bildirgec.org

yağmur hakkında tüm yazılar

Gökyüzünden mektup…

hashosaf | 01 December 2005 15:02

Ben gökyüzüyüm..hani şu dünyanızı kaplayan,bazen mavi bazen gri..bazen de siyah…Galiba artık beni hatırlamıyorsunuz…arasıra belki…Kafanızı kaldırdığınız anlar genelde sıkıntılı anlarınız gibi..Benden birşey ister gibi bakıyorsunuz çünkü..Üzülüyorum da…Gözlerinizde ki bitkinliği,acizliği,çare arayışını da görebiliyorum… Hava soğuksa beni hiç tanımıyorsunuz bile..Kafalarınızda bereleriniz,atkılarınız…cesaret edip bakamıyorsunuz!! ne alemdeyim diye merak etmiyorsunuz..Sanırım özellikle kışın bunun sebebi kar ile yağmur..! Yazıkk!! Yağmurun ve karın inişini izlemek çok tatlı bi olay…Çok şey kaçırıyorsunuz..Yazın durum tersine tabiii…son yıllarda değil yüzünüzü her yerinizi açıp bana yöneliyorsunuz…Şaşırmıyorum diyemem…Saatlerce bekliyorsunuz…Güneş di mi sebebi? Benle ilgisi yok…Ama size kıyamıyorum da..ben olmasam o güneş sizi kavurur ama yine de kıyamıyorum…Sizi korumak için acı çekiyor muyum?Bilmiyorum..ama sizin bana acı cektirdiğinizi biliyorum…Oram buram delinmeye başladı..Sayenizde..!! Yakında çok üzülecekmişsiniz gibi geliyor..Buzullar kopmaya başladı..üzgünüm artık elimde değil..yaşlandım belki de..belki de kıyamet yaklaşmıştır kimbilir.. Düşünün bir kere yaaa…Hiç bana hediye aldınız mı?Ara sıra bana uçan balonlar göndermenizi isterdim..Renkli renkli balonlar…Çocuk değilim ama düşünülmek güzel şey olsa gerek…Belki bu mektuptan sonra aranızdan biri gönderir..Bana gönderirseniz unutmayın…O balonları aslında kendinize gönderiyor olacaksınız.. Neyse başınızı çok ağrıtmadan mektubumu bitireyim…İçimden geldiği gibi yazdım,umarım kendimi hatırlatabilmişimdir..Unutmayın ben hep oradayım..365 gün,52 hafta…7 gün 24 saat burdayım…Ben sizi izliyorum hep..siz nasıl karıncalara bakıyorsunz yaaa..bende size öyle bakıyorum…onlar kadar hızlısınız..kendinize kızmayın yetişmiyor diye..onlardan da hızlandınız son yıllarda..meraklandım açıkçası…bu kadar hızlı ne yapıyorsunuz..Sahi aceleniz ne yahu?? Bilmiyorum..belki biriniz bi mektup ta bana atar ve sebebini söyler… Size bir iki tavsiye ile bitircem mektubumu… Sıkılınca,mutsuz olunca,iyi hissetmeyince…kaldırın kafanızı,kısın gözlerinizi ve bana bakın…emin olun rahatlayacaksınız…yağmur yağınca şu actığınız koca koca şemsiyeleri kullanmayın…şeker değilsiniz…erimezsiniz…onun tadını çıkarın..saçlarınızdan boynunuzdan içinize o suyun girişini hissetmeden öleyim demeyin…bırakın şu şemsiyeleri ıslak yaşayın…nolur ki…daha rahat yürürsünüz…kimseye çarpmazsınız…taş yağmıyor kafanıza…dünyanın en güzeli,en rahatlatıcı şeyi yağıyor…benden size tavsiye özellikle bu günlerde :ISLAK YAŞAYIN…VE BENİ UNUTMAYIN… selamlar…. gökyüzü…

W.Shakespeare

eskutk | 21 October 2005 12:37

Yağmuru sevdiğini söylüyorsun ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun, Güneşi sevdiğini söylüyorsun ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun, Rüzgarı sevdiğini söylüyorsun rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun. İşte bundan korkuyorum çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun(W. Shakespeare).********************** İnsanlar nekadar sevse de sevilse de unutulmaya mahkumdur anlaşılar!Bu güzel sözü hepimiz kavrayalım ve bu haytta unutulmamak için elimizden geleni yapalım!

ağlamasın yapraklar

| 13 October 2005 00:51

ve kentte rüzgâr eser. sultanahmet’te kandil mumundan damıtılan saf mürekkeple hât icrâ eder ulema. kentin yarısı açtır, diğer yarısı belki dalga geçer açlarla. güneş, kız kulesi’nin üstüne dokunduğunda rüya görürüm belki: ilk defa kız kulesi’ni geziyorumdur rüyamda. rüya bu ya; belki deniz yarılır ve düşümden düşerim serin maviye. benim rüyam bu; çırpınmak beyhude. derin bir nefes alırım boğazın serininde; üsküdar’dan vururum sahile. fırıncı kamyonları göremez beni sabah koşuşturmalarının telaşında-n. asya’dan avrupa’ya eser bu sabah rüzgar. uyanırım rüyamdan ve sarı nevresimlerimin neden yataktan çıkıp vücuduma dolandığına kafa yorarım ilk. belim terlemiştir ve doktorun dediği üzere, yavaşça sağ tarafım üzerinden doğrulurum üç minik bel fıtığımın cilvesi üzerine. terlik aramaz artık ayaklarım, ilk defa yerler kaplıdır beton olmayan bir şeyle. ayak parmaklarım, tahta parkeyi hissetmek için uzaklaşır birbirinden; tıpkı kırmızı hırkamda parlatıp yemeden seyrettiğim kırmızı elmayı “hissetmek” için aralanan “5-yaş-el-parmaklarım” gibi… tahtayı severim; dokunmayı, pürüzlerini, kıymıklarını, parmaklarını üzerinde kaydırdığında çıkardığı sesi-verdiği hissi… tahtayı severim; babam yaşarken bir süre marangoz olduğundan… tahtayı severim; doğup büyüdüğüm (büyümeye çalıştığım) ev ahşap olduğundan. ve tahta “mertek”lerle örtülü toprak “dam”ımızda hep mutlu olduğumdan. tahta balkonumuzda, babamın bana yaptığı tahta sedirimin üzerinde ilk aidiyet duygusunu hatırlatır tahta bana. babamı hatırlatır; ve kavakları.