Ankara’da Dost Kitabevi’nde Türk edebiyatına ayrılan kısımda “Kadın Yazarlar” diye ayrıca düzenlenmiş bir bölüm vardır. Bu bölüm yıllardır orada. Tezer Özlü’den Halide Edip’e edebiyatımızın tüm hanımefendileri bu bölüme istiflenmiştir. Bu ticari olduğu kadar ayrımcı hamle benim yıllardır sinirime dokunuyor. Halbuki Tezer Özlü, Oğuz Atay ile Yusuf Atılgan’ın arasına daha çok yakışmaz mı? (Dost Kitabevi yazarları alfabetik olarak dizmekten de imtina eder ki müşteri aradığı yazarı bir türlü bulamasın, kafası kesik tavuk gibi dolansın. ) Üstelik bu durum “pozitif ayrımcılık”la da pek bağdaşmıyor. Bir kere zaten erkeklere “Bu yazarlarla sizin işiniz olmaz koçum. Bunlar ‘kadın kısmı’nın okuyacağı kitaplar(!)” demek gibi bir şey oluyor. Halbuki bazen okur, okuduğu yazarın kadın mı erkek mi olduğunu dahi bilmeyebiliyor; ya da kadınsa erkek, erkekse kadın sanabiliyor. Bunun pozitif bir ayrımcılık olmamasının sebebi ise tarihte de şuan klasikler arasına giren eserler vermiş birçok kadın yazarın da, maalesef erkek mahlasıyla kitaplarını yayımlatabilmiş olmaları. Bunun en akılda kalan örneği sanıyorum ki asıl adı Mary Ann Evans olan ancak aşk romanı yazarı olarak s/anılmamak ve ciddiye alınmak için erkek mahlasıyla yazan George Eliot‘tır. Emily/Charlotte/Anne Bronte kardeşler, Luisa May Alcott ve George Sand de erkek mahlasıyla bastırmıştır romanlarını. Türkiye’den de 2004 yılında kaybettiğimiz Cahit Uçuk (Cahide Üçok) çoğumuzu şaşırtan yazarlardan biridir.

Bu yıl (2009) Nobel Edebiyat Ödülü‘nü bir kadın-Herta Müller-kazandı. Geçen yıl da bir erkek-Jean-Marie Gustave Le Clézio-almıştı ancak bu hususun kulislerde “Nobel Ödüllü Erkek Yazar” kisvesi altında tartışması-dedikodusu yapılmadı. (Onun yerine “Bu herif de nereden çıktı? Bu da kim?” ifadesi yerleşti kimi suratlara.)