bildirgec.org

teşhis hakkında tüm yazılar

KORKU (suuguurccann)

| 21 June 2007 09:42

Dalında uzman doktor olan Georg Kunz son ümidimdi. Yanına giderken kalbim pır pır atıyordu, acaba bir sonuç alabilecek miyim? Ya alamazsam… Akşam eve ya çok kötü dönersem… Bu düşünceler altında hiç birşey yiyemedim evden çıkarken. Ne önemi vardı? Eve mutlu dönersem çatlayana kadar yiyebilirdim. Fazlasıyla doktor kapısı aşındırdık annemle belki bir teşhis umuduyla. Ama tek bir tanesi bile teşhis koyamadı. Ne olduğunu hiç birimiz bilmiyorduk? Annemi istemedim bugün yanımda. Tek gitmek istiyordum. Evden çıkarken şöyle bir bakındım. Geri döndüğümde benim için herşeyin anlamı nasıl olacaktı acaba? Çiçekler, böcekler daha mı güzel görüneceklerdi gözüme?Bu düşünceleri arkamda bırakarak çıktım yola. Vardığımda sevk kağıdımı, sigorta kartımı santraldeki hafif tombul, çiğ sarı kıza uzattım. Bekleme salonuna geçip beklemeye koyuldum stres içinde. Rahatsızlıkları genelde göğüs kanseri olan orta yaşlı veya üstü birkaç kadın daha vardı. En gençleri bendim. Ne işim vardı burada? Daha yaşım çok gençti. Kim bilir, onlar da niye orda olduğumu merak etmişlerdir belki de.
İnternetten resmini gördüğüm için beni odasına götürmeye geldiğinde tanımıştım kendisini. Georg Kunz bekleme odasına gelip ismimi alman aksanıyla s ‘ leri z, z’ leri s yaparak söylediğinde az önce dergi okurken durulan kalbim tekrar çarpmaya başlamıştı.
Doktorumun hayat hep pozitifmiş gibi gülen yüzü, sevimli sevimli sevk kağıdımda yazanları okuması biraz rahatlatmıştı beni. Ben de gülümsemeye başlamıştım. Sanki muayeneye değil de sohbete gelmiş gibiydim.
Muayene etti. İçim yine pır pır etmeye başladı. Huyumdur muayenelerde hep kendimi kasarım. Üşüttüğümde doktorun sırtıma buz gibi steteskopla dokunması bile çok huylandırır beni. Elimde değil. Kim olursa olsun, birinin bana dokunmasından pek hoşlanmam.
Birkaç tetkik… Ardından yine kalp çarpıntılarım… Konuşmak için kalp çarpıntılarıyla tekrar doktorun yanına gidişim…
Yüz ifademden ne kadar korktuğumu anlamış olacak ki, sevimli sevimli yüzüme bakıp “İlk başta şunu bilmeni istiyorum. Tehlikeli bir durum söz konusu değil.” dedi.
Rahatladım. Sevindirik oldum. Bir dolu tıbbi terimli cümleler kurdu.”Almancayı ancak anlıyorum abi. Tıbbi terimi niye karıştırıyorsun şimdi sen?” demek istedim.Bir sürü laf kalabalığının içinden birkaç cümleyi çekip çıkardım, “Senin için birşey yapmak istemiyorum. Daha çok gençsin. Gel ameliyatla halledelim şu işi, diyip aptalca şeyler yapmak istemiyorum.”
O an kaldım öylece. Ağlamaklı bir sesle böyle yaşamak istemediğimi, bir imkanın olup olmadığını sordum. Daha teşhis bile yoktu ortada. Hastalığımın bir ismi yoktu. Tehlikeli (tehlikenin adı o an için ölümcüldü) olmadığını biliyorduk sadece. Bir süre beklememizin uygun olacağını, dert etmememi söyleyerek moral vermeye çalıştı. Üzgün değildim. Ama mutlu da değildim. En azından bulmacanın bir kısmı çözülmüştü. Bir tehlike olmadığını biliyorduk. Sorun normal birşey olmamasıydı, hala bir isim konulamamasıydı. Ve benim bu şekilde bir süre daha beklememi istiyorlardı. Tek yapabileceğimiz masajdı. İlerlemesini engellemek için masaj önerdi. Türkiye’ de olsaydım. Şimdiye kadar kutu kutu antibiyotikleri vücuduma vermiştim bile. Ama en azından teşhisi koyarlardı. Ülkemin doktorlarını özlemekle beraber, yanlış birşey yapılmasından korkarak kaçıyordum Türkiye’de tedaviden.
Sonra aklıma annemin hastanede yatan arkadaşını ziyaret ettiğimiz gün geldi, aynı odada iki tane göğüs kanseri kadın yatıyordu. Nasıl da üzgündüler. Ameliyat olacaklardı. Tekrar kendime döndüm. Kendimi düşündüm. Şükretmeliydim. Ben bir muamma idim. Kaç defa teşhis konulamayan hastalıklar gelmişti başıma. Hiç biri tehlikeli değildi. Ama vücudumdaki şeylere teşhis koyamıyorlardı.

Doğum sonrası şok

dinoege | 31 January 2007 10:31

Biz Türk insanı olarak her zaman kendimize kızar, kendimizle dalga geçeriz. Bu ülkede hiç birşey düzgün değildir. hakikaten de öyledir. Çok duyduk grip olup hastaneye gidenler ve aids olarak çıkanlar, kadın olup prostat teşhisi koyulanlar. v.s. Ancak şuradaki olay Türkiye’de değil ve çok ilginç. Yani sadece burada olmuyormuş böyle şeyler demekten kendimi alamıyorum. Hatta yok artık diyebilirsiniz. Kadın doğum yapmak için hastaneye gidiyor ve uyandığında bir de bakıyor ki kolları ve bacakları yok. Şimdilerde nedenini araştırmakla meşgul sanırım.