Dillere destan bereketi, yedi memeli kadınlarla ikonalaştırılan Anadolu topraklarından son günlerde paha biçilmez Picasso tabloları fışkırmakta. Bunlardan bazılarının sahte olduğu hemen anlaşılmakta. Örneğin, bir İran halısı üzerine boylu boyunca uzanmış, etrafına mor manolyalar saçılmış, beyaz ipekler içinde ud çalarken uyuyakalmış, güzel doğulu kadını betimleyen tablonun sahte olduğu hiçbir kimyasal deneye gerek kalmadan anlaşılmıştır.

Fakat dönemin İçel Valiliğince ‘Dövüşen Horozlar’, sanat tarihi uzmanlarınca ise ‘Kadın ve Lüfer’ diye adlandırılan tablonun sahte olduğunu anlamak için onlarca deney ve bir hayli masraf yapılmıştır. Sonunda tablonun sahte olduğu, eserin Picasso’ya değil ondan bir dönem önce yaşamış kübist ressam Paul Cézanne’a ait olduğu anlaşılınca eser yakılarak imha edilmiştir. Lâkin Picasso’ya atfedilen fakat ona ait olmayan şeyler yalnızca tablolarıyla sınırlı değildir. Yarattıkları betimlemenin bire bir gerçeği yansıtması için kılı kırk yaran oryantalist ressamları çatlatırcasına efsaneleşen, her geçen gün ismi ve eserleri daha da kıymetlenen Pablo Picasso hakkında o kadar çok hikaye uydurulmuştur ki hepsini zamanlama açısından bir insanın aciz ömrüne sığdırmak olanaksızdır. Mesela Orhan Gazi ve Picasso konulu hikaye, İran halısına uzanmış doğulu kadın tablosu kadar hiçbir karşılaştırmaya maruz kalmadan uydurma olduğu anlaşılabilecek bir hikayedir. Fakat bazıları Gaspar Noe filmlerini aratmayacak kadar gerçekçidir.


Peki bu durumda sahtesi ile aslını nasıl ayırt edebileceğiz? Aşağıda yayınladığımız, birkaç gün önce Sayıştay’ın 44 no’lu, tozlu arşivinden gün ışığına çıkan, Picasso’nun gizli aşkı Françoisé’a yazdığı ve orijinal oldukları Suriyeli bilim adamları ve Kübalı tipografya uzmanlarınca tasdiklenmiş mektuplar, bu hikayelerin gerçek olup olmadığını anlamak için baş vuracağımız birer sarraf taşı oldular.