bildirgec.org

kuzguncuk hakkında tüm yazılar

Şifalı Şeyler

buddhala | 19 July 2010 09:34

sizi çok eskilere götürmeyeceğim. fener iki dakikaklığına şampiyon olmadan önce, ece temelkuran terk-i kuzguncuk ettikten sonra, erk acarerin haberi olsa %100 İstanbul kitabında kuzguncuk kısmına muhakkak ekleyeceği bir yer. yolun sol tarafında, denize bilmem kaç metre mesafede ama yakın merak etmeyin efil efil esiyor rüzgar her saat, günün her saatinde sakin, kalabalık olsa bile sakinleşebileceğiniz özel iksirleriyle sizi bir anda ismini bilmediğiniz insanlar arasında muhabbet ederken bulabileceğiniz bir yer. çok uzağa gitmenize gerek yok bu yer için, en güzel tarafı bu. bir demirhindi şerbeti yok mu, beni benden aldı. arkada hindi zahra’ nın sesi… Şifalı Şeyler’ den bahsediyorum. Şifalı Şeyler ile -işte bunu seviyorum, demezsiniz, Şifalı Şeyler ile -ateş sizi çağırıyor, demezsiniz. Şifalı Şeyler, turkcell ya da herhangi bir gsm hattıyla anlaşmalı değildir. İçtiğiniz içeceklerin kapaklarında bedava yoktur, doğala özdeş şampuanlardan saç kremi hediyesi çıkmaz, üçü bir arada değildir, ikisi bir arada da değildir. İçeri girince, Koku filmindekine benzer bir mahzen değil ama, arada İstanbul’ un muhteşem altyapısına ait o önlenemez altyapı kokusunu geçiyorum, türlü baharatlarla şifayı bulursunuz efendicağızım. Önünde masaları vardır, biraz şerbetle, çayla, ne bilim içinizden gelirse mutfağına girer tost yapar, hatta bulaşık bile yıkayabilir, yorgunluk kahvesiyle türlü türlü masal anlatır ve masal dinlersiniz etrafınızdan. Şifalı Şeyler, Kuzguncuk’ ta, her türlü derdinize deva bulabileceğiniz ve İstanbul’ da Osmanlı’ dan kalma bir şerbet olan Demirhindi Şerbeti’ ni içebileceğiniz birkaç yerden biri. Sahibini bir görseniz zaten, konuştuktan sonra oranı sahibi de bir nevi sizsiniz.

Park

pilli pati | 15 November 2007 00:59

.
.

.
‘Rüzgar şehri’nde, kafamda hüzün yüklü ayrıntılarla yaşadığım bir haftasonunun üzerinden henüz pek fazla zaman geçmiş değil ve ben şimdi baştan “Topu kim uzağa atarsa, gider o alır, tamam mı?” diye kararlar veren iki küçük çocuğun oradan oraya koşuşturdukları bir parkta, mavi bir çamın altında, boyaları dökülmüş bir bankta öğle tatilimi geçiriyorum.

Nedense farkına vardığım tek şey; herşeyin geçmekte olduğu!