bildirgec.org

Kralın dönüşü

madkhan | 14 October 2009 19:02

öldü mü ölmedi mi tartışmaları süredursun popun kralının kaleminden çıkan son şarkı internette dinlemeye sunuldu. jackson deri dönüşünü temsil eden bir turnenin son hazırlıklarını yaparken vefat etmişti. bu turne için özel bir beste yapmıştı “this is it”.

26 ekim’de this is it çift cd olarak piyasaya sürülecek ve bundan iki gün sonrada turne hazırlıklarını anlatan bir film gösterime girecek.Michael Jackson “this is it” i dinlemek için:http://www.michaeljackson.com/tr/node/326415

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.

Kralın Dönüşü

| 20 December 2003 23:08

Sonunda Kralın Dönüşü ile ilgili yazımı yazmaya başlayabilirim.Efendim, daha önce de belirtmiş olduğum üzere, cuma günü 4:30’da Kadıköy-Süreyya’da filmi izlemek üzere sınıftan bi arkadaşla birlikte koltuklarımıza kurulduk. Saatin 4:30 olması itibariyle filmin başlamasını bekliyoruz ve önce reklamlar başlıyo… Tamam diyoruz bir iki reklam ve fragmandan sonra başlar film. Ama nerdeee… Adamlar yarım saat boyunca reklam ve fragman göstererek fenalıklar geçirmemize yardımcı oluyolar sağolsunlar. Bu arada özellikle bahsetmek istediğim bir şey varki, o da seyirciler…Genelini bizim gibi lise öğrencilerinin oluşturduğu bir topluluk. toplanmışlar gelmişler hadi yüzüklerin efendisi var izleyelim babında. Fakat bu kitle, yaşlarının da verdiği bir coşkunluktan olsa gerek, çıkan bütün reklamları ve fragmanları alkış-kıyamet şeklinde izlediler(kek reklamında, doğum gününü yalnız kutlayan kızın sevgilisini bir anda karşısında görmesine, araba reklamında yoldaki fıstık gibi hatunun şaftı kaymış bi adam olmasına, formula1 sürücüsünün normal yolda takılıp kalmasına, vb örnekler çoğaltılabilir) Ben film süresince de böyle mi olacak diye düşünürken, gayet ciddi bir abimiz kalkıp “kesin sesinizi, edebinizle oturup izleyin lan!” şeklinde bağırınca şakşakçıların büyük bir kısmı tırsarak bu eyleme son verdiler.Neise, en nihayetinde film başladı. (filmi henüz izlememiş olanlar bu paragrafı atlayabilirler) Gollum’un, daha doğrusu Smeagol’ın yüzüğü buluşunu/ele geçirişini anlatan sekansla başlayan filmi nefeslerimizi tutarak izlemeye başladık. Filmle ilgili yorumlarım burda başlıyor;Film genel itibariyle bakıldığında oldukça hoş, kitabı okumamış bir izleyici için gayet hoş, kafada soru işareti bırakacak, mantık hataları ya da senaryo boşlukları yok gibi gözüküyor. Ama kitabı okuyanlar için tabiiki, eleştirilecek bazı şeyler var.Bu filmde görüyorum ki, Peter Jackson kitapla senaryonun arasını bir hayli açmış. kitap uzun, olay çok, karakter çok, zaman kısa vs. Tamam onlar da haklı, bu kadar katmanlı ve büyük bir hikayeyi üç buçuk dört saate sığdırmak kolay değil, ama “ne gereği vardı?” dedirten anlar da yok değil. Örneğin, kılıcın 3.filmde dövülmesi ve Elrond tarafından bizzat Aragorn’a verilmesi. Veya neden Faramir ile Eowyn arasındaki yakınlaşma hiç sahnelenmemiş. Filmin sonunda Aragorn tahta çıktığında yanyana duruyorlar o kadar. Kitabı okumayanların bunu anladıklarından emin değilim. Sarumanın shire’daki faaliyetlerinin de filmde yer almayıp, dvdlerde yer alacak olması tamamen ticari bir kaygı gibi görünüyor.Bunların dışında shelob’la ilgili sahneler oldukça başarılıydı. Fakat ben Frodo’nun kitapta Sam’e git, eve dön falan dediğini hatırlamıyorum. bu kitapta varsa biri beni uyarsın 🙂 Sam ile Gül’ün hikayesinin atlanmamış olması güzel ama bence Aragorn ve Arwenin de sonu gösterilmeliydi.Aragorn ve Arwenden bahsetmişken, Elfler gri limanlara giderken Arwen’in Aragornu ve Oğlunu görmesi de ayrıca bir ilginç. Peter Jackson’ın Arwen’i hikayeye yedirmek istediği belli. Bu çok fazla eleştirilmiş olmasına rağmen bence yanlış değildi, ama bu sahne bana fazla gibi geldi.Filmi çok beğendim aslında. Ama kitapta okuduklarımızı görememek ister istemez konuşturuyor bizi.Frodo ile Gollum arasında geçen sekanslar çok etkileyiciydi ve hüküm dağında Frodo’nun yüzüğü atmaya gittiği an gerçekten müthiş. Sonra pelenor çayırı savaşı da beklentileri yeterince karşılıyor. Sam karakteri çok iyi yansıtılmış diye düşünüyorum. Sam’in hikayedeki yeri ve önemi çok net belirtilmiş ve Sean Astin’in oyunculuğu da diğerleri gibi takdire şayan.Özetle film bir baş yapıt olmaktan geri kalmıyor ama kitabın bazı inceliklerini kaçırdığı da gözümüzden kaçmıyor. Bence izleyen kimse pişman olmayacak.Ve tekrar seyircilere dönmek istiyorum. O nadide, film sever, sinema kültürünü yoğun biçimde içlerinde barındıran seyircilere… saolsunlar filmin ortalarına doğru çekingenliklerini yenip, yeniden başladılar kendilerini gaza getirmeye. Pelannor çayırı savaşında, Aragorn kral olurken, Sam Shelob’u haklarken, Arwen beyazlar içinde Aragorn’un karşısına dikilirken, Frodo huzur içinde yatağından uyanıp karşısında Gandalf’ı gördüğünde ve ardından sırayla; Merry Pippin, Gimli, Legolas, Aragorn ve en sonda da Sam geldiğinde -ve her seferinde alkışın şiddetini biraz daha arttırarak filmin büyüsünü bozmayı bir nebze de olsa başardılar.Günlüğü çok uzattığımın farkındayım, affola… Ama yazak o kadar çok şey var ki. Aklıma ilk gelenleri bir çırpıda yazdım, Ekleme yapmak gerekebilir 🙂 Herşeye rağmen, yüzüklerin efendisi üçlemesi harikaydı ve bitmesi beni gerçekten üzdü. Hep o koltukta öylece kalıp filmin sonsuza dek sürmesini mi bekliyoruz nedir? İnsanlar salonu boşaltıp filmin geyiğini yapmaya başladığında ben kalıp jeneriğin akışını seyrettim. Hem emek veren o insanların isimlerini bir kez de olsa görmek, hem de büyünün bozulmasını bir iki dakka da olsa geciktirmek için. Bir daha böyle birşeyle ne zaman karşılaşırız bilinmez ama gelenlerin kıymeti bilinse bari…

yorumlar

frannyglass | 28 December 2003 22:37

Yüzüklerin Efendisi’nin ilk bölümünü izledikten sonra sinemadan büyük bir keyifle çıkmıştım, hemen istemiştim yenisi, ikincisi gelsin de gideyim diye. İkincisinden sonra da üçüncüsünü beklemeye koyuldum. İlk ikisinde olduğu gibi gösterime girer girmez izledim Kralın Dönüşünü de. Ama bu kez filmden çıkarken, ilk başta sadece yüzüğün atılmasından sonraki bölümü gereğinden fazla uzun, hatta tümüyle gereksiz bulduğum için, o kadar memnun mesut ayrılmıyordum sinemadan. Bir kere, Frodo’nun yüzükten ayrılamaz olduğu sırada Sam’in onu itmesini isterdim, çünkü Sam’in dostluk ve sadakat duyguları ile “dünyayı kurtarma” sorumluluğu arasında bir ikilem yaşamasını tercih ederdim (hiç değilse o kadarını, yani itemeyebilirdi de razıydım. zavallı gollum’un da ölmesine gerek yoktu). Zaten yüzük düştükten ve dünya kurtulduktan sonra da çok saçma buldum hobbit kahramanlarımızın kurtulmalarını, hadi kurtuldular bari Frodo tek ve mutlak kahraman kendisiymiş gibi kutlamasaydı başarısını. Filmin asıl kahramanı Sam’di bana kalırsa. Kralımızın kraliçesiyle karşılaşma sahnesi çok kötüydü, ucuzdu bence. Son bölümde tek hoşuma giden hobbitlerin eve dönüşünü kimsenin kaale almayışı, normal seyirlerine hayatlarının devam etmesiydi köydekilerin. Filan falan… Sonradan filmde hatta üçlemenin tamamında beni rahatsız eden başka şeyler olduğunu fark ettim. Onları sizinle de paylaşayım istedim.1) Sam’in bir iççelişki, ikilem yaşamasını neden istedim diye sorduğumda kendime rahatımı kaçıran noktalardan ilkini deşifre ettim. Derken gerisi çorap söküğü gibi geldi peşisıra:Filmde (muhtemelen kitapta da; kitabı okumadım ama film kritiklerini okudum kitapla karşılaştırma yapan) herkes kaderini yaşar felsefesi var. Karakter derinliği de sıfır. Kimse gerçek bir vicdani ya da ahlaki seçim yapmak zorunda değil. Tek seçim yazgıyı kabul etmek gibi duruyor. Örneğin Argorn’un zorlu seçimler yapması gerektiğinde, ona öğütlenen ailesinin, soyunun yazgısını izlemesi.2) Orta Dünyanın, iyiler ve kötüler olarak ikiye ayrılmış olması da beni rahatsız eden ikinci bir nokta. Ne yapalım bu da böyle bir film, sevmem gerekmiyor deyip geçebilirdim tabi. Eğer bu iyiler ve kötüler olarak ikiye ayrılmış dünya tasviri, bizim bugün içinde yaşamakta olduğumuz dünyayı da politik nedenlerle ikiye ayırmaya çalışanların analojileri kullanılmamış olsaydı filmde. Bush’un sorduğu “bizden misiniz onlardan mı?” sorusunu yanıtı bugün ABD’de soyunuza sopunuza, tennizin rengine, etnik kimliğiniz ya da tabiyetinize göre cevaplanmak isteniyorsa, Yüzklerin Efendisinde de ırklara, fiziksel görünüşe göre kolayca ikiye ayrılan bir dünya var. Doğu Batı gibi. Kötülerin ten renkleri daha koyu, kötü kokuyorlar, daha basık suratlılar, bugün hakim güzellik anlayışına asla uymuyorlar, çirkinler yani, hatta bazıları türban takıyor, bazıları da hintliler gibi fillerin tepesinde savaşıyorlar3) İkide geldiğim noktadan üçe zıplamak kolay oldu: Bugünkü gibi savaşlar da devletler arasında değil yani düşman bir tür, soy ya da birey (Sauron=Osama Bin Ladin not: teşbihte hata olabilir)4) Düşmanların ya da kötülerin kötülük yapma gerekçesi de belli değil. Sauron’un mutlak iktidar istemesi dışında birşey bilmiyoruz. Ha bir de Orcların düşmanlarını yemek için duydukları büyük arzu var. Gerçi sağolsun yönetmenimiz/yazarımız Mordor’un çorak olduğunu, yiyeceğe ve daha verimli topraklara ihtiyaç duyduklarını da beilrtmiş, hakkını yemeyelim. (Bu da bana rusların şu bitmek tükenmek bilmeyen sıcak denizlere inme takıntısını anımsattı… Gerçi bugünlerde iyiler Rusları da aralarına almış, bizdensiniz demiş gibiler, kötülerin ise yoksul oldukları doğru, ama takıntıları da, şeriat devleti kurmak diyorlar, kaçın müslümanlar geliyor!!!!…..)5)İktidar takıntısı da rahatsız etti filmde beni. Önce iyiler iktidara karşı mücadele verir gibiydi ama Kralın dönüşüyle mutlak iktidar sahibi bir kral, bir imparatorluk doğmadı mı? Ama bu iyi iktidar di mi? Pardon ya.. İktidarın iyisi iktidar sizseniz olur diyollar, siz ne dersiniz?Sonuç:Tolkien bu üçlemeyi birinci dünya savaşını yaşamış biri olarak (bütün arkadaşlarım öldü o savaşta diyor) ikinci dünya savaşı sırasında yazdı (1936-1949 arasında). Gördüğü vahşet, yaşadığı korku, içinde belli ki kendini kaybolmuş hissettiği karmaşa kaos karşısında iyilerle kötülerin kolayca birbirinden ayrılabildiği, sonunda iyilerin kazandığı bir dünya yaratmak iyi gelmiş olmalı ona. belli ki tüm ingilizlere iyi gelmiş ki tüm zamanların en sevilen kitaplarından biri Britanya İmparatorluğunda.Filmin çekildiği döneme bakalım: 11 Eylül saldırıları, ardından Afganistan istilası ve nihayet Irak işgali. Yönetmen de kendini güvenilkte hissetmiş olmalı, filmin kırdığı rekorlara bakılırsa içinde yaşadığımız dünyayı her seferinde üç buçuk saatliğine de olsa üç kez bırakıp daha kolay anlaşılabilir, (hepimiz iyiyiz güzeliz ya) kötülerin kim olduğunu hemencecik anlayabildiğimiz ve onları bir güzel yendiğimiz orta dünyaya sığınmak bizlere de (milyonlarca izleyiciye) iyi gelmiş olmalı. Ama dikkat, biz (Türkiyedekiler) iyilerle kötüler arasındaki çizgideyiz, tam ortada ve maalesef hangi tarafta olduğumuza da yazar/yönetmen karar verecek. (deodoran da işe yaramaz boşuna aranmayın belki hep yaptığınız gibi soyunuzdan sopunuzdan vazgeçmeyi deneyebilirsiiz ama maalesef o da kader oluyo biliyonuz mu, kadere karşı konulmaz diyollar)Önemli not: Bu yazı bir film kritiği olma iddiası taşımıyor. Bu film neden çok sevildi sorusuna yanıt arıyor, ve bu soruya verdiği yanıtı tartışmaya açıyor.

^^JANSET^^ | 29 December 2003 00:44

çok güzel tespitlerde bulunmuşsun. açıkçası sam’in frodo’yu itmesi şeklinde bi son aklıma gelmemişti benim. o da güzel olurdu. ama bunun filmden ziyade kitaba yönelik bi alternatif olduğunu düşünüyorum çünkü neticede, bu bir kitabın filmi ve sonu zaten belliydi.
iktidar mücadelesi, iyi-kötü karşılaştırması hakkında, dediklerin doğru ama insanlar da zaten bi nebze olsun hayatın gerçeklerinden kurtulmak için bu büyülü dünyaya bırakıyolar kendini. gerçekte böyle bişeyin olmayacağını bilerek de olsa, en azından düşleyip, hayal ettiklerini izliyolar. ki sende belirtmişsin bunu.
matrix’de kahin derki “güç sahibi olan herkesin istediği şeyi; daha çok güç” merovingian’ın ne istediğini anlatırken. yani sauron da daha çok ve daha çok güç istiyor. ki bu da insan var olduğundan beri nefsinde var olan bişey.
aslında ben yüzüğün simgeselliğini sevmiştim hep. özellikle günümüz dünyasıyla bağdaştırabildiğim için. yüzük=para. taşlar yerine çok rahat oturdu. iyiler-kötüler, güç, hırs, intikam, mücadele vs, vs. ama kitaptaki kadar mutlu(?) bir son olamaz onu biliyorum 🙂
bi de, iyi kötü arasındaki ayrımcılıktan çok bu kadar ayrıntılı döşenmiş bi dünya bulmak cezbediyo insanı ve hayran bırakıyo.bence kitabın/filmin de asıl başarısı bu. yoksa iyi kötü mücadelesi, aşk üçgeni, büyük savaşlar görülmedik şeyler değil. ama işlenişi ve sunuluşu en bilindik şeyleri bile çekici hale getirebilir.(hikayeyi basite almıyorum yanlış anlaşılmasın sadece hikayenin tanıdık olduğundan bahsediyorum.)
özetle bu konu hakkında yüzlerce yorum yapılabilir ve neden sevilip/sevilmediği üstüne kitap bile döşenebilir ama güzel olan da, herkesi yorum yapmaya çekmesi ve düşüncelerin paylaşımını sağlaması değilmi?

şu an gelmiyo aklıma bişi…

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.