Sonunda Kralın Dönüşü ile ilgili yazımı yazmaya başlayabilirim.
Efendim, daha önce de belirtmiş olduğum üzere, cuma günü 4:30’da Kadıköy-Süreyya’da filmi izlemek üzere sınıftan bi arkadaşla birlikte koltuklarımıza kurulduk. Saatin 4:30 olması itibariyle filmin başlamasını bekliyoruz ve önce reklamlar başlıyo… Tamam diyoruz bir iki reklam ve fragmandan sonra başlar film. Ama nerdeee… Adamlar yarım saat boyunca reklam ve fragman göstererek fenalıklar geçirmemize yardımcı oluyolar sağolsunlar. Bu arada özellikle bahsetmek istediğim bir şey varki, o da seyirciler…
Genelini bizim gibi lise öğrencilerinin oluşturduğu bir topluluk. toplanmışlar gelmişler hadi yüzüklerin efendisi var izleyelim babında. Fakat bu kitle, yaşlarının da verdiği bir coşkunluktan olsa gerek, çıkan bütün reklamları ve fragmanları alkış-kıyamet şeklinde izlediler(kek reklamında, doğum gününü yalnız kutlayan kızın sevgilisini bir anda karşısında görmesine, araba reklamında yoldaki fıstık gibi hatunun şaftı kaymış bi adam olmasına, formula1 sürücüsünün normal yolda takılıp kalmasına, vb örnekler çoğaltılabilir) Ben film süresince de böyle mi olacak diye düşünürken, gayet ciddi bir abimiz kalkıp “kesin sesinizi, edebinizle oturup izleyin lan!” şeklinde bağırınca şakşakçıların büyük bir kısmı tırsarak bu eyleme son verdiler.
Neise, en nihayetinde film başladı. (filmi henüz izlememiş olanlar bu paragrafı atlayabilirler) Gollum’un, daha doğrusu Smeagol’ın yüzüğü buluşunu/ele geçirişini anlatan sekansla başlayan filmi nefeslerimizi tutarak izlemeye başladık. Filmle ilgili yorumlarım burda başlıyor;
Film genel itibariyle bakıldığında oldukça hoş, kitabı okumamış bir izleyici için gayet hoş, kafada soru işareti bırakacak, mantık hataları ya da senaryo boşlukları yok gibi gözüküyor. Ama kitabı okuyanlar için tabiiki, eleştirilecek bazı şeyler var.
Bu filmde görüyorum ki, Peter Jackson kitapla senaryonun arasını bir hayli açmış. kitap uzun, olay çok, karakter çok, zaman kısa vs. Tamam onlar da haklı, bu kadar katmanlı ve büyük bir hikayeyi üç buçuk dört saate sığdırmak kolay değil, ama “ne gereği vardı?” dedirten anlar da yok değil. Örneğin, kılıcın 3.filmde dövülmesi ve Elrond tarafından bizzat Aragorn’a verilmesi. Veya neden Faramir ile Eowyn arasındaki yakınlaşma hiç sahnelenmemiş. Filmin sonunda Aragorn tahta çıktığında yanyana duruyorlar o kadar. Kitabı okumayanların bunu anladıklarından emin değilim. Sarumanın shire’daki faaliyetlerinin de filmde yer almayıp, dvdlerde yer alacak olması tamamen ticari bir kaygı gibi görünüyor.
Bunların dışında shelob’la ilgili sahneler oldukça başarılıydı. Fakat ben Frodo’nun kitapta Sam’e git, eve dön falan dediğini hatırlamıyorum. bu kitapta varsa biri beni uyarsın 🙂 Sam ile Gül’ün hikayesinin atlanmamış olması güzel ama bence Aragorn ve Arwenin de sonu gösterilmeliydi.
Aragorn ve Arwenden bahsetmişken, Elfler gri limanlara giderken Arwen’in Aragornu ve Oğlunu görmesi de ayrıca bir ilginç. Peter Jackson’ın Arwen’i hikayeye yedirmek istediği belli. Bu çok fazla eleştirilmiş olmasına rağmen bence yanlış değildi, ama bu sahne bana fazla gibi geldi.
Filmi çok beğendim aslında. Ama kitapta okuduklarımızı görememek ister istemez konuşturuyor bizi.
Frodo ile Gollum arasında geçen sekanslar çok etkileyiciydi ve hüküm dağında Frodo’nun yüzüğü atmaya gittiği an gerçekten müthiş. Sonra pelenor çayırı savaşı da beklentileri yeterince karşılıyor. Sam karakteri çok iyi yansıtılmış diye düşünüyorum. Sam’in hikayedeki yeri ve önemi çok net belirtilmiş ve Sean Astin’in oyunculuğu da diğerleri gibi takdire şayan.
Özetle film bir baş yapıt olmaktan geri kalmıyor ama kitabın bazı inceliklerini kaçırdığı da gözümüzden kaçmıyor. Bence izleyen kimse pişman olmayacak.
Ve tekrar seyircilere dönmek istiyorum. O nadide, film sever, sinema kültürünü yoğun biçimde içlerinde barındıran seyircilere… saolsunlar filmin ortalarına doğru çekingenliklerini yenip, yeniden başladılar kendilerini gaza getirmeye. Pelannor çayırı savaşında, Aragorn kral olurken, Sam Shelob’u haklarken, Arwen beyazlar içinde Aragorn’un karşısına dikilirken, Frodo huzur içinde yatağından uyanıp karşısında Gandalf’ı gördüğünde ve ardından sırayla; Merry Pippin, Gimli, Legolas, Aragorn ve en sonda da Sam geldiğinde -ve her seferinde alkışın şiddetini biraz daha arttırarak filmin büyüsünü bozmayı bir nebze de olsa başardılar.
Günlüğü çok uzattığımın farkındayım, affola… Ama yazak o kadar çok şey var ki. Aklıma ilk gelenleri bir çırpıda yazdım, Ekleme yapmak gerekebilir 🙂 Herşeye rağmen, yüzüklerin efendisi üçlemesi harikaydı ve bitmesi beni gerçekten üzdü. Hep o koltukta öylece kalıp filmin sonsuza dek sürmesini mi bekliyoruz nedir? İnsanlar salonu boşaltıp filmin geyiğini yapmaya başladığında ben kalıp jeneriğin akışını seyrettim. Hem emek veren o insanların isimlerini bir kez de olsa görmek, hem de büyünün bozulmasını bir iki dakka da olsa geciktirmek için. Bir daha böyle birşeyle ne zaman karşılaşırız bilinmez ama gelenlerin kıymeti bilinse bari…