Ben buldum.”Keşke Hoca gibi hangi telden çalacağımızı bulmuş olsak da arayıp durmasak!İnsanlık arayışını sürdürüyor. Aya gitti, Merih’e gitmeye çalışıyor. Kültür ve uygarlık arayışların ürünüdür, yerinde saymanın, olduğu yerde durmanın değil. Uygarlık arayışlarla gelişiyor, zenginleşiyor ama çevre kirleniyor, kirli atıklarla doğa mahvediliyor. Toprak aşınması, ozon tabakasındaki delik, kimyasal atıklar doğanın dengesini bozuyor. Çarpık kentleşme, altyapısız sanayileşme geleceğimizi karartıyor. Gelen gideni aratacak bu gidişle. Şair ve yazarlar, sanatçılar da en iyiyi, en güzeli aramalıdırlar, yoksa bir yenilik yapamazlar.Yazıma “Katil Aranıyor” adlı taşlamamla son vermek istiyorum.“Güçlü aranıyor güçlüŞu bilim adamıymış, geç!Derya olsa neye yarar?Aklı verir kendine zarar.***Bunun ayağı iyiymişOlabilir, hah, tamam!Zengin olur futboldanGözdedir her zaman.***Suçlu aranıyor suçluŞu olamaz, dayısı varBunun dokunulmazlığı…O suya sabuna dokunmaz.***Yeşilimize kim kıydıMavinin katili hani?Doğamızı kirletenlerYoksa Merih’ten mi geldi?***Tam umudu kesmiştim kiBuldum işte suçluları.Kim mi? Kim değil kimler:Ben sen o biz siz onlar!
Not: İnsanlığı kurtaracak er aş pozitif kan aranıyor. Kan vermek isteyenlerin hayat hastanesine başvurmaları rica olunur.

Erhan Tığlı