bildirgec.org

muhalif hakkında tüm yazılar

Karşı bir sanatçı için , bir başlangıç yazısı , Pier Paolo Pasolini (3)

seyrialem | 04 November 2006 14:52

II Vangelo secondo Matteo (Aziz Matyus’a göre incil) Bir film olarak “İncil” projesi 1962 ye kadar gider ama Pasolini ancak 1963 yılında “Kutsal Toprakları” ziyaret ettikten sonra (ve birde oldukça hayal kırıklığı yaratan gezisinin kayıtlarını “Sopralluoghi Filistinde” adında bir belgesel yapar) Pasolini geri döndü ve her zamanki gibi radikal olarak ,İncil film janr’ının başından başlayarak ve bu janrın çökeltilerinin dinsel yeniden sunumunun geleneğini bütün olarak dışarıya çıkarmaya başlamıştı.Parçalanma ve zor anlaşılma riskine karşın Hıristiyan inancının sosyalleşmiş orta-Marksist versiyonunu , dışavurumcu stratejiler ve çoğalan çok farklı stillerde yarattı Pasolini’nin kendisi gibi kaba ve değişmez yargılarla , İsa ki birçok yoldan devrimci ve provakatör’dür .Oswald Stack la bir röportajında Pasolini “Katolikler filmden çıktıklarında biraz karışıklardı , benim kötü bir İsa yaptığımı hissediyorlardı.O gerçekte kötü değil tamamen muhaliftir.Pasolininin filmi tartışmaları alevlendirdi ;Film OCIC(Uluslararası Katolik Sinema Organizasyonu) tarafından “Venedik onur” ödülünü aldı ama sol kanattan bir kısım tarafından saldırıya uğradı ve hıristiyan’lık , din propagandası yapmakla eleştirildi.Bu film Pasolini’nin uluslararası alanda ilk kez tanınmasını sağladı.
İncil’ i filme çekmeden önce Pasolini alışılmadık bir adım atarak İtalyanların seks hakkındaki fikirlerini bir belgesel haline getirir.Comizi d’amore(Aşk Toplantıları) bu film Pasolini’nin çoğunlukla İtalya’nın kuzeyinden güneyine seyahatinden oluşur.Bu sorular yerinde olarak her yaştaki İtalyan’a ,bütün cinsiyetlere ve sosyal sınıflara sorulur , bu sorular onların seksüel alışkanlıkları , eşcinsellikleri , boşanmaları ve kürtaj hakkında ki düşüncelerini açığa çıkarmaya yönelik hazırlanmıştır . Bazı bölümlerde yazar Alberto Moravia ve psiko-analist Cesare Musatti yorumlarıyla bu provakatif sorulara cevap vererek İtalya’nın bütün olarak ne söylediğini araştırırlar . Bu film ilgi çekici bir doküman olarak varolmaya devam etmektedir ayrıca Pasolini’nin muhteşem“gerçekliğe olan aşkını” gösteren bir belge niteliğindedir , final sorusunda çıplak “gerçek” olarak İtalya solda mıdır ? bu soruyu cevapsız bırakır.Bu belgesel filmin bize teklifi İtalya hala bir çok yolda geriye gitmekte ve parçalanmaktadır ülkenin bu değişimi Pasolini için iğrençti.Pasolini’nin Gramskiyen organik entelektüellerin rehberliğinde Marksist devrimin olabilirliğine duyduğu uzun süreli inanç şimdi zayıflamaya başlamıştı ve bu ideolojik krizin ilk işaretleri “Uccellaci e uccelini”(Şahinler ve Serçeler)


“şahinler ve serçeler” 1966 (Gramscinin cenazesinin gerçek görüntüleri)

filminin nazik ve arkadaşça yüzeyini oluşturur (1966).
Brecht ve Bunuel’e dokunan çarpıcı peri masalı , Chaplin , sessiz komedi ve napoliten ortaoyunlarının bir karışımı olan bu film pikaresk macera ve filmsel bir denemedir.Pasolinin kendisi bunu ideo-komedi olarak adlandırır.Bir baba ve oğlu (Toto ve Ninetto Davoli) bir yolda Romanın dışına doğru ilerlemektedirler.Onlara konuşan bir karga katılır, karga ideoloji ülkesindendir , babası Şüphe , annesi bilinçtir . Seyahat ederlerken karga gerçek bir sol entelektüel gibi soru sormaya devam eder , ağır resmi açıklamalar yapar , sosyo-politik düzeni tartışır.Bir bölümde pedagojik bir örnek olarak Pasolini bir ortaçağ öyküsü anlatır , hikaye peder Ciccillo ve peder Ninetto aziz Francis tarafından Şahinler ve serçeler arasında Tanrı mesajıyla aşk inanışını yaymakla görevlendirilirler.Biraz uğraştan sonra pederler kuş dilini öğrenirler ve evrensel aşk vaazını her iki grup için bireysel olarak anlatırlar.Sonunda her biriyle iletişim kurmak için döndüklerinde şahinlerin serçeleri avlamaya devam ettiklerini görürler . Hikayenin etiği aziz Francis’in pederlerin ona verdiği rapordan sonra söyledikleridir “Dünyayı değiştirmeye bir ihtiyaç vardır ama bu hala mümkünmüdür? Bu ortaçağ fablında göründükten sonra Toto ve Ninetto günümüzdeki yolculuklarına dönerler ve İtalyan komünist partisinin lideri , Palmiro Togliatti’nin cenazesiyle karşılaşırlar. Sonra karganın gittikçe artan yorucu aralıksız tartışmalarından ve yorumlarından sıkılarak sonunda kargayı öldürüp onu yerler ,belli bir mesafe yürürler.Filmin sonundaki sonu açık son belki de filmin başındaki açılış notunda anlaşılır kılınmıştır( Edgar Snow ve Mao Tse-tung arasındaki röportajın esas noktası): “Dove va l’umanita?Boh.”(İnsanlığın başı nerededir?Bu kahrolasını kim bilir?)Pasolini Toto ve Ninettoyu iki çekici kısa fabl da yeniden kullanır,La terra vista dalla luna(1966) (aydan görünen dünya kısa 31 dk) .ve Che sono le nuvole?(1967) (bulutlar ne yapar? kısa 22 dk.) ama bu sefer entelektüellerin olası bir sosyal devrimdeki rehberlik rollerini ve varoşların hızlıca ağır tüketim kültürünün kontrolü altına girmesini sorguladı . Pasolini kamerasını bu sefer mitik zamanlara çevirdi ve ritüel olarak kutsallığa olan ilgisini sürdürdü Edipo Resofoklesin muhtesem trajedisinin adaptasyonuydu,
Arkaik tarihsel ve mito-şiirsel film seti zekice yaratılmıştı,tamamen tanımlanan antik yunan kültürü ikonografisinin dışındaydı ,(bu film çoğunlukla Morocco da çekildi) hatta film Sophokles’in trajedisinin objektif olarak (orijinal metin’e sadık kalındı) ve nesnel olarak (Pasolini’nin kendi babasıyla olan ödipal durumunun ) başarılı bir uyarlamasıydı . Filmin giriş ve final bölümleri savaş sonrası 1922’li yılların Bologna’sında geçer ,Pasolini Oedipus mitini kullanarak modern zamanlar ve kendisiyle, bu mit arasında bir ilişki kurar bu şekilde kendi tanımıyla etkileyici olarak kendisinin tamamen metaforik ve mitololojize oto-biyografisini çıkartır.
Pasolini “Medea”bu film Türkiyede çekilmiştir kapadokya yöresindeydi bu adaptasyonuyla 1969 yılında mitik film setine geri döndü , o Medea ve Jason arasındaki trajik ve başarısız ilişkiyle , arkaik kültür temelli büyü ve kutsallaşmış şiddet arasındaki çarpışmayı ve onun rasyonalist kültür ile modernizme taşınmasını ve onların ellerinde kısırlaşmasını filme aldı . Pasolini için , İtalya içinde 3.Dünya ülkelerinin sömürülmesi ve neo-kapitalist tüketiciliğin geleneksel köylü kültürü üzerinde yayılması ve onu zarara uğratması arasındaki bu çarpışma hala devam ediyordu . Böylelikle bu zamanlarda bütün yayılmacı tüketim ahlakından nefret ederek ona savaş açtı ve bilinçli olarak İtalyan halkının büyük bir çoğunluğu için , yalnızca kültürel elit tabakanın anlayabileceği “tüketilemez” ve “hazmedilemez” birkaç zor film çıkardı.
Bilinçli “zor” filmlerinin ilki Teoremadır(1968) bu filmi Pasolini önceden kitap olarak yayınlamıştı.Terence Stamp’ın oyunculuğundaki yakışıklı ve gizemli bir yabancı Milano lu burjuva ailenin evine girer ve kısa bir sürede fiziksel ve duygusal olarak evdeki herkesi kendine çekerek evin hizmetçiside dahil olmak üzere evdeki herkesle cinsel ilişkiye girer. Aileye umulmadık bir şekilde, aniden girerek onları ,önceki kendi varlıklarından hoşnut yaşantıdan ayırır ve onlara kendi varoluşlarının boşluğunu hissettirir.Filmin alegorisi yabancılaşmış ve tahmin edilebilir olarak dört üyeli burjuva ailesine (anne,baba,oğul,kız)
otantik duygunun girmesiyle her şey kötüleşir ve çılgınlığa doğru gider ama hizmetçi Emilia (o da köy kökenlidir) köyüne geri döner, bir pişmanlık döneminden sonra birkaç mucize gösterir ve azizelik mertebesine ulaşır baba fabrikasını işçilere bırakır , bütün giysilerini çıkarır , çıplak ve bağırarak kutsal kitaptaki gibi bir çöl parçasına doğru koşar . Filmin sonu babanın bu akıldan çıkmaz görüntüsüdür.Filmin yeni bir şey söylemeyen çağdaş burjuva değerlerini sağlam bir şekilde sorgulaması filmin OCIC jürisi tarafından tanınmasını ve Venedik te onur ödülü almasını sağladı . Bu karara aniden Katolik otoriteler tarafından şiddetle karşı çıkıldı film geri çekildi ve yaratıcısı müstehcenlikle suçlandı.Pasolini’nin iki yıl boyunca hukuk tarafından suçlanan filmi sonunda davayı kazandı ve 1970 yılında gösterime girdi.Zaman artık Pasolini’nin Salo(1975) dan önceki hazmedilmesi en zor filmini çekme zamanıydı.
Porcile(1969)Pasolini’nin “zor” döneminin zirvesini oluşturan filmdir.Zorluğu muhtemelen Pasolini’nin 68 öğrenci hareketlerine karşı duyduğu sorumluluktan gelir. Porcile iki farklı hikayeyi değişik bir montajla sunar hikaye hem komik hem de korkutucudur.


“Porcile” domuz çiftliği 1969

Hikayenin biri bir yanardağın kuru tepelerinde geçer , genç bir adam vahşi olarak cinayet ve yamyamlık da içeren saf şiddetini dışarı çıkarmaktadır.Bir müddet sonra birkaç insanın katılmasıyla onun etrafında küçük bir grup oluşur,yakınlarındaki bir köyde kalan askerlerin onlara tuzak kurmasına kadar etraflarından geçen insanları avlayarak yaşarlar.Askerler onları ölüm cezasına çarptırır.İçlerinden biri diz çökerek pişmanlık duyar ve İsa’yı öper ama liderleri pişman değildir ve ölmeden önce şunları söyler “Zevkten titreyerek babamı öldürdüm ve insan eti yedim”.İkinci hikaye karşı kutupta çağdaş Almanya’da Herr Klotz adlı güçlü bir fabrikatörün oğlu olan Julıan’ın etrafında geçer. Julian’ın kimseyle paylaşmak istemediği bir sırrı vardır. Bu sır nişanlısı ile beraber Berlin’e bir öğrenci gösterisine giderken uğradıkları babasının işyerinde ortaya çıkar.Julian’ın sırrı domuzlarla seks yapmayı sevmesidir.Herr Klotzun iş ortağı Herr Herditze tarafından Julianın sırrı keşfedilir bununla Klotz’a şantaj yapar ,Herditze eski bir Nazidir;.Klotz da Herditze’nin geçmişini açıklamakla tehdit eder.Sonunda gerçek kapitalistler olarak ,güçlerini birleştirme ve diğerlerine karşı savaşma kararı alırlar ama onlar bu birleşmeyi kutlarken Julian’ın domuzlar tarafından yendiği haberini alırlar.Hiç bir iz bırakmadan yok olan Julian için üzülmeyi keserek sessiz kalmaya karar verirler. Pasolini’nin kendi açıklamalarına göre bu iki genç adamın kimliğinde filmin final mesajını verir – bütün toplumlar kendi çocuklarını yerler-bitirirler- yani politik anarşizm yalnızca politika arena da başarılı olur.Buna inanması zor ama Pasolini bu zamandan Appunti per an Oresteaide Africana (1970)filmine kadar tamamen politika dışında kalmayı savundu.Bu film bir çeşit seyahat belgeselidir ama Afrika’nın sömürge altında ki eleştirel tarihini anlatır, o hala tutkuyla en azından Üçüncü Dünyanın politikasıyla ilgileniyordu. Bununla birlikte Pasolini’nin sonraki filmleri IL Decameron(Dekameron Öyküleri 1971), I racconti di Canterbury (Canterbury Öyküleri 1972) ve Il fiore delle mille e una notte (1001 Gece Masalları 1974) ,gibi üç seçme edebiyat uyarlaması olacaktır,bu üçlemeye “Hayat üçlemesi” adını verdi ve bu filmleri kendisinin en apolitik filmleri olarak karakterize etti.


“Decameron” 1971

Bu üçleme harika fotoğraflanmış film setleri,pahalı kostümleri ve varoş filmlerindeki gibi amatör oyuncuların seçimi ve onların muhteşem dışavurumcu yüz çekimleriyle Pasolini’ye olabilecek en fazla pazar başarısını sağladı.Sonradan Pasolini karşı olarak bu filmlerinin onun bir başka açıdan “en politik” filmleri olduğunu iddia etti , bu politika, ideolojik değil ama seksüeldi, erotik seksüel enerji ile dolu insan vücuduyla ilgili filmleriyle her yerde ünlendi ve Pasolini’ye göre anca bu erotik alan kapitalist tüketimin baskısından kaçabilirdi.Bu ürünler pazarda birden sağladığı başarı ve popülerlikle beraber marketlere yüzlerce soft-porno taklidiyle beraber akmaya başladı, bu popülerlik Pasolini’yi seksüel enerji ile dolu insan vücudunun kapitalist tüketim den kaçabileceği konusunu yeniden düşünmeye zorladı bu yeniden düşüncelerini “Üçlemenin” yayınlanmış senaryosunun girişine ekledi.Ama “Hayat üçlemesindeki” kamusal değerlere inançsızlığından fazlasını, sonraki aynı zamanda final filmi olan , Salo o le 120 giornate di sodoma .. (Sodom’un 120 günü) filminde gösterdi.
Film gösterime girdi(ve sonra tahmin edileceği üzere seksüel sahneleri yüzünden sansüre uğradı) ve yalnızca iki hafta sonra Pasolini genç erkek bir fahişenin ellerinde, vahşi bir cinayete kurban gitti ,cinayet filmin renkli gösterimi sırasında işlendi.Kesinlikle onun en zor ve en klostrofobik filmidir Soğuk ve kristalize sinematik kararı, işkencenin güçlü bir duyguyla yeniden sunumu ve bunun acımasız mantığıyla ilişkilidir, Pasolini’nin ekspresyonist filmlerine uymayan yapıda onlardan daha fazla anormal miktarda birşeyler vardır bu film de.Temel olarak uygun inşa edilmiş ama transparan alegori, Porcile ve Teorema filmlerindeki stile dönüşe benzer, Sadeist metin ile ön-metinin değişmeyen yeniden sunumu , vücut üzerindeki sınırsız güç kullanımını ve bu vücutların ürünlere dönüştürülerek sonrada alçaltılarak şeyleştirilmesi çok etkileyicidir ve bütün bunlar faşizmin fonksiyonlarına referans olarak gösterilir.Üçlemenin içinde belki de naif olarak Pasolini aşırı canlılık ve otantikliğin temel noktası olarak bedenleri ve seksi göstermiştir, tamamen yer değiştiren bedenler gücün engellenemez cezasıyla önemini yitiriyorlardı Pasolini’nin kendisi bunu “Gücün kendi Anarşisi olarak adlandırdı”.
Bu büyüyen umutsuzluk ve açıkça nihilizmle beraber bu üçlemenin içinde yalnızca bedenlerin ünlenmesinden farklı değildi, hatta baskın güç olarak varoş filmlerinin olabilirliği içinde yada başka bir yerde, yeni kapitalist tüketiciliği antik yunan oyunları adaptasyonuyla dışavurdu. Pasolini’nin umutsuzluğu ve kötülüğü yeniden sunumu onun 1970’li yılların ortalarında gelişen ve onu rahatsız eden İtalyan gerçekleridir.O Salo filmini yaparken Corriere della sera gazetesinde bir köşesi vardı ve önde gelen hıristiyan demokratlar tarafından suçlu bulunuyordu,tutuklanmak ve İtalya’nın gözünden düşmesi için onu arıyorlardı.Pasolinin ölümüne belki de bu filmi yol açtı. Bir yerden ayrılırken yada bir komplonun parçası olarak belki de bu şok edici sahneleri çektikten aylar sonra, dışarı çıktığı o ekim gecesi kendi ölümünü mü arıyordu ? Ama belki de bu ölüm Pasolini’nin sinemasına bir vurguydu : En önemli karakterleri yaşamla ölüm arasında savaşıyorlardı ve en sonunda acı bir şekilde ölüm kazanıyordu . Accatone ölür, Ettore ölür , Stracci ölür , Julian domuzlar tarafından yenerek ölür ve tabiki İsa ölür. Pasolini’nin film teorisinde değişmez olarak ölüm temasını bulabiliriz.. Edipo Re filmini çekerken yapılan bir röportajda Pasolini şunları söylemiştir:

Karşı bir sanatçı için bir başlangıç yazısı , Pier Paolo Pasolini (2)

seyrialem | 01 November 2006 15:00

Pasolini estetiğin malzemelerini fazla kullanmadı ama her zaman sosyal ve politik olmaya açıktı.Gerçekte İtalya’yı değiştiren etkileyen ağır sosyal,ekonomik ve kültürel gelişmelerden , yakın İtalyan tarihindeki diğer sanatçı entelektüellerden daha fazla etkileniyordu , hissediyordu ve kişisel olarak ilgileniyordu. Gerçekliği çözümlemenin yolu için kişisel sorumluluklarıyla birlikte her şeyi söylüyor yada yazıyordu. Pasolini sineması her zaman Lirizm ile Politikanın,Şiirsel olan ile İdeolojik olanın , Tutku ile Analizin Bir karışımıdır.

Accatone 1960
Accatone 1960

Sürpriz olmayarak Pasolini’nin ilk filminin merkezi Romanın yeraltı ve adi suç dünyasıydı , bu konuları daha önceki romanlarında araştırmıştı. “Accatone” yi 1960 yılında yaptı, yardımcı yönetmeni diğer bir genç şair “Bernardo Bertoloucci” idi Bertoloucci tecrübesiz olarak kamera arkasına geçti . Her nasılsa klasik neo-realizmle yüzeysel benzersizlikler göstersede (amatör oyuncular,gerçek mekanlarda çekim) Bu film final olarak varoşların varoluşunun kamusal eleştirisiydi , tipik Pasolini seçimi olarak yayılmacı kapitalizmin, diğerlerini reddeden tek kültürlülüğü ,geleneksel değerleri hızlıca değiştirmesi , Ekonomik mucizenin İtalya’da uyanışını ve bu değişimlerin yarattığı sosyal kültürel sınıflandırmayı bize gösteriyordu. İşarete değer olarak filmin merkez karakteri “Vittorio” adlı muhabbet tellalı herkes tarafından “Accatone”(muhabbet tellalı) diye çağırılır. Onurludur ama dağınık ve gönülsüzce yaptığı işlerin bir türlü sonunu getiremez .Filmin sonunda Accatone küçük bir soygundan kaçmaya çalışırken bir motor kazasında ölür son sözü “Ah şimdi iyiyim”.Filmin bize gösterdiği ahlaksız karakterler aniden bir skandala yol açarlar.Pasolini bu tekniğin adını “kirletme” olarak belirledi. Kirletme kutsal olan ile günah olanın bir karışımıydı ve bundan sonraki sinemasını da karakterize edecekti.Bacanağıyla şiddetli bir sokak kavgası arasındayken ,bu acıyı Bach’ın “Aziz Matyus un tutkusu” çalarak açıklar ve büyük miktarda İncil den hıristiyan öğretisinin kronolojisini referans gösterir Accatone alt seviyedeki hayatıyla bir çeşit negatif İsa figürüdür.(O ölürken iki hırsızın arasındadır ve ters haç işareti oluşur)Ve film açık’ça gösterir ki kamera Pasolini’nin erken döneminin özelliği olan frontal stildedir.Kamera sıklıkla genç serserilerin üzerinde “pan” yapar,kamera serseriler ve adi hırsızların yüzlerinde gezerken “Masaccio” yada “Pier della francesca” nın fresklerindeki kadar dikkatlidir .Muhabbet tellallarının,işsiz-güçsüzlerin pozitif portrelerini çizdiği için film sansüre uğrar bu şartlar altında istenilen başarıyı sağlar.

Karşı bir sanatçı için bir başlangıç yazısı , Pier Paolo Pasolini (1)

seyrialem | 30 October 2006 05:16

İtalyan savaş karşıtı sinemasının en işarete değer yönetmenlerinden biridir, 1961 yılında ilk filmi Accatone adli ilk filmini çekmeden önce şiir koleksiyonları ve iki romanı yayınlanmıştı ayrıca geniş bir kültür-edebiyat çevresiyle çalışarak kendisini İtalyanın öncü yazarları arasına yerleştirmişti , 1975 yılında vahşi bir cinayete kurban olmadan önceki beş yıl içinde kendini motive eden şeyin “derin , ağır umutsuzluğun enerjisi” ile “gerçekliğe olan aşkı” olarak açıklamıştır . Bir düzine sinema filmi yarım düzine kısa film yaptı , yazdı , çeviriler yaptı ve bazen tiyatro oyunları yönetti , şiirleri çeşitli koleksiyonlar halinde basıldı , kırka yakın yağlıboya tablo bitirdi , iki sayılık eleştirel denemeler yayınladı , günlük gazetelerde ağır eleştirel köşe yazılarıyla,dergilere yazdığı birçok makalesiyle İtalya’nın kültürel ve politik tartışma arenasının en çok ses çıkaran muhalif sesi oldu .

Bologna’da 1922 yılında doğdu , bu yıl faşizmin güçlü ve iktidarda olduğu yıldır , Pasolini bu erken yıllarını faşist rejimin piyade subayı olan babasının görevi dolayısı ile kuzey İtalya’da birçok küçük kasabayı gezerek geçirdi . Fakat Pasolini’nin beğenisi her zaman annesine bağlı kaldı , annesi bir okul öğretmeniydi , şiir- edebiyat eğitimcisiydi ve bu aşkını oğluna aktarmıştı . 1930’ların ortalarında aile Bologna’ya döndü , Pasolini okulunu bitirmiş ve üniversiteye kayıt olmuştu . Aynı zamanda, zamanını çoğunlukla annesinin memleketi olan Casarsa’nın kuzey bölgesinde geçiriyordu , bu bölgede alt kültürle tanıştı onlardan çok etkilendi ve onların ağzıyla şiirler yazmaya başladı.Bologna üniversitesinde edebiyat eğitimi aldı ama Ünlü sanat tarihçisi Roberto Longhi ile sanat tarihide çalışıyordu , bu tecrübe onun ilk filmlerinin görsel stilini oldukça etkileyecektir.Savaşın sonunda genç erkek kardeşinin hayat şartlarına bağlı olarak , Pasolini ve annesi Casarsa’dan göçtüler.Pasolini öğretmen olarak çalışıyor aynı zamanda kültür edebiyat çevrelerinde etkin olarak gözüküyor ve italyan komünist partisinin yerel bir parçasında sekreterlik yapıyordu.1949 yılında öğrencileriyle eşcinsel faaliyetler yapmakla suçlanarak öğretmenlikten ve komünist partiden ihraç edildi. Annesiyle Roma’ya şehrin dışındaki varoşlara yerleşti yaşamak için bir çok tuhaf işlerde çalıştı. Alt-proleterler ve onları çevreleyen adi suç dünyası ilgisini çekiyordu ve bu hayatı yazmaya başladı . “Ragazzi de Vita” onun varoşlardaki hayatla ilgilendiği ilk kitabıdır , 1955 yılında basıldı , bu kitabı halkın temel değerlerini tartışıyordu . Pasolini bir kısım önde gelen entelektüel ve yazarların çoğunun güçlü desteği ile en sonunda aklandı.Bu yalnızca bir ilk olacaktı , Pasolini ve onun yaptığı skandal işler, resmi sansüre uğrayacak ve rahatsızlık yaratacaktı. Bu noktadan 1975 teki vahşi cinayete kadar Pasolini İtalya’nın en önde giden kötü şöhretli , provakatör entelektüelidir. Onun kitapları, filmleri ve fikirleri muhalefet yaratıyordu . Bunun olumlu yönüyse Romanın alt kültür hayatını görsel biçimde betimlemesi giderek artan sayıda senaryo teklifi almasını sağlıyordu böylece Mauro Bolognini ve Federico Fellini gibi yönetmenlerle tanıştı ve sinemaya doğru hareket etti. Filmlerine bir sonraki yazımda devam edeceğim.

Türkiye özgürse İran özgür değil mi?

ikuzgun | 12 June 2006 23:49

Haberturkün haberinde;
İranlı muhalif aydınlardan Ekber Genci,
ülkesindeki rejime karşı olmakla birlikte, ABD’nin olası bir
müdahalesine de karşı olduğunu söyledi diyor.

Manşette iranın muhalifleride müdahaleye karşı şeklinde.
İşin o yönünden bakılınca böyle manşet çıkması doğal. Ancak gelin pozisyonu bir ters açıdan izleyelim.

İranın muhalif lideri, “Ben bu rejimin karşıtıyım” diyebiliyor. Ve ne tutuklanıyor, ne de yuhalanıyor. Yani rejime karşı olduğunu ifade edebilecek kadar özgür aslında.