bildirgec.org

Guitarist

11 yıl önce üye olmuş, 20 yazı yazmış. 45 yorum yazmış.

Çikolata Sever misiniz?

Guitarist | 09 February 2007 13:09

Ben severim. Fındıklı,fıstıklı,bademli ya da hindistan cevizli hiç farketmez. Çikolata olsun yeterki! Bol sütlü tabi.Zaten son zamanlarda gittikçe güzel çikolatalar yapıyorlar. İşin uzmanlarıyla çalışıyorlarmış zaten reklamlarda da deniliyor.

Yani öyle bir yapıyorlar ki 100gr çikolataya 1 Kg fındık sıkıştırıyor bu herifler! Sadece fındık mı? Fıstık,badem,parmak…

Evet ne saçmalıyor dediğinizi duyar gibiyim…

Düşünün çikolata alıyorsunuz,keyifle ısırıp fındık parçalarına hayran hayran bakarken birden insan parmağı görüyorsunuz! Resmen parmak,üzerinde tırnak filan,öylece fındık parçaları arasında duruyor?

Trajikomik Taciz Hikayesi

Guitarist | 08 February 2007 23:31

Antalya’da bir Rus manken taciz ediliyor,polise şikayette bulunuyor ve taciz eden adam yargılanıyor. Manken,adamla anlaşıyor,adam bu mankenin göğüslerine silikon yaptırma karşılığında serbest bırakılıyor.

Yani adam kefalet olarak göğüslerine silikon yaptıracakmış bu manken hatunun.

Son zamanlarda artan tecavüz haberlerini göz ardı edeceğim şimdi başka bir konuya değineceğim.

Bu tacize uğrayan hatun,göğüslerine silikon yaptırıyor çünkü daha seksi görünmek istiyor! Tacize uğrayan bu kadın seksi görünmek istiyor arkadaşlar ne kadar komik değil mi? Silikonlarını da yaptırınca artık elalem daha bir taciz etmeye kalkar bunu. Ama hatun sevinecek herhalde,beni güzel buluyorlar diyerek.

Yabancıların Türklere Bakış Açısı

Guitarist | 08 February 2007 10:30

Scrubs dizisinde,Turk adlı bir karakter var. Hani zenci olan.Tabiki bunun bizim Turk’le alakası yok,o isim olan Turk.

Bu bölümde Turk karısı ile kafede öpüşürken,yanlarında onları izleyen arkadaşı,bıktım Turk’ten diyor ve espri olarak arka masadaki Ömer isimli Türk kendisine denildiğini sanıyor. Espri,komiklik olsun diye. Bunda sorun yok.

Asıl sorun,ömer isimli türkün giyim şekli,hani mısırda filan olur ya uzun entari ve kafada bir sarık. İŞte Ömer de öyle giyinmişti.

Bizi müslüman ülkesinden çok arap ülkesi olarak düşünüyorlar. Onlara kızmıyorum. Böyle düşünebilirler,bizi böyle tanıyorlar. Ama neden? Biraz da suç bizde değil mi?

Hayatin İçinden Keşkeler

Guitarist | 07 February 2007 22:01

Kalabalık bir ortamda hiç düşüdünüz mü diğer insanların hayatını? Şurdaki sarışın birazdan eve gidecek,tuvaleti gelecek ve inanmıyor olabilirsiniz ama kakasını yapacak! Şu artist artist dolaşan herifin ayakları iki metre öteden kokuyor,az önce kendisinden utandığınız için sorduğunuz kotun fiyatının 150 YTL olduğunu öğrenmenize rağmen almak zorunda kaldığınız mağazadaki personel de o kotu almıyor ve her gittiği yerde pazarlık yapıyor. Sırf millet ne der diye bakkala giderken üstünüzü değiştirdiniz ama kimse sizi farketmedi bile…

İnsanlar çok mu umurunuz da?Boşverin siz onları,sizin için bir tek sevdiklerinizin ne dediği önemli olsun…

Umut Sarıkaya’nın da söyleyecekleri var…

Guitarist | 05 February 2007 00:03

Umut Sarıkaya’nın yazdığı hikayeler çok güldürücü,bir çok kopyası da çıkmaya başladı onun gibi hikayeler yazmaya çalışan. Ben karikaturlerinden çok hikayelerini seviyorum. Absürd komedi diyebiliriz sanırım tarzına.

Benim de söyleyeceklerim var kitabı 8.50 YTL ye satılıyor. Almanızı tavsiye ederim.

Bir örnek;

Aynı Biz burada otuziki erkek gittikçe birbirimize benziyoruz.
Farklı kültürlerden, farklı ailelerden, farklı çevrelerden gelen
kişileriz. Belki hiç istemediğimiz halde sırf ekmek parası için
bir araya geldiğimiz, başka bir ortamda karşılaşsak en ufak bir
muhabbet edemiyebileceğimiz bu adamlarla, bu ailelerimizden,
sevgililerimizden, dostlarımızdan çok gördüğümüz adamlarla sonunda
aynı olup çıktık. Kendimizin de farkında olmadığı yavaşça, sinsice
gelişen bir durumdu bu ama kaçınılmazdı. Olacaktı ve sonunda olacağına
varmıştı. Mimiklerimize, hareketlerimize kadar bile benzemiştik işte
birbirimize. Huy transferi başarıyla gerçekleşmişti. Emrah gibi
gülen, Selçuk gibi şaşıran, Ersin gibi konuşan, Yiğit gibi kızan
birbirinin aynı insanlar dolaşıyordu artık dergi koridorlarında.
Yazın sıcak çalışma gecelerinde yalnız donumuz değildi g.tümüze yapışan,
aynı zamanda dostlarımızdı da kalbimize yapışan… Dedim ya dostlarım
beğenilerimiz de birbirine benzemişti. Hatta şimdi sağlam kafayla
okuduğumda rezalet gibi gelen bir cümle önce yaptığım don-g.t, dost-kalp
benzetmesini yazar yazmaz ben çok beğenmiştim de neşeyle oda arkadaşım
Ersin’e göstermiştim. Tabiki o da beğenmiş ve beni bu benzetmeden dolayı
kutlamıştı beni. “Abi bu ne ya! Ses uyumu var abi bu cümlede şiirsel bir
tad barındırıyor.” diyerek cümleyi tekrar tekrar okuyor ve “mükemmel, mükemmel”
diye övüyordu. Aynı olduğumuz için ne yazık
ki ben de övmeye başladım cümleyi ve boku yedik. Yaman bir paradoks kapısı son
una kadar açıldı. Ben övdükçe, Ersin daha da övüyor, Ersin övdükçe, ben
alıyordum sazı elime. E tabi konu kısıtlı, bizim edebi dağarcık da haliyle az…
Ne kadar mükkemmel olsa da bir cümleyi, bir benzetmeyi ne kadar övebilirsin?
Kelimeler tükendi, cümleler tükendi, övme isteği tükenmedi. Ersin apansız “Umutcuğum
ben kız olsam var ya bu cümleye verirdim be verirdim!” diye haykırdı. Bunun
üzerine duramadım dostlarım duramadım, dur diyemedim deli gönlüme, zaten hava
sıcak olduğu için üstüm çıplak, ortam müsaitti. Aldığım gibi kağıdı elime
göğüslerime sürtmeye başlayıp, anlamsız sesler çıkarmaya başladım. Evet yaptım
bunu. İş iyice amacından sapmış, çığrından çıkmıştı, birinin bizi acilen durdurması
lazımdı. Biz birbirimizin elinden “bak şimdi napıcam, ver bak göstereyim” diye
kağıdı kapmaya çalışırken içeri diğer oda arkadaşımız Uğur Gürsoy girdi. Uğur
aklı başında, iyi bir hekimlik kariyeri olan ve bunu sürdüren aynı zamanda mizaha
gönül vermiş, naif, duyarlı biriydi. Tek kelime bile etmeden hızlı adımlarla
yanımıza doğru yaklaştı ve ikimize birden sıkı sıkı sarıldı. Uğur nasıl bir
coşkuyla geldiyse zıplayarak sarıldığı için ben dengemi kaybettim ve düşmemek
için geriye doğru bir iki adım attım. Fakat birbirimize çok sıkı sarıldığımız
için bırakamadım da… Odanın içinde yumak halinde bir tur atıp yere düştük.
Yerdeydik ama birbirimize halen sarılıyorduk. Ben bileğimi burktuğum için sinirlendim
ve sebebi o olduğu için Uğur’a “sana nooluyor oğlum ya. Hadi biz burada yıllardır
birlikte olan insanlarız. Benzeşimimizin altında zaman faktörü önemli bir rol oynuyor.
Sana ne oluyor! Daha geleli iki gün oldu, bi dur be adam, bi dur!” diye çıkıştım.
Sarılmasında en ufak bir gevşeme olmadan “ne var abi, ne var? Belki benimkinde de
zaman faktörü rol oynuyor. Sen nerden biliyorsun ki benim iç dünyamı, benim neler
yaşadıklarımı.” diye itiraz etti. Ersin ve benim böyle birşeyin imkansızlığı
konusundaki ısrarlı tutumumuz karşısında Uğur daha fazla direnemedi ve “eksik
kalmayayım istedim lan! Seslerinizi duyup da tee tuvaletten koşup geldim. Hata mı
ettim, Ayıp mı ettim!” diye gözyaşları eşliğinde yüreğini açtı. “Aha samimiyet,
işte samimiyet” diyip hemen sevdik Uğur’u. Uğur’a bir kaç kişisel özelliğini,
prensibini anlattırdık, sağolsun kırmadı anlattı hemen o özellikleri, prensipleri
benimsedik. Evet artık o da bize benzemişti. Bileğimin ağrısı hat safhaya varmıştı
. Ayak sağlığım açısında bir yere uzanmam lazımdı. Odadaki şezlong parçapincik
olduğundan en yakın şezlonga gitmeliydim. Ama bir yandan da bu sevgi yumağından da
vazgeçemiyordum. Resmen ikircikli duygular yaşıyordum. Duygu dünyam ile Fiziki
dünyam arasında bir tercih söz konusuydu. Kararımı verdim.Uygun bir dille beni
en yakın şezlonga, Memo’nun odasındaki şezlonga götürmelerini söyledim ama yumağın
duygusal dünyamdaki öneminden de bahsettim. Yumak halinde ayağa kalkıp, koridoru
arşınlayarak Memo’nun odasına girdik. Kahretsinki Memo fütursuzca uyuyordu, dürttük
olmadı, bağırdık tınmadı. Ersin “Bunun uyanacağı yok Umutcuğum, sen şöyle yanına
uzanıver, dinlen biraz” dedi. “Ya siz?” diyebildim sadece, sustular. Yavaşça
uzandırdılar beni Memo’nun yanına. “Abi gelin yer var burda, sığışırız. Bozmayalım
yumağı” dediysem de gelmediler. Tam kapıdan çıkarlarken “Ersin! Uğur!” diye
seslendim, dönüp baktılar. “Sağolun” dedim, başlarıyla onaylayıp çıktılar. Bundan
sonra olanları ben uyuduğum için sonradan Ersin ve Uğur’un anlattıklarından
biliyorum. Bu ikisi sarılarak Emrah’ın yanına gitmişler ve ona da sarılmaya çalışmışlar.
Emrah tersleyince onu kıskandırmak için hemen yanındaki Hakan’a sarılmışlar. Ama
Hakan kemikli bir yapıya sahip olduğu için gerekli randımanı alamamışlar canları
çok yanmış, zaten Emrah da bu durumu kıskamamış hiç, bırakmışlar Hakan’ı. Bir müddet
sonra Emrah bu ikisini çekmiş kenara bu hallerini sormuş. Ersin benim yazının ilk
paragrafını daha önce okuduğu için aynen tekrarlamış. Emrah “hassiktrin oradan” diye
karşılık vermiş ve böyle birşey olmadığını bunun tamamen biz üçümüzün kişiliksizliğinden
kaynaklandığını bizden başka kimsede böyle bir hissin olmadığını kaba bir dille bir
bir anlatmış. Onlar da halen inandıklarından kendi doğrularına, kendi doğruları gereği
Emrah’la aynı düşüncelere sahip olduklarını söylemişler. Bütün bunları ben uyanınca
duydum. Ben de Emrah’a hak verdim. Diğer ikisine söylemedim ama ben Emrah’a çok hak
verdim. Eve gidip bütün bunları tek tek düşündüm. Dergi insanlarını tek tek gözden
geçirdim. Büyük çoğunluğunun mutsuz, umduklarına hiçbir zaman kavuşamamış, yeterli
maddi birikime ulaşamamış, ilişkilerinde pürüzler olan, ortayaş bunalımındaki insanlar
kümesi olduğuna karar verdim. Ve asıl gailemin onlara benzemek değil, tam aksine onlara
zerre benzememek olması gerektiğine karar verdim. Kısa bir matematiksel hesapla pürüzlü
bir ilişki ve maddi birikim yoksunluğunun koca bir ortayaş bunalımına davetiye çıkardığını
gördüm. Birikim yapmak için harcamamda çeşitli kısıtlamalara girmeliydim. Ve “Bundan
sonra evden ekmek arası yapıp götürücem lan. Dışarda yemek yemek sarstı bütçemi”
diyerek girdim. Sarelleli ekmek aramı yapıp bir poşete koydum, dergiye gitmek için
yola çıktım. Dergiye giderken Uğur’a uğradım durumu anlattım o da ekmek arası yaptı.
Ersin’e de anlatacaktık ama evi çok uzak olduğu için otobüs parasına kıyıp, gidip
anlatamadık. Beraber elimizde poşetlerle yola düştük. Bütçeyi sağlama almıştık ama
ya pürüzsüz ilişki. Bırakın pürüzsüzü pürüzlü bir ilişkimiz bile yoktu ikimizin de.
Hemen kız arkadaş edinebilmek için dergi yerine bir bara gittik. İkimiz de garsonların
uyarmasından çekinerek çıkarıp ekmek aralarımızı yiyemediğimiz için bütün paramızla
aç karna bira içip, aynı kızı kestik. Bar kapanıp istiklal caddesinde elimizde poşetlerle
yürürken “Uğur oğlum biz var ya vallaha da billaha da o kızı yerdik” dedim.

Tembel Öğrencinin Günlüğü

Guitarist | 04 February 2007 23:53

Öğrenci seçme sınavına az bir zaman kaldı. Bu yıl ben de öss’ye gireceğim.

Henüz doğru düzgün çalışmaya başlayamadım,günde 10 dakika ders çalışabiliyorum ancak. Aptalım…
Öğrenci seçme sınavını zorlaştıran o an ki stres sanırım,bazen o sınava girme fikri bile insanın tüylerini diken diken edebiliyor…

Aslına bakarsanız,bu sınava girecek öğrenciler günde 4-5 saat çalışmak yerine benim gibi 10 dakika çalışsaydı,puanlar düşer,öğrenciler de sosyal konularda daha aktif olabilirlerdi…Stres de azalırdı. Ama gel gör ki toplu halde bir organizasyonla öğrencileri en fazla 10 dakika çalışmaya yöneltmek,benim açımdan günde 4-5 saat çalışmaktan daha zor olur…Ama performansımı da arttırabileceğimi sanmıyorum.Azizname’de denildiği gibi “bakalım ne olacak?”…

For men mi?Bu bir hata olmalı…

Guitarist | 04 February 2007 01:02

Sunucuların zeka seviyelerinin düşük olması genelde yaptıkları programa ve içeriğine de yansır. Genelde incir çekirdeğini doldurmaz konuların ele alınması bir yana,önemli bir konuyu bile yaklaşım tarzlarıyla berbat ederler…Bu tür programların izleyicileri ise genelde çok olur.Bu da aslında ülkenin seviyesini gösterir.

For men programı,bir hatun sunuyor. Cosmopolitan benzeri bir şey aslına bakarsanız. Adı for men ama erkeklere hitap etmediği de kesin. Bir erkek olarak diyebilirim ki beni irrite etti…

Bir gün zapping yaparken for men’ın bitiş jeneriğini gördüm,harika bir müzik çalıyordu. Uzun zamandır o müziği arııyordum ama ismini bilmiyordum. Belki jeneriğin başında müziğin adını vermişlerdir diye düşündüm ve bir sonraki for men programının en azından bitişinin başını izleme kararı aldım.Öncelikle belirtmek isterim ki hayatımda aldığım yanlış kararların arasına bir yenisi daha eklenmiş oldu…

Babama birşeyler oluyor!

Guitarist | 18 September 2006 18:47

Gelin dostlar,burda sizinle biraz dertleşelim.

Aslında herşey bir kaç ay öncesine dayanıyor.Kendi halinde ve işinde başarılı bir avukat olan babam,her ne hikmetse burnundan estetik olmakla başlayan macerasına,converse gençliğine katılarak devam etmekte şu aralar…

Yahu kırküç(rakamla 43) yıllık burnunun şekli yeni mi battı?Hadi yaptırdın,pembe gömlek giymek de nerden çıktı?Ulan baba tamam onuda giy ama conversi alırken şu oğlun hiç mi geçmedi aklının ucundan?Yazıklar olsun…

Herneyse bir de play65 de tavla oynaması var ki evlere şenlik. Babamdan hiç beklemediğim “ok” demesi bir yana yenilince “no problem” yazması beni şok etti. Play65 den tavlayıp msne eklediği kızlara ise hiç değinmeyeceğim.

Anneler ve Oğulları

Guitarist | 16 September 2006 11:50

Anneler kutsaldır falan filan bir sürü şeye tamam da bazen delirtiyorlar! Mutfakta iki dakika rahat hareket edemezsiniz.Bişey dökünce hemen gelir bağırır dünyanın sonuymuş gibi azarlarlar.Yok ders çalış yok şu yok bu! İnternetin gereksiz olduğunu düşünüp adsli kapatmaya teşebbüs! Hele ki anneniz ev hanımı değilde iş kadını oldumu üstünüzdeki baskısı daha bir artar,size daha bir çekilmez yaşam bırakır! Yani anneniz yaptığınız hiç bir davranışı beğenmez,yeteneklerinizi hiçe sayar “dersleriniz” kötü diye adam yerğine koymaz!

Yahu öss sistemi belli,derslere giren hocaların kapasitesi belli,girsin bakalım benim matematik hocam öss ye! ikinci basamaktaki 30 soru içinden 20 tanesini çözsün ben dişimi kırayım!

Kızlar ve erkekler üzerine…

Guitarist | 15 September 2006 18:14

Kadınlar her zaman anlaşılmaz gelmiştir bize. Sevgiliniz ya da karınız ya da arkadaşınız.Hiç farketmez! Her “dişi” de bir saçma şey batar gözünüze. Evet her erkeğin mükemmel bulduğu bir kız mutlaka vardır ama o “mükemmel” kızda bile bulursunuz bir kusur,daha doğrusu “siz kadınlar” dedirten bir hata!Öyle ya kusursuz insan olamaz!Ama söz konusu dişi olduğunda zaten olay kusurdan çok dişiliğinin bir özelliğine dayandırılır.

Karınız da olabilir o kişi…Evden çıkmak üzereyken aynanın başında yarım saat saçlarını tarayabilir.Ve siz yine “siz kadınlar” der ve çıldırırsınız.