bildirgec.org

siyahın anteni

11 yıl önce üye olmuş, 2 yazı yazmış. 3 yorum yazmış.

R.G. R.S. ve Diğerleri

siyahın anteni | 15 June 2005 00:21

Bu yazı “onları layık oldukları hukuk sistemiyle yargılayalım” teziyle bir empati insanı olduğunu kanıtlayan lord draco’ya ithaf edilmiştir. Apışaracı medyamıza “R.G’ye Deniz Akkaya burnu yapılacakmış” diye yansıyan davaya müdahil vekili olarak katılmak için geçen ay Diyarbakır’a gittik İstanbul’dan bir grup kadın. Aslında bir grup insan olarak gitmemize engel bir durum olmasa da internetteki çağrıya cevap verenler sadece kadınlardı ne yazık ki. Diyarbakır’a gittiğimizde orada da durumun farklı olmadığını baroda davanın sadece kadın avukatlarca üstlenildiğini gördük.Geçen sene Mardindeki bir davayla ilgili olarak “biz mi tecavüze uğradık bize ne” diyen erkekleri o tarihten sonra bu tip davalara sokmadıklarını söylediler şakayla karışık. Diyarbakır Barosunun Kadın Komisyonu İstanbuldan kat be kat iyi durumda. Akmaz kokmaz baromuz yavaş yavaş komisyonları işlevsiz bırakma, çaktırmadan ortadan kaldırma harekatını tamamlamak üzere. Buradan değerli Başkanımız oturan eylem adamı K. Kolcuoğlu’na saygılar hürmetler. Oradaki avukatlar işlerini zaten iyi yaptıklarından bizim amacımız sadece olaya insanların dikkatini çekmek ve birazda kamuoyu baskısı yaratmaktı. Ne yazık ki 8 kişiyle baskı ancak bu kadar oluyor. Davaya ilişkin teknik ayrıntılar can sıkıcı. Çocuk mağdur, kürt. Kürt asıllı Türk vatandaşı demegojisi yapmak isteyenler için söyleyebilirim ki evet ne yazık ki Türk vatandaşı. Örneğin Fransız olsaymış başına bunlar gelmeyecekti muhtemelen. Tek kelime Türkçe bilmeyen çocuğun ifadesi sanıklarla birlikte alınıyor. Böylesi bir durumda kesinlikle sorguda olması gereken hiçbirşey yok. Sadece burnu kesilmemiş, tecavüze de uğramış olan kızın ifadesi Kürtçe bilen bir çevirmenle alınıyor. Ancak çocuğun ifadesi alınırken belli ki işin uzmanı bir doktorun da olması gerekirmiş. Tabi ki tecavüze uğradım diyemiyor. Çok sonra söyleyeceği bu iddianın da artık kanıtlanması imkansız. Yani sanıklar sadece çehrede sabit iz bırakan yaralamadan ve koşulları varsa küçük yaşta kızı alıkoymadan ceza alacaklaren iyi ihtimalle. En iyi ihtimalle diyorum çünkü uyanık sanıklar olayı tek bir failin yani, reşit olmayan kayınbiraderin üstüne atıyorlar. O da kabul ediyor böbürlenerek. Bir kızın burnunu kesemeyeceksem Diyarbakır’da yaşamayayım diyor bir önceki celse. Oysa resimlerden belli ki çakıyla burnu dümdüz kesebilmek için en az 4 kişi gerek. Kendisine 3 yıl önce daha 12 yaşındayken tecavüz eden adam daha sonra 7 yaşında bir erkek çocuğuna fiili livatadan ceza alıyor ve mahkum oluyor. O da bu kendileri de tecavüz- yaralama sanığı olacak tecavüzcüsünün baba ve kardeşlerinin insafına kalıyor. Yapacak başka birşeyi yok. Çünkü artık tecavüzcüsünden 1 çocuğu var. Sonra kendi ifadesine göre bu kez de onların saldırısına uğruyor. Ne sığınacak bir yeri ne de gidecek bir evi var. Bu arada hala devreye girmesi gereken asıl kahraman yani şu büyük şu güçlü Devlet ortalarda yok. Çünkü o dilini bilmeyen bu kullarına üç maymunu oynar genelde . Oysa işi bu. Bu çocuğu korumak, ailesinden, diğerlerinden hatta gerekirse çocuğun kendisinden korumak devletin asli görevi. Diyarbakır’daki bu hikayenin nedeni de cevabı da aslında orada gizli. 30 bine yakın sokak çocuğunun olduğu bu büyük kente neredeyse elle tutulur bir yoksulluk hakim. Her köşe başında güzel gözlü çocuklar var sizden birşeyler isteyen. Boşaltılmış köyler nedeniyle nüfusunun 2 milyona vurduğu söyleniyor. Büyük şehire gidemeyenlerin şehirde yapacak bir işi yok. Topraksız, parasız, eğitimsiz ve aç insanlar genelde ne yaparsa onu yapıyorlar. Çocuk genelde en değersiz varlık. Çünkü çok var. Bu kontrolsüz nüfus artışını durduracak devlet yine herzamanki gibi divanın altına gizlenmiş evde yok süsü veriyor kendine. İşte bu evde olmayan devlet, geçen sene Mardin’de tecavüze uğrayan ve davası devam eden bir başka küçük kızın sessiz sedasız ölümünü de üstlenmiyor.Hatta araştırmaya gerek duymuyor. Hala 19 sanığın yargılaması sürerken devletin yetiştirme yurdundan kaçan küçük kızı birileri ölmek üzere getiriyorlar hastaneye. “Zatürreden öldü” tanısıyla da apartopar kimsesizler mezarlığına gömüyorlar. Tecavüzcülerin aileleri bu namusu kirli küçük kızın belediye mezarlığına gömülmesine de karşı çıkmışlar dedi sabah dinlediğim radyo. Her ne olursa olsun otopsi yaptırması gereken savcılık nihayet mezarın açılarak otopsi yapılacağını açıklamış. Oysa böyle bir durumda defin izni verilmemesini beklemek çok mu iyimserlik olurdu acaba.

Coca Cola

siyahın anteni | 13 June 2005 01:03

Coca Cola DİSK’e bağlı Nakliyat İş sendikasına üye oldukları gerekçesiyle 300 den fazla işçisini çıkardı. Tamamı dağıtımda çalışan işçileri, haklarını engellemek amacıyla Trakya Nakliyat üzerinden sigortalayan şirkete karşı DİSK’ in avukatları dava açtılar. Başka bir işverene bağlı görünseler de Coca Cola ile Trakya Nakliyat arasında alt- üst işveren ilişkisi olması nedeniyle bu mümkün. 1981 Anayasası’nın 81 maddesi,”Herhangi bir iş yerinde çalisabilmek, isçi sendikasina üye olmak veya olmamak sartina baglanamaz ” hükmüyle sendika özgürlüğünü düzenlemiş. Yine de sendikaya üye oldukları gerekçesiyle çıkarılan 5 işçiye destek vermek amacıyla nakliyeye çıkan kamyonlar geri dönünce olanlar oluyor ve işçilerin tamamı 19 mayıs’ta kıdem ve ihbar tazminatları ödenmeksizin kapı dışarı ediliyorlar. O tarihten bu yana direnişte olan işçilere ait basında habere rastlamanız pek mümkün değil. Ancak reklamla işi olmayan Özgür Radyo veya Ulusal TV de bir kaç haber çıktı.Diğer gazeteler ve TV’ler için önemli reklam geliri elde ettikleri bir firmayı küstürmek olmaz. Görüldüğü gibi sendika özgürlüğü, basın özgürlüğü falan hikaye. Eğer geçmişe bakarsanız bunun coca colanın ilk vukuatı olmadığını görürsünüz. Colombiada, Hindistan’da ve Türkiye’de 2004’de. Colombia’da sendika liderlerinin ölümüyle de suçlanan şirketi ben uzun zamandır Irak savaşı ve İsrail’e verdiği destek nedeniyle protesto ediyorum. Aslında en etkili yontem tüketmemek. Fanta,Capy ve Turkuaz Su da şirkete ait.