bildirgec.org

absence of mind

11 yıl önce üye olmuş, 29 yazı yazmış. 679 yorum yazmış.

AŞK

absence of mind | 24 October 2007 01:52

Aşk,uzattığım ellerimi benden kopardın.şimdi onlarsız bir aşka yetmiyor nefesim,birkaç merdivenden sonra tıkanıyor ,vardığım odalar nem koyuyor..aşk yem oluyor yazdığım bütün mısralar sana..ben seni satır boylarında serpiştirmek için kucaklamadım,ben seni,seni toprağa yayacaktım başak başak.kokular yapacaktım senden çıplak boynuma.
Senin için soyundum,tenimi kemiren dişlerin vardı senin …ben deri değiştirme mevsimini yine kaçırdım..oluk oluk akan kanımla besle içindeki dişlileri,sarkan ucunda ben olmamalıyım o sarkacın,sen boyumu aşan dev dalgalara dönüşürken ,ben en dibe dalmayayım..
Güneye giden en güzel vosvosa biz çekecektik en güzel otostopumuzu,bu yollar yuttu topumuzu..bu yolları arşınlamaya nefes gerek,güneş gerek bu yolları aydınlatmaya.
Aşk,en güzel şarkılarımla seni çağırsam,koynumda ağırlasam,saçlarına pembe kurdeleler bağlasam,tüm gözyaşlarım kadar ağlasam,gelmez misin bir daha geri.güneşim olmaz mısın?
Gittigin yerlerde mutlu musun peki?gelincik tarlarını gördün mü?ahh papatyaya mı aldandın sende,sevmiştim seni,papatyanın yaprakları,benim kollarım yetmedi.
Küfürlerim içimde bu gece,sigaramın son nefesi içimde,şarabımdan bir yudum içimde,bir sen dışarıdasın,ne penceremin dibinde,ne gördüğüm son ufukta..kimbilir kimin kadehine iz bırakıyor dudakların?
Nemli odalarda azıyor romatizmalı bacaklarımın ağrısı,yağmurun geleceğini şimdiden biliyorlarda,güneşten hiiç haber vermiyorlar.

artık bir dünyanın varislileriyiz.

absence of mind | 19 October 2007 14:35

Düşünüyorum da;
Düşünüyor olduğumu sandığım her şey Tanrı’nın koca bir yalanıymış benim adıma söylenen.
İleri gitmek,geriye gitmekten iyidir sandığımız yollar,bizim değil.
Önden gidenlerin,varıp kirlettikleri,kirlettikleri ve terk ettikleri yerlere yeni ulaşıyor ayaklarımız.
Artık bir dünyanın varislileriyiz..
Yitip giden medeniyetlerin ayak izleri,Tanrı’nın gizleri gibi hala.
Gördüğümüz vahşet,
Kan kokusu kıyamet!
Dönen bir dünya bıraktılar bize,
Dönüyorsa başınız bilin ki bundandır..
Ateşi cehennemden çaldılar,
Yanıyorsa içiniz bilin ki bundandır.

Ayakkabı ile koptuk topraktan
Sivrilen topuklar üzerindeki güzelim kadın bedenleri ödedi en ağır bedeli.
Gökdelenler,uçan balonlar,dönme dolaplar..
Tehlike bekçisi tüm bu sokak lambaları,
Korkaklığımızdan bu yandaşlığımız
Sırtlanlar karşısında sivrilttiğimiz tırnaklarımızı birbirimize uzatmamız andır.
Akıyorsa kanımız bilin ki bundandır.

Çanlar çalıyor ve ziller
Çobanın kavanından farksızca.
Biradanlıktan türeyen bu türdeşlikte temizlemez kirlenen ellerimizi.
Eğitildikçe,eğilen bileklerin kan kardeşliği!
Tanrının yalanına ortak olmuş bir medeniyetinin arsız evlatlarıyız
Küsmüşsek birbirimize,birbirimize düşmüşsek..
Bilin ki bundandır.

nereye bu gidiş?

absence of mind | 05 October 2007 21:57

kusarcasına yazasım var şimdi,içimi dışa döker gibi..ağlayamamanın hükmü mü bu.ağlamak isterken kıçına tokat basılmış bebek bilinçsizliğiyle,her göz yaşının içini dolduruyor bilinç sandığım, bu sözlerle.yoruyor bu soldan sağa gidişat beni.kötüyüm,birden fazla nedenle,sebepleri ve sonuçlarıyla bizim olan nedenler.sağlamasını yapamadığım hayatı,sollayıp gidiyorum.gittiğim yerler kendi nedenlerini doğuruyor.benim için mutsuzluk yavrulayan bir dünya..’eh nedir ki’ diyecek olan ağızlarınıza kelepçeler vurmak istediğim gerçeğini de söyleyim de bitsin bu kavga.hadi susun da son sözü ben söyleyeyim bu defa.ben sizi,hepinizi
çok dinledim vakti zamanında,anlatamadıklarınızı okudum
kitaplarınızdan.bir kitap da ben yazamadım,sayfalara yaymak yerine acımı,kafa tuttum ona,binlerce kafa olup kendime kafalar attım,kırılmayanlarla yola devam ediyorum.
kırılan bir şeyler var tabi.aynalarda bir araya gelmiyor yüzüm.yüzüm mü var ki kendime bakmaya..yüzüme karışmış yüzler var yansımalarda.tüm bu acının içine salarken beni,acıyı enjekte ederken damarlarımdan,neden
görmedim gülen gözlerinizi.ben hep gülecektim oysa size.hepinize gülecekti gözlerim.güneşten öğrenmiştim bunu küçükken.kamaşan gözlerimden akan yaşı,şimdi durduramıyor bulutlar..
her gün yaşamanın değerinden birşeyler azalıyor bu bedende.sizlerin keyifle karnınızı doyurduğunuz bu akşam vakitlerinde,sizler kadar huzurlu yemek yiyememenin öfkesi değildir kustuğum.müzmin bir iştahsızlıktan ölecek değilim.bu tür bir açlıkla baş etmeyi öğrendim.sevgi pazarları yok,kiraz ağacı bile kalmamış,kendime küpeler yapacaktım oysa,oysa ben hepinizi sevecektim.niteliksel bir nedenden
ötürü sevmiyorum şimdi sizi.gülmeyen gözlerini sevemiyorum.
bütün öfkenin sahibi sözlerdi,boğazıma soktuğunuz parmaklar kusturuyor beni.bugün yeniden beni gösteriyordu hepinizin parmakları.’işte orda.o işte.orda kendince ölen kadın’.
ölmüyorum demek için dikildim karşınıza.
kılıç çekiyorum size.
dişe diş.
nereye bu gidiş?

sıkıcı bir günden

absence of mind | 22 September 2007 21:31

Sıkıcı bir gün.oylanmak için yaptığım bisküvilerden kule yıkılıyor.4.kattan yukarı çıkamıyorum.yükseldikçe ayakta durmanın zorluğunu anlatıyor gibi.yinede yükseklerde gözüm var inadına.başımı göğe kaldırıyorum,inceden bir yağmur dokunuyor yüzüme.yağmur nizamlı bir biçimde yağıyor.taneciklerin birbirine değmeden düşüşleri hayranlık uyandırıyor.onlar gerçekten özgür diye düşünüyorum.bizler,yanımıza birilerini çekmekte ustayız,özellikle düşüyorsak.
sözler can sıkıcı olmaya başladı şimdiden.boşluk,ağız boşluğu da değil ki,lafla dolsun.bu cümle mi sevdim.
bir sinek hırsla kanat çırpıyor etrafımda.rüzgarı üşütüyor.bazen herşeyi abartığımı düşünüyorum.boyum kısa bundan olabilir.bu ikisinin hiç bir ilişiğide olmayabilir.
dağılıyor yazı,dağılan bisküviler gibi.dağılan çoçukluk arkadaşları gibi.dağılan iğde yaprakları gibi.
iğde yapraklarından kırbaç yapmayı keşfedince mi dağılmaya başladık biz?
televizyonun sesi kulağıma kadar geliyor.ruslar yeni bir bomba yapmış ey dünya!…rusların iğde ağacı bitmiş olmalı diye düşünüyorum çocuk aklımla..ruslar yapmasa babam yapardı bu bombayı..ölüm haberleri geliyor televizyondan.ölü bulundu,ölümden döndü,ölüme susadı,ölümle burun buruna geldi,ölümü göze aldı…haberleri..ölüme alıştırılmış tüm dünya.
amerika’da,fırtınalardan şikayetçi bir adamın Tanrı’ya dava açtığı haberi duyuluyor şimdide..tanrıyı insan adaletine teslim etmişler.mutsuz bir günde ilk kez gülümsüyorum.
televizyonun sesini kısmalı.tamamen kapamak herzaman mümkün olmuyor.
evin içinde yine senkimsinki?-savaşı hakim.insanın en sağlam sözsel siperi bu olmalı…’24 yıldır tanıyamadığın biriyim ‘demek yerine ‘ben senin kızınım baba’ cevabını seciyorum.
yağmur artarak devam ediyor.bana iyi geliyor yağmur,mutsuz bir günü bütünleyen bir harmoni.
kimseyle kavga edecek halim yok.
‘mutlluğun önündeki tek engel kendinsin’ anlasana diyor sevgili.’düşünsene sen mutlu olmak istedikten sonra’..umut verici bir cümle.
iğde ağacı güzel kokardı.
engeli kaldırmalıyım,engelli uzuvlarımı durdurmalıyım.yazmasın ellerim benim.işlemesin aklım.atmasın kalbim.sızlamasın vicdanım.yürüsün ayaklarım benim,aksın kanım.engelli uzuvlarımı durdurmalıyım,kurusun dilim,sokmasın,aksın kanım,yürüsün ayaklarım benim.
iğde kokusunun peşine düşsün.

Ölüme hasret geldim eyvallah.

absence of mind | 19 September 2007 11:26

DAVAHAKİM:Sayın davalı,davacı korunmasının bir hüküm ile sağlanması amacıyla,yargı organlarına başvurmuştur.Tarafların savını teyit etmek için hiç bir şahitleri olmadığını
,duruşmanın her iki tarafın yalansız açıklamalarıyla sonuca varacağını bildiririm.Vicdanınızı içinizde tutunuz,ve bildiğiniz en doğrusunu söylemeye yemin etmek üzere,kutsal sudan içiniz.Kutsal su yalanlı bir bedene karışmayacak,dürüst
davranmadığınızda sizi kusturacak ve temizleyecektir.(taraflar suyu içer).ilk olarak söz sizin sayın davacı….DAVACI:Sayın sorgu hakimi,öncelikle yüce mevkinizi böyle gündelik
şikeyetlerimizle meşgul ettiğim için sizden affınızı diliyorum,ama beni dinleyince siz de anlayacaksınız ki durum hiç de göründüğü kadar basit değil..Söze nerden başlıyacağımı bilmiyorum.Zira sizi bu şahısla
tanışmamızın ilk günlerine kadar götürecek değilim.Olayın
gerçekleştiği o gün birkaç gün,davayı sonlandırmaya yetecek kadar bilgi barındırıyor.Davalısı olduğum kimse,bana o gün mesaj göndermiş,kendi yaptığı bir bez bebeği hediye etmek istediğini dile getirmiş,ve bu nedenle benden ikamet ettiğim yerin adresini istemiştir.Kendisine yeterli kontrum olmaması nedeniyle o gün içerisinde cevap veremedim.Keza
kontrum olsaydı da cevap vermek istemiyeceğimi samimiyetimle eklemeliyim.
HAKİM:Burda konuşmanızı bir soruyla böleceğim.Niçin size hediye göndermek isteyen bir kimseye yardımcı olmak istemediğinizi bilmeliyiz.
DAVACI:Sayın hakimim,sizin de düşündüğünüz üzere birisinin size hediye vermek istemesi iyi bir şey gibi görünebilir.Siz bu kadının nasıl kötü niyetli,nasıl da fena bir kimse olduğunu bilmezsiniz. Öncelikle bir bez bebek benim için değer taşıyan bir hediye değildir.Tercih yanlışlığıyla birlikte davalının hediyeyi vermek konusundaki ısrarkeş tavrı şüphe uyandırıcıdır ve beni bunun yalın bir hediye olmaktan daha
fazlası olduğu yönünde düşünmeye itmiştir.Bulduğum yanıtlar şunlardır:Hediyeyle bana karşı iyi bir davranış sergiliyormuş havası
yaratarak aslında aramızdaki ilişkiyi canlı tutacak ve böylelikle
münferit bir vakadan,akılda kalıcı bir ilgi toplayacaktır.Belkide
hediyesine karşılık hediye bekleme bencilliğini dahi gösterecektir.Bir ikincisi hediye alıp vermenin doğal kabul edildiği bir ilişki
türü yaratacak,böylelikle benim sınırlarını belirlediğim ilişkinin
dışına çıkacak,kaosa yaklaşacaktır.Diğer bir tehlikeyse sözler aracılığıyla seyreden iletişimi madde dünyasına taşıyacak,böylelikle kalıcılığını artırdığına inanacak -‘bu hediyeyi veren benim’ diyerek kendisine dolaylı bir varoluş gösterisi yapacaktır.Son olarak adresimi istediği mesajda bizzat kendisi bu bez
bebekle bana vodoo büyüsü yapacağını dile getirmiş,bunu şaka yoluyla sölediyse de beni güldürmekten çok tedirgin etmiştir.Etrafında gördükleri dışında hiçbir gerçek tahayyül edemeyen bu zavallı kadının,ilgi muhtaçlığını benim dinamik yaşantımdan beslemesine izin veremem.Biri bu kadına kendi dışındakilerin de bir hayatı olduğunu,herkesin soluk alacak bir alana ihtiyaç duyduğunu,diğerlerinin alanını gasp etmemesi gerektiğini öğretmelidir.Söyleyeceklerim şimdilik bunlardır.
HAKİM:Söz sizindir sayın davalı.
DAVALI:Davacının taşıdığı öfkenin,ayrıntılar üzerinde yoğunlaştırdığı
dikkatinin ,asıl meselenin gözden kaçırmasına sebebiyet verdiğinin üzülerek altını çiziyorum.Hediyeyi vermek isterken hiçte böle kaygısal beklentilerim olmadı.Öncelikle davacının sandığı gibi benim ne büyü bilgim ne de inancım vardır.Ayrıca bu bez bebeğin bir erkek değil bir kadın olduğunu ve davacıyla tek bir benzer yanının olmadığını hep birlikte görüyoruz.Hediyeyi ona vermek istememdeki neden hediyeyi verecek kimsem olmaması da değildir.Hatta hediye alıp-vermek konusunda davacının kendisinin benim kadar şanslı olduğunu bile sanmıyorum.Bez bebek kötü bir tercih olabilir,bu benim kendi yaptığım
birşeydir,ve evde davacının sevdiğini bildiğim türden bir robot yapacak donanıma sahip değildim.Hediye etmek istedim,çünkü hediyenin iyi birşey olduğuna
inanırdım,taki böyle bir nedenle buralara düşene kadar.:)Savunmam bu kadar sayın hakimim.
HAKİM:Birde bez bebeği dinleyeceğiz,davalı sizin sahibiniz midir?
BEZ BEBEK:Sayın hakimim yıllardır,bana ‘benim bez bebeğim’ diye seslenir.
DAVACI:Benim için bir hazırlanmış bir hediyenin yıllar önce yapılması
sizcede ilginç değil mi sayın hakimim?
DAVALI:
Onu sadece birkç gün önce yaptım.
BEZ BEBEK:Bez dünyası biraz başka,sizden daha önce çürüyoruz.İkisi de başka hayatları bilmiyor.Yıllardır bana benim diye seslenen bu kadının yinede beni
benimsemeyip bir başkasına göndereceğini burda sizlerle birlikte öğreniyorum.Ama görüyorum ki dava benim ne hissettiğim üzerinde dönmüyor.
Siz sorun ben cevap veriyim sayın hakimim.
HAKİM:
Peki olayın geçtiği o güne dair ne hatırlıyorsunuz
BEZ BEBEK:.
Durmadan dönen bir şarkı…gerçekleri yok görüp, bundan gerçek yaratmak,kendi gücü ile kendi topragini kazmak! diye giden..Ben böyle bir günde doğdum.
Bİildiğimin hepsi budur sayın hakimim.HAKİM:Karar verilmiştir.Tarafların suçsuzluğuna ,bez bebeğin ise çarpık cevaplar vererek davayı bulandırması ve taraflar arasında ara bozuculuk yapması nedeniyle ,idamına karar verilmiştir…BEZ BEBEK:Ölüme hasret geldim eyvallah……

şaç beyazlığına bir çare var mı?

absence of mind | 01 August 2006 21:50

Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine, şaçımdaki beyaz saçlarımdan şikayetçi olduğumdan dolayı,birkaç gün önce babamı da yanıma alıp cildiye doktorunun yolunu tuttum.yolda babamla doktora ne diyebileceğim üzerine şakalaşıyorduk.babam doktorun birşey yapabileceğine inanmıyordu.’bir kutu boya yazar yollar seni ‘diyordu.bende daha önce ,saçlardaki beyazlaşmanın tedavisine dair birşey duymamıştım,taki bir arkadaşım yanıma gelip dayısının doktora gittiğini,ve doktorun verdiği bir kremi kullanıp eski saç rengine kavuştuğunu anlatana kadar.bende şansımı bir denemeliydim,ne kaybedecektim ki?yıllardır saçlarımı boyamaktan usanmış,duyduğum herşeyden medet umuyordum.neyse sonunda sıra bana geldi,doktor şikayetimin ne olduğunu sorduğunda ne diyeceğimi düşünerek odaya girdim.’şaçlarımdaki beyazlardan şikayetçiyim doktor bey’ dedim.doktor gülüyordu.’buyrun oturun’ dedi.bunun üzerine tıbbın buna çare bulamadığını,son gelişmeleri yakından takip ettiğini anlatmaya başladı.bende arkadaşımın dayısından bahsettim,onun kandırılmış olduğunu böle bir şeyin mümkün olmadığını açıkladı.çıkarken de eklemeyi unutmadı ‘geçmiş olsun ‘efendim.doktor beyin ,yanındaki hemşirenin saçlarına bakıp ‘hepimize’ diyip,çıktım.hepimiz gülüyorduk.şimdi size sormak istiyorum,bu konuda bir fikri,bir bilgisi olanınız varmı?nasıl olurda hala beyaz saça bir çare bulunmuş olamaz.yoksa buna engel olan birilerimi var.tabi yaa ne olacak boya firmalarıın,kuaförlerin,ve bakım merkezlerinin hali.ama yazık bize ya.

soru

absence of mind | 11 June 2006 21:12

ben bişi sormak istiyorum.cehaletimden dolayı beni bağışlayın,hafif le tanışmam daha yenidir.ben hafif org üyelerinden birine mesaj atmak istediğimde bu mesaj sadece o üye tarafından görülecektir değil mi?mesaj kutusu kişiye özeldir.peki mesaj kutusu hangi amaçlar için kullanılabilir?herhangi bir kimseye,herangi birşey söylemek istediğimde,bunu rahatlıkla buraya yazabilirmiyim,mesajlar da yazılan yazılar gibi birileri tarafından okunuyor mu?

BEN KAHKAHALARA BOĞULUYORUM

absence of mind | 28 May 2006 18:29

Bir gökdelenin 101.katından etrafı seyrediyorum.Pencere yaklaşıyorum,herşeyin olağan yüksekliğini yitirmesi,şaşkınlık veriyor.oysa diğer taraftan baktığınızda,dünya üzerinize kurulmuş gibi hissedersiniz.midemdekiler ağzıma kadar geliyor,yutkunuyorum.tanrı yutkunmazdı diye düşünüyorumBöyle bir yerde,kim olduğunuzu unutursunuz.yinede pencereden aşağı baktığınız da,en çok görmek istediğiniz diğerleridir..insanlar birbirinin kıçlarına yapışmış,sürünen hamam böcekleri gibi şuursuz hareket halindeler.insanlar şehrin her bir köşesine yerleştirilen,işaretler,renkler,lambalar ve oklar dahilinde ilerliyorlar.tanrı onları nasıl yönlendireceğini çok iyi biliyor.insanları seyretmek canımı sıkıyor.bu sırada,bir
kaplumbağa,bir anne,mavi gözlü bir çocuk,bir sarhoş,bir papaz,birkatil,bir dilenci olsaydım yinede burda olan ben olurmuydum diye düşünmeden edemiyorum.yanlış sorular sorduğumun farkındayım.olan bunca yanlış varken
olasılıklar üzerine düşünmek saçma.tüm bu olanların bir nedeni olmalı?Günlerdir bir gökdelenin 101.katındayım.çalar saat sesleriyle uyanıyorum.şehirdeki bütün çalar saatlerin bölesine yüksek ses çıkartabileceğime inanasım gelmiyor.insanlarım uyanıyor.dişlerini fırçalamaya ve güzel kokmaya ,sıçmaktan daha fazla zaman ayırmaları ilginç geliyor şimdi bana.aceleyle sıçıyorlar ve sıçtıklarını saklıyorlar birbirlerinden.öle yabancılar ki kendilerine.insanlar koşuyorlar,kaçıyorlar mı ne?gökdelenler büyüdükçe
eziliyorlar şehrin betondan ağırlığı altında.çalar saat ve makine sesleri dinliyorlar,ağlayan bebelerini değil,ötüşen kuşları değil,sevişme selerini değil,baht değil,beni değil,seni de
değil,makine seleri dinliyorlar ve çalar saate verdikleri tepki oluyor uyanışları.ve doğal olduğunu sanıyorlar çalar saatle uyanmanın.insanlar savaşıyor.insanlar öleceğini unutuyor.ve insanlar ölüyor.öleceklerini unutmaları gerekiyor.Yükseldikçe güç buluyorum,insanlar küçülüyorlar,başlarını kaldırıp gücümü seyrediyorlar,yorgun yüzleri,acıyla gülümsüyor..ben kahkahalara boğuluyorum.

ben ve ben

absence of mind | 09 April 2006 17:02

-sıkıldım
-nezaman sıkıldın?
-ne önemi var bunun?hep sıkıntılıydım yada az önce sıkıldım yada belki daha sıkılmadım da bundan sonra sıkılırsam diye kaygılıyım.
-peki neyden sıkıldın?
-tırnaklarımın uzamasından mesala.
-nesi kötü bunun?
-uğraş gerektiriyo.uzadıkça kesmek gerek;kesmeyince
kırılıyor,kırılmazsa sağa sola takılıp zararlı olabiliyor.ve siyah
oluyor içleri dikkat çekiyor.
-buyüzden mi sıkkın canın?
-tek başına bu değil tabi.sürerliliği olan,başlangıcı,gelişimi sonucu
belirli olan olaylardan sıkıldım.benzerliklerden bide.
-hayatın sıradanlığını kabullenmeyi denesen?
-sıradanlık değil rahatsız eden.
-nedir?
-bu sorular ve olası cevaplar.bu fazladan hareketlilik ve kelimeler.
-çelişkili bu cevaplar…peki bu tarz denemesi neden?biraz daha net anlatamazmısın?.samimi ol.
-büyünce yazar olucam.
-nekadar var büyümene?
-saniyeler kaldı.
-daha çok var.
-evet.’samimi ol ‘dedin.sende bişiler bekliyosun.
-samimi olmanı istedim.zor mu?
-evet en zoru.
-neden?
-soru sormayı kesermisin?yormayın beni, üzerime gelmeyin.
-abartıyorsun.
-sizlersiniz abartan.
-kimsenin sana bişi dediği yok.
-herkes bişi söylüyor.
-kızmışsın sen.
-öyle değil.
-nasıl?
-zor geliyor.
-ney?
-herşey.
-ney?
-herşey
-ney?
-cevap vermek.anlaşıır olmak ve anlatmak.anlamaksa mümkün değil gibi geliyor.
-daha çok gençsin.
-kendimden daha genç değilim.diğerleride umrumda değil.kıyaslamaya kalkamayacağım kadar çok insan var.hem ne ilgisi var tüm bunların genç olmamla?
-ne zararı var insanların sana?
-rahat bırakmıyorlar.
-onlar olmasaydı..
-olmazlardı…bir diğerleri olurdu.benzerleri.aynıları belki..onlar
olurdu………..ben varken var olan diğer bütün kadınlar niye?yada madem onlar var olucaktı bana ne gerek vardı?
-kadınmısın sen?
-deliğim.
-nesi var kadınların?
-güzel olanları var,akıllı olanları,etkileyici olanları,baştan
çıkartanları,değerli olanları,aşık olunan kadınlar var,sevilen
kadınlar var,mutlu edilen kadınlar var,şımartılan kadınlar var,tatmin olan kadınlar var….bir yığın kadın var işte.
-kıskanıyormusun diğer kadınları?
-evet.
-neden kıskanıyorsun peki?
-bilemiyorum.emin değlim.
-en çok kimi kıskanıyosun?
-alevi..bide merali.
-kim bu kadınlar?
-bunlar kadınlar.diğer kadınlar kadar kadın.
-sen nasıl bir kadınsın?
-öylesine.
-sevebilirmisin sen?
-bilemiyorum zor gibi.
-sana öğretirim nasıl olduğunu.
-bahsettiğini biliyorum sanırım.
-seviyorsun yani?
-evet.
-nasıl?
-severek.
-nerden anlıyosun sevdiğini?
-‘seni seviyorum’ var ondan anlıyorum galiba.
-söylermisin bunu?
-sıklıkla.
-zor demiştin.
-söylemek pek değil.
-ne zor olan?
-anlamak.
-anlamayı boşversen?
-güzel olur.
-sıkılmışsın sen.
-vay canına.
-o seni seviyor mu?
-o kim?
-her kimse
-her kimse beni neden sevsin?
-sevdiğini söylediğin kimse.
-birden çoklar.hem nerden bilebilirim ki bunu?
-sen ne düşünüyosun?
-sevgisini haketmeye çabalıyorum.elimden geleni yapıyorum bunun için…ama ben elmayı seviyorum diye elmanında beni sevmesini beklemem yalnış olurmuş.
-akıllıca.peki seni seven elmanın seni sevmeyenden farkı ne?
-elma elmadır.hepsi bu…..sıkkınım.
-neyden?
-burnum kaşınıyor bu yüzden…birileri doğuyor ve birileri
ölüyor.doğuyor ve ölüyor.ölüyor ve doğuyor…..heplik hiçlik heplik hiçlik heplik hiçlik heplik hiçlik,yada hiçlik heplik hiçlik heplik
hiçlik heplik….
-senin sorunun ne?
-ezberim iyi değil..bide başarısızım.
-hangi konuda?
-ikna etme.
-sabırlı ol.
-küçükken de değildim.
-büyüdün artık.
-daha değil saniyeler var
-küçük değilsen büyüksündür.
-kelimeler der onu.uzun süredir mutlu değilim ben ama mutsuz da değilim.
-kelimeler le sorunun ne senin?
-kelimeler beni sınırlıyorlar ve sıkıştırıyorlar.
-mutlu olmayı denesene.
-deniyorum.
-nasıl?
-gülerek.
-gülerek mutlu olamazsın.
-ezberim iyi değil benim.ve sıkkınım.ve sıkıldım senden.senden ve senden.senden de .evet senden!.