bildirgec.org

tedavi hakkında tüm yazılar

placebo etkisi kanseri yenecek mi?

escritor | 25 May 2007 18:32

Belki de son dönemde beni en çok etkileyen konu şu malum placebo etkisi ve bunun sonucunda aslında bizim hayatımıza etkisi. Öncelikle bilmeyenler olabileceği kanaatiyle Placebo nedir onu belirteyim. Placebo herhangi bir farmakolojik etkisi olmayan, insan anatomisinde kimyasal bir değişikliğe sebep olmayan ilaçlar ya da tedavi yöntemlerine tıpta verilen isimdir. Ancak bu sadece tıp bilimine değil, hayatın her alanına uygulanabilir. Psikoloji biliminde de Bireysel Algı içine alabileceğimiz bu etki nelere mi deva oluyor? Örnek verecek olursak, yapılan deneyler öncelikle depresyon hastalarına yönelikmiş, deprsyonda olan 50 hastaya verilen Placebo ilaçlarının bu hastaların 35’nde etkili olduğu ortaya çıkmış, tabi böyle bir durumda da konuyla ilgilenenlerin zihinlerinde bir ‘acaba’ sorusu belirmiş ancak şunu da belirtmeliyim ki Arkeolojik kaynaklara göre bu etki aslında Antik Bergama Sağlık Merkezleri’nde uygulanıyormuş. Nasıl mı? Şöyle ki; Antik Bergama’da Sağlık Merkezlerinin kapısında hastalar kahinler tarafından kapıda kontrol edilirdi. Bunun sonucunda kendilerinin deyimine göre sadece iyileşebilecek durumda olanlar içeri alınırdı, tabi bu durum içeri girn hastaların algısında ‘herhalde iyileşeceğim’ sonucunu uyandırırdı. Evet gerçekten de mantıklı ve gerçekleşmesi 21. yüzyıl’da da mümkün bir yöntem olabilir kimimize göre ama asıl soru nasıl? Olayı depresyondan biraz sıyırıp İnsanlığın en büyük düşmanlarından biri olan ‘kanser’ hastalığına dayandırmak istiyorum. Erkeklerde Prostat, Kadınlarda meme ya da vajinal hastalıklar, erken yaşlarda kan hastalıkları ve tabiki hepsinin babası, bir metastas klasiği Akciğer. Kanser henüz çözümünü tam anlamıyla üretemediğimiz en büyük düşmanımız belki de, üstelik sadece sigara içenlere değil herkese potansiyel bir tehdit oluşturuyor. Bu hastalığı yenebilmek adına acaba Placebo Etkisi dediğimiz bu şeye başvurmamız mümkün olur mu? İncelediğinizde göreceksiniz ki bu tarz büyük hastalıklara yakalanan kişilere doktorlarının ilk tavsiyesi ‘önce kafanda bitirmelisin, inanmalısın’ oluyor. Bu da açık seçik ifade etmeseler de aslında bu etkinin varlığını kabullendikleri anlamına geliyor, gerçekten de sadece kanser değil birçok hastalıkta öncelikle psikolojik tutum ve beynimizin çıkarttığı sonuçlar bizlere yardım etmekte. Sizleri derinden etkileyeceğini düşündüğüm çok ilginç bir olayı da burada paylaşmak istiyorum. Amerika’da Texas Eyaletine bağlı bir hapishane’de çok cesur bir idam yöntemi gerçekleştirilmiş geçtiğimiz yıl ve bu olaya akredite olan bir Türk tarafından da belgelenmiş. Texas’da cinayetle yargılanıp ölüme mahkum edilen bir hastaya acısız bir ölüm isteyip istemediği sorulduğunda cevabı evet olmuş. Bunun sonucunda idam günü koltuğa bağlı bir şekilde ölümü bekleyen mahkumun açık bileğine ılık su damlaları akıtılmaya başlamış, telki yöntemiyle de bileğinin yeni çıkan acısız bir makineyle kesildiği ancak canının acımayacağı belirtilmiş. Tüyleri diken diken edecek nokta ise mahkumun tam 37 dk sonra kalp atışlarının durduğu ve öldüğü gerçeği tabiki. Mahkum yavaş yavaş kan kaybından öleceğine inandırılmıştı, kan akışı ılık su damlatılarak dikte edildi ve adrenalin zehirlenmesi ya da herhangi bir etki yüzünden bu kişi kendi kendini hem de acısız bir şekilde öldürmüş oldu. Peki bu noktada beyin gücümüzle kendimizi öldürebiliyorsak acaba ölümden de kurtarabilirmiyiz. Belki bazı popüler dizilerde olduğu gibi uzayı bükemeyip, uçamayabiliriz, ya da maddeleri oynatamayadabiliriz ancak en doğal hakkımız olan yaşama hakkımızı bu şekilde koruyup kendimizi kurtarabilirmiyiz? İşte esas soru bu, tıpkı Bergamalı Hastalar gibi, tıpkı depresyondakiler gibi, tıpkı idam mahkumu gibi, düşünerek yaşayabilirmiyiz? Şu anda hafife alınamayacak kadar fazla kişi tarafından merakla beklenen sorunun yanıtı nedir? Neresinden bakarsanız bakın bu etkiyi hayatımızın her alanında hissediyoruz, hatta birbirimize inanmak başarmanın yarısıdır diyebiliyoruz. Ama inanmak başarmanın tamamı olabilir mi acaba, sadece inanarak birşeyleri değiştirebilir miyiz acaba, ya da herşeyin ötesinde kendimiz yapamıyorsak inandırabilir miyiz acaba. Şimdilik belki büyük hedefler için biraz uzaktayız ancak sadece olabileceğine inanarak da bir alt placebo etkisi yaratıp moralimizi tazeleyebiliriz bence. Yazıyı yazmamım sebebi bu konuya olan merakım ve sizlerinde düşüncelerinizi merak etmem. Sonucunda bazılarımız değilmiyiz iyisiyle kötüsüyle yaşam süremizi doldurup şöyle bir iskelede veda etme niyeti olan, kendi kendimizi sonumuzun geldiğine inandırarak, tebessümle.

GÜLME KULÜBÜ

| 16 May 2007 10:27

Gülmek kime yakışmaz ki?
Herkesin yaptığı, paylaştığı ortak bişey bu. Hepimiz gülüyoruz,güldürüyoruz ve gülmeyi seviyoruz.
Victor hugo ne demiş:

Gülmek bir güneştir, insanın yüzünden hüzün ve keder kışını defeder.

Bence çok haklı.
Moralimiz bozuk olduğunda, “E, hadi gül biraz, düzelir herşey” der birileri…Yine gülümseyerek avuturlar bizi. Oldukça da eğlenceli bişi. Şimdi bu konu dallanıp budaklanabilir çünkü herkesin az çok söyleyeceği bişi vardır elbette. Benim yazmamın sebebi gülmenin sağlık açısından yararı. Gülmek kan damarlarını genişletiyor, kan dolaşımını hızlandırıyor. Gülme sırasında dolaşımın hızlanması ve damarların genişlemesi kalp hastalıklarına neden olan etkenleri azaltıyor. Yine bir haber sitesinde okuduğuma göre
Öfke ve kin duygusu bağışıklık sistemini zayıflatıyor. Neşeli ve bol kahkaha atan kişilerin ise bağışıklık sistemi daha kuvvetli. Güldüğümüzde yüzümüzde 15 kas birlikte çalışıyor. Gülmek erkek ve kadın arasında da farklılık gösteriyor. Erkekler daha kısa süreli gülerken kadınlar daha uzun kahkaha atıyor. Güldüğümüz zaman tümör ve virüslerle savaşan hücrelerimizin sayısı da artıyor.

Özellikle ruhsal bazı hastalıkların tedavisinde gülme terapisi kullanılıyor. Hastalar üzerinde olumlu etkileri olduğu gözleniyor. Hah, iştee…
1995 yılında Dr. Madan ve Madhuri Kataria “gülme klubünü” kuruyorlar. Bıgün Dünya’nın her yerinde 5000 gülme klubü bulunuyor. Dünyanın her yerinde konferanslar veriyorlar, atölye çalışmaları yapıyorlar. Gülmenin insanları daha mutlu ve huzurlu kıldığı görüşünden yola çıkarak yaptıkları çalışma şu şekilde oluyor ;

Borderline Kişilik Bozukluğu

redorack | 28 March 2007 10:52

Baktım pek de ayrıntılı olarak anlatılmamış… Nedir Borderline -sınırda- kişilik bozukluğu, insan hayatını ne kadar etkiler…

Önce kısa bir tanım… Sürekli terk edilme korkusuyla yaşamak, bu var olmayan terk edilme durumuyla başa çıkmak için aşırı çaba sarf etmek ana tanımını oluşturabilir . Grileri yoktur. İnsanları, olayları iyi veya kötü olarak tanımlarlar. Kişileri oldukları gibi kabul etmeleri zordur. Kendi zihinlerinde yarattıkları tahta oturtup, diledikleri zaman darbe yapabilirler. Bu darbenin altında yatan çoğunlukla terk edilme korkusudur ki bu korku zaten borderline’ın temelini oluşturur.

Çocuklarımızı KANSER ve buna benzer hastalıklardan koruyalım !

create | 28 February 2007 17:59

KANSER, kanserden sora Lösemi, Lenfomalar, Talasemi, Aplastik Anemiler, Nöroblastom, Felç, Alzheimer, Diabet, Lupus, gibi bir çok hastalık var. Bunları çocuklarımızdan küçük yaşta kurtarabiliriz ve nasıl diyecek olursanız KÖK HÜCRE YÖNTEMİ ile;

Kök hücre vücuttaki bütün hücrelerin temelidir. Hemen her hücre, kök hücrelerin gelişerek başka bir hücre haline gelmesi sonucu meydana gelir. Bir organizmanın tek bir hücreden nasıl geliştiği ve en önemlisi sağlıklı hücrelerin zarar görmüş hücrelerin yerini nasıl aldığı ile ilgili bilgi birikimi gün geçtikçe artmaktadır. Kök hücreler pek çok hastalığın tedavisinde dokuları üretebilme ve yenileyebilme potansiyeline sahiptirler. Bu nedenle KORDON KANINA ihtiyaç duyulur.