bildirgec.org

Sinepil hakkında tüm yazılar

Be Kind Rewind – Lütfen Başa Sarın

Fraise[pilli_silinen_hesap] | 22 April 2008 13:09

Be Kind Rewind - Lütfen Başa Sarın
Be Kind Rewind – Lütfen Başa Sarın

25 Nisan 2008‘ de gösterime girecek olan Be Kind Rewind – Lütfen Başa Sarın’ın konusu şöyle: Manyetik güçlere sahip olan Jerry, bu gücünün kendi de farkında değildir. Video kaset kiralamak için her gün gittiği dükkana son gidişinde; dükkandaki bir çok video kasedinin silindiğini öğrenir. Bu silinme sebebi Jerry’nin manyetik güçleri yüzündendir. Dükkan sahibinin iflas etmemesi için Jerry kendince muhteşem bir fikir önerir: Silinen filmleri kendileri çekecektir. Ghost Busters ( Hayalet Avcıları ) , Robocop, Lion King ( Aslan Kral ) gibi belli başlı yapıtları kendileri çekmeye başlarlar. Dükkan sahibi bu fikre en başından beri karşı olmasına rağmen onu bekleyen bir süpriz vardır, kendi çektikleri filmler müşteriler tarafından beğeniliyordur.
Filmde Jack Black, Mos Def, Danny Glover, Mia Farrow, Melonie Diaz oynuyor ve yönetmeni de Michel Gondry.
Ayrıca filmin videosunu / fragmanını buradan izleyebileceğiniz gibi filmden resimler için 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8

Sin City (Günah Şehri)

geppetto | 22 April 2008 12:54

Sin City
Sin City

Frank Miller‘ın aynı isimli çizgi romanından uyarlanan film; kendini bir hilkat garibesi olarak düşünen buna karşın oldukça güçlü hatta yenilmez bir sokak savaşçısı olan gizli romantik Marv, özel dedektif Dwight, çabalarının yetersiz kalacağını bilse de, pislik yuvası haline dönmüş olan şehri temizlemeye çalışan idealist, gözü pek polis memuru Hartigan ve onların maceralarını anlatıyor. Olaylar asıl ismi Basin olan fakat her türlü suçun vaka-i adiyeden sayılması nedeniyle “Günah Şehri” diye anılan hayali bir mekanda geçmektedir. Marv ve Dwight alışageldiğimiz “kahraman” tiplemelerine tam olarak uymasalar da alıştığımız gibi kötü adamlara karşı amansız bir savaş vermekteler. Hartigan ise bataklıkta açan bir çiçek misali dürüst ve namuslu birisidir. Bu üç kahraman, gücünü farklı kuvvetlerden almaktadır.Marv intikam, Dwight merhamet ve aşk, Hartigan ise dürüstlük. Film, bir çok çizgi roman uyarlamasından beklenen, izleyicide “çizgi roman okuyor hissi bırakma” tekniğini son derece başarılı bir şekilde kullanmış hatta bu hissin uyanması için bazı şeylerden feragat bile etmiştir. Buna en iyi örnek olarak da filmin büyük bir çoğunluğunun siyah-beyaz olmasını verebiliriz. Bazı renkleri kullanarak olaylara ve kişilere harika vurgular yapılmış ve o sahnenin seyircide farklı etkiler bırakması hedeflenmiştir. Bu iş için özellikle kırmızı, yeşil ve sarı renkler kullanılmıştır.

Kalbinden Gelen Müziği Dinle

exlucifer | 22 April 2008 12:23

Film müzikleri bizi çok etkiler. Hele ki iyi film müzikleri hiçbir zaman unutulmaz. O melodileri duyduğumuzda hemen o filmler gelir gözümüzün önüne. Müzik, sinemada görüntü kadar önemli bir öğedir. Eğer müziği ve sinemayı çok seviyorsanız size mutlaka izlemeniz gereken bir film sunmak istiyorum. Orijinal ismi “August Rush”, Türkiye’deki vizyon ismi ise “Kalbinin Sesini Dinle”.

Aşk mı dediniz, işte aşk: ‘Love Actually (Aşk Her Yerde) ‘

farumbey | 22 April 2008 09:35

love actually
love actually

love actually buram buram aşk kokan, romantik yönü ağır basan romantik/komedi tarzı, toplumun değişik kesimlerinde birden çok aşkı anlatan mükemmel bir film.Filim, Türkçe çevirisi olan ‘Aşk Her Yerde’ ismiyle ülkemizde de vizyona girmişti. Filmin yönetmenliğini ve senaristliğini Richard Curtis üstleniyor , hatırlayacağınız üzre Richard Curtis, Bridget Jones’ın Günlüğü, Nothing Hillgibi filmlerin de senaristliğini yapmış başarılı bir senaristtir.

‘love actually’ senaristliğinin yanısıra oyuncu kadrosuyla da dikkat çekiyor, kimler yokki ‘love actually’de : Hugh Grant (İngiltere Başbakanı), Liam Neeson(Daniel), Colin Firth (Jamie), Laura Linney(Sarah), Emma Thompson(Karen), Alan Richman(Harry), Keira Knightley (Juliet) ve Rowan Atkinson(Rufus). Bilmiyorum başka birşey dememe gerek var mı 🙂 ne dersiniz sadece bu oyuncu kadrosu içi bile izlenmeye değmez mi ?

Vizontele Tuuba

toz66 | 22 April 2008 07:03

Vizontele Tuuba
Vizontele Tuuba

Başarılı oyuncu ve senarist Yılmaz Erdoğan’ın bir başka filmi olan Vizontele Tuuba, güneydoğuda televizyonla tanışan halkın hayatına televizyonun girmesinden sonrasını konu alır. Televizyon pek de hayırlı gelmemiştir onlara, çünkü darbenin habercisi ve bir şehidin güvercini olmuştur onlar için… Oyunculuğunu konuşturan Demet Akbağ’ın televizyonu dağın tepesine gömüş sahnesi de akıllardan çıkmayacak sahnelerden bir tanesidir. Ülkenin yaşadığı karmaşanın ve dolayısıyla darbenin bu küçücük kasayabay bile yansıyışını konu alan filmimiz deli Emin’in yaptıklarıyla renkleniyor diyebiliriz… Televizyon artık hayatlarına girmiştir ve bazı evlerde televizyonlar vardır. Akşamları bu evlerde toplanılır ve beraber Dallas’lar izlenir. Köyün tabela işlerini hala Deli Emin yapmaktadır…

Filmografi
Yapım : 2003, Türkiye
Tür : Dram / Komedi
Yönetmen : Yılmaz Erdoğan
Senaryo : Yılmaz Erdoğan
Oyuncular : Altan Erkekli, Tuba Ünsal, Tarık Akan, Yılmaz Erdoğan, Demet Akbağ, Tolga Çevik, Zeynep Tokuş, Yasemin Ergene

Half Nelson

curseof26 | 22 April 2008 02:06

Bir tarih öğretmeni düşün. Ayyaş, müptela, yapayalnız, büyüyemeyen ve giderek eskiyen ama gerçek bir muhalif, idealist.

Ryan Gosling, Dan Dunne karakteri ile hayal edebildiğimizden (benim edebildiğimden) daha iyisini canlandırıyor.

Sistemin bir kenara ittiği siyahi, azınlık yada kenara itilmiş diğer öğrencilerin oluşturduğu sınıfına Diyalektiği anlatıyor. Tarihi sorguluyor. Ve bunu çok sıcak bir dille yapıyor.

13 (Tzameti) (2005)

agurbuz | 21 April 2008 17:31

13/Tzameti
13/Tzameti

13 / Tzameti
Sebastian çatı tamiri yapan bir ustanın yanında çalışmaktadır ve kazandığı para yetmemektedir. Çatısını onardığı evin alkolik sahibi ile eşi arasında geçen konuşmalardan etkilenir ve adamın ani ölümüyle gidemediği son işe onun yerine giderek para kazanabileceğini düşünür.
Ölü adama gelen mektubu alarak ortadan kaybolur. Alokolik ev sahibini takip eden Polis’te adamın ölümüyle ortadan kaybolan sebastian’ı takip etmeye başlamıştır. Sebastian ise artık hiç olmayı istemeyeceği bir yerde bulmuştur kendini.

izleyiciye sordukları diyelim şöyle:
kazanmak için neleri riske edebilirsiniz?
kaybedeceğiniz neyiniz var?
kaybedeceğiniz birşeyiniz yoksa nereye kadar gidebilirsiniz?
ve:
insanların yaşam mücadelesinde karşılaştığı zorluklar da neler yapabileceği,
insanların hayatı anlamsız yada hayatta kalma zorunluluğunu (can tatlı!) hissettiği anlarda yapabilecekleri üzerine yapılmış çarpıcı bir film.

Pamuk Prenses 2 (Barış Bayraktar imzalı 3 kısa film)

agurbuz | 21 April 2008 15:15

pamuk prenses 2
pamuk prenses 2

Yapım aşaması, oyuncular, çekim teknikleri, replikler ve pazarlama teknikleriyle fark atan ilginç bir kısa film.

Serdar (patron/erkan can) bir uyuşturucu kaçakçısıdır ve ilk defa helikopterle nakliye yapacaktır. Adamlarını bir araçla malı almaya göndermiş, restoranda güvendiği adamı Selim’le muhabbet etmektedir. Adamlar malı bir kadına çaldırırlar (füsun) ve işler karışmaya başlar.

Hızlı çekim teknikleri Guy Ritchie‘ye, konu ve replikler ise Tarantino‘ya benzetildiği için aşırı tepki almış bir kısa filmdir. Gerçekten çok benzese de iyi oyuncular ve kaliteli esprilerle bezenmiş bir yapım.

Persepolis

nevdalist | 21 April 2008 12:50

Size bugün çok ilginç bir filmi anlatacağım. Mümkünse kısa cümleler kurmaya çalışıp, sizi çok da sıkmadan mutlaka izleyin diyerek gırtlağınıza yapışarak yazıyı bitireceğim.

2007 Cannes Film Festivali’nde ödül alan ve film ekiminde’de gösterilen, Marjane Satrapin’in çizgi romanlarından sinemaya aktarılan Persepolis Filmi; kelime anlamı olarak perslerin şehri anlamındadır. Pers şehri yani Persler’in başkentidir. İran’ın dışında efsanevi bir antik kenttir.

Elmas mı? Teşekkürler, ben almayayım!

Piknik | 21 April 2008 07:45

Uzun yıllar önce ‘içinden kürk geçen’ her türlü kılık-kıyafet ve aksesuarla ilişkimi kesmiştim. Bu filmle de elmasla olan ilişkimi kesiyorum. “Bütün elmaslı mücevherlerimi derhal toparlayıp ait oldukları yere, toprağa gömeceğim!” diyeceğim ama Allahtan yoklar.. 🙂

Evet hangi filmden bahsettiğimi anlamışsınızdır artık: Blood Dimond (Kanlı Elmas)

Blood Diamond, 1990’ların sonunda, elmas alanlarının hakimiyeti için vahşi bir iç savaşın sürdüğü Batı Afrika ülkesi Sierra Leone‘de, birbirinden çok farklı hayatları ve amaçları olan iki adamın hikayesini anlatıyor. Geçimini elmas ticareti yaparak sağlayan Zimbabweli eski kiralık asker Danny Archer (Leonardo DiCaprio) ile bir baskın sırasında ailesinden koparılarak elmas madenlerinde çalışmaya zorlanan, Mendeli balıkçı Solomon Vandy’nin (Djimon Hounsou) yolları bir hapishanede kesişiyor. “Her yönden” çok çekici, olağanüstü bir pembe elmasın, neredeyse başrollerden birini üstlendiği filmde kahramanlarımız, Amerikalı idealist gazeteci Maddy Bowen’ın (Jennifer Connelly) da yardımıyla asilerin bölgesine zorlu bir yolculuğa girişiyorlar..