bildirgec.org

kylistar

11 yıl önce üye olmuş, 29 yazı yazmış. 0 yorum yazmış.

Andrew Vajna’nın sinema tecrübesi Black Hole Games’e ne kadar yaradı?

kylistar | 18 January 2005 01:41

Strateji oyunlarını takip ediyorsanız yakın zamanda çıkan ve Electronic Arts tarafından dağıtımı yapılan Armies of Exigo adlı oyunu duymuşsunuzdur. Bundan yaklaşık 6 ay önce ilk defa ismini duyduğum bu oyun gittikçe sıradanlaşmaya başlayan RTS oyunları arasında yeni bir kan olacak gibi duruyodu zamanında. Hakkaten de Warcraft 3‘ten beri gelen doğru düzgün yüzüne bakılır tek RTS, Relic Entertainment tarafından hazırlanan Warhammer 40000: Dawn of War oldu. Eh, onlarda yapsın artık, bana göre tüm zamanların en iyi atmosfere sahip stratejilerinden biri olan Homeworld‘un yaratıcıları kendileri ne de olsa. Gerçi ortamda Homeworld’e saygı duymayan, hatta Warcraft 3’e strateji degil RPG oyunu deyip dudak büken insanlar da var ya ben onları artık tanrılara havale ediyorum. Armies of Exigo’nun ilginç yani Andrew Vajna tarafından kurulmuş olan Cinergi Pictures Entertainment firmasina bağlı Black Hole Games tarafından yapılmış olması. Andrew Vajna, sinema dünyası ile ilgilenenlere fazla da yabancı gelmemesi gereken bir isim. Kendisi zamanında Rambo serisi, Total Recall, 13th Warrior, Die Hard 3, Evita; yakın zamanda ise Terminator 3: Rise of the Machines gibi filmlerin yapımcılığını yapmış bir insan. Macaristan doğumlu olan Vajna kendi ülkesindeki yetenekleri su yüzüne çıkartmak istediğinden olsa gerek Cinergi adı altında Digic Pictures adli CG firmasının ve Black Hole Entertainment’in kurulmasına aracı olmuş. Black Hole Entertainment yakın zamanda çıkan Armies of Exigo ile debutunu yaptı. Ama ne yazık ki, Digic Pictures’ın hazırladığı son derece başarılı sinematikleri dışında pek de iyi bir oyun çıkmamış ortaya. Şimdiye kadar gelmiş bütün iyi RTS’lerin özelliklerini anlamsızca klonlamaktan başka bir iş yapmıyor ne yazik ki Armies of Exigo. Kurabileceğiniz binalardan tutun da ırkların özellikleri hatta senaryonun gelişimi bile Blizzard Entertainment’in artık kült olmuş stratejilerinin bir kopyası. Getirdiği tek yenilik ordularınızı düşman güçleri ile yeraltında da çarpıştırmanızı sağlayan "çift katlı" harita yapısı. Gerçi çok da şaşırmamak lazım. Başarılı olmuş oyunları klonlayarak para kazanmaya çalışmak oyun sektöründe irili ufaklı birçok firmada görülen bir durum. Ama işin şaşırtıcı olan yani Black Hole Games gibi büyük imkanlara sahip olan bir firmanın da bu formüle bağlı kalmış ve sonunda bir franchaise yaratmak adına hiçbir işe yaramayacak bir oyun çıkarmış olması. Umarım Black Hole Games hatasının farkına varır da yakın zamanda kendini sektörde oturtacak iyi oyunlar yapar.

"The Riddle of Riddick??" Tanrım dünya tersine mi dönüyor?

kylistar | 16 January 2005 02:11

Hiç unutmam Commodore 64 zamanlarıydı, Ocean diye bir firma vardı devamlı gişe başarısı göstermiş filmlerin ikinci sınıf oyunlarını yapar ve bu oyunlardan gelir beklerdi. Arada sırada güzel şeyler yaptığı da olmuştu gerçi. Bir Hudson Hawk‘ı oynadığım zaman aldığım zevki az oyundan almıştım o zamanlar. İlk Die Hard da çok güzeldi, senaryo anlatımı ve atmosfer açısından şimdiki bir çok oyunla boy ölçüşebilecek kalitede idi. O zamanlar oyun sektörü Hollywood’un pek umrunda değildi ama sonradan işler değişti tabii. Popüler bir çok oyun, senaryo sıkıntısı çeken Hollywood için tabir yerinde ise sağlam kapı olmaya başladı. Ama bir şey pek değişmemişti, bu iki sektor arasındaki aktarım genellikle kaliteden düşülmesine yol açıyordu. Yıllar geçti ama bu kural hala tam olarak yıkabilmiş değil. Örneklerini zaten biliyorsunuz, burada bir daha üzerlerinden geçmiyorum. devamıDiğer bir yandan ise Pitch Black denen film ayrı bir hikaye. Zevkine güvendiğim bir arkadaşımın aylar boyunca süren zorlamalarından sonra oturup seyrettiğim, sonunda ise eh işte dediğim bir film. Gerçi ortamda pek seveni var, o yüzden Pitch Black adına kulağımın bir köşesi hep açık olmuştur. Riddick karakteri ilk orada gözüktü ve yakın zamanda gelen The Chronicles of Riddick adlı film ile birlikte Hollywood’un planı su yüzüne çıktı. Vin Diesel, zamanında Scwarzenegger ve Stallone‘nin doldurduğu, şimdilerde ise boş olan karizmatik ve ‘kaslı’ kahraman ikonu olmaya çalıştırılıyordu. Diesel bu taht için uygundu ama son derece buyuk bir produksiyonun ürünü olan The Chronicles of Riddick istenen başarıyı yakalayamamış, Hollywood hedefi tam olarak tutturamamıştı. İşte bu sırada cok ilginç, oyun ve sinema sektöründe pek gözükmeyen bir şey gerçekleşti. Adını Enclave gibi orta sınıf bir oyunla duyduğum Starbreeze Studios, The Chronicles of Riddick: Escape from the Butcher Bay, Developer’s Cut adlı oyunu çıkardı. Oyun son derece başarılı tasarlanmış bir sinematik anlatıma, bana göre Fallout‘tan beri yanına yaklaşılamamış kalitede karanlık bir atmosfere sahip. Universal Studios‘un da katkılarıyla oyunun prodüksiyonu, özellikle sesleri tam anlamıyla kusursuz. Diesel’in oyundaki Riddick’i kendi seslendirdiği ve bu seslendirmenin karakteristik olarak filmindekinden daha karanlık olduğu ve Riddick’in kişisel karakter özelliklerine daha uygun olduğu not edilmeli. "Developer’s Cut" eklentisi boşuna değil, oyunun içinde bulacağınız "sigara paketleri" yardımı ile oyunun ve daha ilginci filmin concept artlarını açmak mümkün. Özellikle oyunun başlarında açılan "The Making Of" videosu son derece başarılı yapılmış. Uzun lafın kısası Universal Studios, filmi ile başarmaya çalıstığı ama tutturamadığı işi oyunu ile yapacak gibi gözüküyor. Böylece ilk defa bir oyunun ipten dönen bir franchaise’ı diriltecek olması da gittikçe birbirine yaklaşan bu iki sektor açısından yeni bir evlilik yıldönümü oluyor. Bu arada The Chronicles of Riddick: Dark Fury adlı animasyon da unutulmamalı, o da sadece ve sadece Riddick’i ortama yaymak için yapılmış gibi sanki.

Prince of Persia 2 Warrior Within’de memetik tuzağı mı var?

kylistar | 04 January 2005 07:15

Farkındasınızdır, eskinin en virütik oyunlarından biri olan Princeof Persia bir kaç yıl önce çıkan Princeof Persia 3D adlı hayal kırıklığından sonra asıl yaratıcısı olan JordanMechner‘in liderliğinde kurulan POPTeam sayesinde tekrardan hayat bulmuş ve bilgisayarımıza Princeof Persia: The Sands of Time olarak akmıştı. Mechner’in asıl ilgi alanı
olan kısa filmlerle uğraştığı zaman edindiği tecrübeden kaynaklansa gerek prensinyeni macerası şimdiye kadar bilgisayar oyunlarında görülmemiş bir senaryo anlatımınave bununla beraber son derece pürüzsüz tasarlanmış bir oynanışa sahipti. Sonuçtagelmiş geçmiş en iyi platform aksiyon oyunlarından biri ile karşı karşıya kalmış,Mechner ve ekibini oyunu oynadığımız süre içinde her 5 dakikada bir kalkıp ayaktaalkışlamak zorunda kalmıştık (Sizi bilmem ama ben yaptım, hatta bazı yerlerdegözlerimden yaşlar bile geldi.)

Pek tabii ilkinin ulaştığı büyük satış rakamlarından sonra yayımcı Ubisoftböyle bir franchise’ı devam ettirmek istedi, pek de iyi yaptı aslen, ilkininbıraktığı etkiden sonra insan böyle kaliteli bir oyun arıyor. Sonuçta bir yılgibi oyun geliştirme için kısa sayılabilecek bir süre zarfından sonra Princeof Persia 2 Warrior Within bilgisayarlarımıza teşrif etti. Ama bu sefer
işin rengi değişmişti. Karşımıza, bir hatunun peşinde, yaptığı hatayı düzeltmeyeçalışan mavi gözlü, Ewan McGregor‘varisesli mazmut prensten öte kaderin kendisine yaptığı oyunu kabul etmeyen, zamanınkumlarının yaratıcısını yok etmeye çalışan ve aynı zamanda kendisini öldürmeyeçalışan kader "hasatçısının" pençesinden de kaçmaya çalışan umudunukaybetmiş ve bu umutsuzluktan ötürü herşeye savaş açmış vahşi bir prens çıktı.Şaşkındık, gerçi oyunun geri kalanı ilkinin kalitesinde idi ama bu yeni prensve onun yaptıkları, söyledikleri bizi ters köşeden vurmuştu. Bazılarımız iseçok da şaşırmadı…

Bence prensi bu hale getirmek kasıtlı yapılmış bir pazarlama hamlesinden başkabirşey değil. Ford’un Ka serisi ile internetüzerinden yaptığı pazarlamastratejisini farklı bir biçimde burada da görmek mümkün. Kısaca "eviltwin" öğesini memetikbir biçimde kullanan bu stratejinin amacı biz insanların bu konsepte olan zayıflığımızdanfaydalanıp virütik olarak yayılmak. Yeni prensin satış rakamlarınabakılırsa işe yarıyor gibi gözüküyor. Gerçi sırf bu virütik konsept sayesinde
değil satış rakamlarının böyle olması, işin içinde ilk oyun sayesinde kurulmuşsadık bir kitlenin ve Star Wars3: The Revenge of the Sith‘in yani yeni Anakin’in ve Darth Vader’in geliyor
olması da var. Şüphesi olan varsa Warrior Within’in kapaklarının birinde prensinbakışının nasıl da Anakin‘inbakışlarına benzetildiğine bir göz atsın.

David Lynch oyun yapsa adı Silent Hill mi olur?

kylistar | 29 December 2004 00:25

Oyun dünyasıyla ufaktan bile bir ilginiz varsa muhtemelen Silent Hill adını duymuşsunuzdur. Alone in the Dark gibi bir efsanenin açtığı yoldan ilerleyen ve onun özüne en çok sadık kalan oyun olmasına rağmen kendi başına ayrı bir oyun türü yarattığı da söylenebilir. İnsanlar genellikle Silent Hill’i ilk gördüklerinde akıllarına Alone in the Dark değil de, ondan daha popüler olan Resident Evil gelir. Resident Evil’in da kendi başına orjinal bi yapısı olmasına rağmen o da Alone in the Dark’ın son versiyonları gibi daha sığ bir formüle bağlı kalarak oyuncuyu korkutma çabasındadır. Ama iş Silent Hill‘e geldiğinde olayın daha önce farkedilmeyen bir yönü görülür. İnsanların korkularının temelindeki psikolojik nedenleri su yüzüne çıkarmak ve bunu yaparken son derece ilginç bir anlatım tarzı kullanmak ancak Silent Hill adı altında yapılabilecek bir şeydir. (Gerçi yakın zamanda çıkan Fatal Frame ve Resident Evil’ın en son çıkacak oyunu da aynı yoldan ilerlemeye çalışıyor.) En sonuncusu ile seriyi dörtleyen (SilentHill 4: TheRoom) Silent Hill’ın adı duyulduğunda ikinci sınıf bir Hollywood korku filminin
adını çağrıştırır nedense. Ama bu klişe diye adlandırılabilecek adın altındaoyuncuyu garip bir şekilde bağlayan bir oyun gizlidir. Tam anlamıyla açıklanmadanbiten senaryosu,her oyunda geçen ve senaryodan bağımsız bir şekilde insanlığın en temel sorularıolan Tanrı’nın varlığı, dinlerin insan soyu üzerindeki etkileri, ruh ve et arasındakiçatışma gibi soyut olguları "DavidLynch"vari bir anlatımtarzı ile oyuncuya aksettiren yapısı onu sırf bildiğiniz bir bilgisayar oyuncusuiçin değil, bir senaryo yazarı, bir film yapımcısı için de eşi bulunmaz birkaynak olarak kılar. Lynch’in filmlerine özgü olan soyut düşünce ve olgularısomut biçimler halinde gösterme takıntısı Silent Hill’de görülmektedir. Senaryonunprotagonistinin oyunun bölümleri içinde dolanırken karşısına çıkan düşmanlargenellikle protagonistin kendi iç korkularının şekil almış halidir (Gerçi SilentHill 4: The Room’da biraz daha ilginç bir yol izleyerek protagonistin korkularınıcontagonistin korkuları ve hazları ile birleştirmeye çalışmışlar). Böylece sonderece basit diyaloglar ve notlar üzerine kurulan senaryo açılımı bu tip anlatımteknikleri sayesinde zenginleştirilmiştir. Basit ve anlaşılması kolay diyaloglarve oyuncuyu tabiri yerinde ise aklından değil kalbinden vuran anlatım tekniklerioyunu son derece pürüzsüz ve virütikhale getirmektedir. Oyunun arayüzündeki görülen sadelik ilk başta oyuna üzerinde pek uğraşılmamışhavası verse de oyuna başladıktan sonra görülen grafiklerin ve efektlerin teknikaçıdan üstünlüğü ve yerinde kullanılışı arayüzdeki sadeliğin kasıtlı yapıldığıhavasını uyandırmaktadır. Asıl amaç oyuncunun arayüzde takılmasını önleyip biran önce oyuna geçmesini sağlamaktır. Çünkü oyuncunun kafasında yer etmesi istenenimajlar arayüzde değil oyunun içindedir. Silent Hill seri olarak çok akıllıcatasarlanmış mekanları içermektedir. Oyunda her yeni girdiğiniz mekanın
tıpkı Lynch‘in filmlerinde olduğu gibi senaryoya çok büyük etkisi vardır.
Blue Velvet‘tekiodanın yan taraftaki mutfaktan sert renk farklılığı ile ayrılmış olmasının odanınsahibinin oda içinde hapsolduğu hissini vermesi gibi kasıtlı teknikler SilentHill’de de başka şekillerde görülmektedir. Ayrıca Lynch’in kolay kolay başaramadığıbir işi Silent Hill rahatlıkla yapabilmektedir: Büyük kitlelere ulaşım. Lynch‘in
filmleri anlatım tarzlarındaki orjinallikten ötürü büyük kitlelere penetrasyondabaşarısız olmaktadır. Ama Silent Hill son derece benzer bir anlatım tarzınıkullanarak büyük satış rakamlarına ulaşmaktadır. Bu farkın nedeni ikisinin farklımedyalarda olmaları mı yoksa Lynch’in anlatım tarzının saf korku filmlerinedaha mı uygun olması? Yoksa Hollywood formatı ile bulanmış beyinlerimize Japonlarınfarklı anlayış ve anlatım tarzları mı ilginç geliyor acaba?