bildirgec.org

hamur abi hakkında tüm yazılar

Bir Sümüklü böcek; Güllü (5.bölüm)

buddhala | 03 February 2007 17:26

…1 …2 …3 …4
Güllü, Kahve Teyze’ nin dediği güzergahtan Hamur Abi’ nin yanına gelir. Ama olaylar bambaşka bir yön bulur.
-Naber, Hamur Abi?
-Sen kimsin be? Eyvah, ajanlar geldi!
-Ne ajanı abi?
-Ajan Simit!
-O kim abi?
-Sen seçilmiş çocuksun di mi? Tam düşündüğüm gibi. Ajan Simit beni bulursa valla kendi gibi bişi yapar.
-E, ben nolcam? Nazar boncuğu nolcak? Kahve Teyze gönderdi beni, bak onu söylemeyi unuttum.
-Adın ne senin?
-Güllü.
-Buraya gelirken hiç iki kediyi ardarda geçerken gördün mü?
-Abi, 110 ile geldim buraya. Görmedim kedi falan. Ama iki tane 129T gördüm ardarda olur mu?
-Kedi görmemen iyi ama Ajan Simit kılık değiştirmiş olabilir. Bana bundan sonra Ömür Abi diyeceksin.
-Öbür Abi?
-Ömür lan, dellendirme. Şimdi burda iki tane hap var. Biri beyaz, biri… gerçi o da beyaz yav. Hashüs, gel lan buraya karıştırdım hapları yine. Bunların hangisi kabartma, hangisi pakmaya. Ufff, hangisi gerçek, hangisi yalan?
-Abi, ben de bilmiyom. Boş ver at ikisini de mideye. Güzel kafa yapıyor. Ben denedim. Herşey uçmaya başladı. Tüm ışıklar kuyruklu yıldız olup aktı…
-Sıçtığımın denyosu. Lan, Güllü. Hap olayı yalan oldu oğlum. Sana hiç görünmezlik sağlayan bir pelerin veren oldu mu?
-Yok. Sadece Nazar boncuğu var elimizde, mutlu olmaya yetmez mi, mutlu olmaya yetmez mi? Bazı yalanlar güzel, bazı yalanlar…
-Lan sus, şimdi Teoman’ dan şarkı söylemenin sırası değil. Sıçtık olum. Az sonra Ajan Simit te gelir.
-O kim ya, anlatsana.
-Simit Sarayı’ nın sahibi. Beni ele geçirmek istiyor. Aslında Osmanlı Simit’ in, Simsimit’ in, Simit Köşk’ ünün, Simit Şatosu’ nun hepsinin sahibi. Beni ele geçirirse, kehanet gerçekleşmiş olacak ve dünyayı Kötü güçler ele geçirmiş olacak.
-Yahu, kafam karıştı. Bu Nazar boncuğunu da ele geçirirlerse Kötü güçler, dünyayı ele geçirecek.
-Evet, onu da biliyorum. İkimizin gideceği yol hemen hemen aynı. Ama sen Seçilmiş Sümüklü böcek olduğun için sen gideceksin. Bliyorsun, yeryüzüne gelen ilk Tüp Sümüklü Böcek sensin. Sen doğduğunda yıldızların, göğün konumu özel olarak bir hal aldı. O yüzden sen gideceksin Hüküm Dağı’ na. Ordan da Zion’ a aktarma yapacaksın. Ama Hüküm Dağı’ ndaki işini 1.5 saatte bitir. Yoksa aktarma yapamazsın. Zion’ a giden yolu ise, senin gibi Tüp olarak dünyaya gelen, Tüp Çokokrem söyleyecek. Onun adını, Hüküm Dağı’ na Nazar boncuğunu attıktan sonra üç kere söyle, ortaya çıkıverecektir.
-Böyle mi, Tüp Çokokrem, Tüp Çokokrem…
-Dur salak herif, şimdi ortaya çıkacak.
-Ben beğenmedim bu oyunu. Niye diğer Tüp bebekler üç defa adları söylenince ortaya çıkarken, ben yerlerde sürünüyorum?
-Bilmiyorum, sen Seçilmiş Sümüklü böceksin o yüzden. Şimdi boş ver onu. Zion’ a gidince Makinelere de ki: “Beni Hamur Abi gönderdi. Ajan Simit’ ten kurtulmamız lazım. Gelin güçlerimizi birleştirip voltranı oluşturalım.”
-Hani adın, Ömür Abi idi?
-Salak herif, Ömür Abi öldü.
-Vah vah, ne zaman?
-Allah’ ım. Yalancıktan öldü. Yani, Makinelere benim gerçek adımla seni gönderdiğimi söyle.
-Eeee, peki ya kabul etmezlerse?
-İşte o zaman da, bu kitaptan kehanetleri söylersin.
-Ne kitabı?
-Emine Beder ile Osmanlı Mutfağı!
-Ne alaka yahu. D&R da baktım, orda hep yemek tarifi vardı. Ne kehaneti bulunsun ki?
-Bilmiyorum işte. Kitapta öyle yazıyor.
-Allah için ver şu kitabı, ne yazıyor merak ettim!
-Al bak.
-“Ben bir kehanet kitabıyım!” , puhaha. Ömür Abi biri sizi keklemiş baboş. Bu yazıyı Emine Beder yazmamış ki! Ortalıkta dolaşan çocuklardan, çıraklardan biri yazmış.
-Lan debezek öyle konuşma. Herhalde Emine Beder yazamaz, çünkü o öldürüldü. 301′ den yargılanıyordu o da.
-301 ne yahu?
-Bir makine o da. Yemeklere hakaretten yargılacaktı. Bir mikrodalga fırını, ırkçıların gazına gelip öldürdü onu.
-Hııı, olaylar demek ordan başlıyor. Peki Nazar Boncuğu ne alaka?
-Fazla zamanımız yok. Bak uzaktan bir kalabalık geliyor. Ajan Simit’ in ordusu olabilir.
-Yok be abi. Yüzde yüz yine eylem vardır Taksim Meydanı’ nda, onun kalabalığıdır. Kahrolsun Bush falan, gördüm gelirken, lafta kalıyor hepsi gerçi ama. Zaten Rokoboklarda bir güzel dövüyor, joplarla.
-İşte bak sen söyledin, robotlar. Bunlar makinelerin ta kendisi. T28, T18, T1, P905, 3310, 7710, 2100 hepsi geliyor bak. Makinelerin saldırısına uğradık. Kaç git burdan. Al bu kitabı ve git. Ben mayamın son damlasına kadar dövüşüp sana zaman kazandıracağım.
-Evet abi haklısın. Dükkan vitrinlerinde de “Yeni modellerimiz gelecektir!” diye yazıyordu zaten nasıl anlamadım komplo olduğunu. Ben kaçıyorum abi. Ama nereye gideyim?
-Burdan 61B’ ye bin.
-Ama abi, o da makine.
-O zaman, peşinden takip et. Beyazıt’ a git. Ordan geçen birine Hüküm Dağı’ nı sor. Sana söyleyen olur.
-Herhangi biri mi?
-Hadi kaç, geldiler… (devam edecek)
Bu yazıda adı geçenlerin gerçekle alakası yoktur.
Bu yazıda da sanal uyku uygulaması vardır.

Bir Sümüklü böcek; Güllü (4.bölüm)

buddhala | 02 February 2007 20:11

…1 …2 …3
Güllü, uykusuz bir şekilde günlerce süründü. Kahve Teyze’ nin yanına varması için meşhur Kuzguncuk yokuşunu çıkması gerekiyordu. Yokuşu çıkarken, arada sırada tıslamalı sesler de duyup irkiliyor ve etrafına bakıp kimseyi göremeyince tekrar yola koyuluyordu. Bu sesler, Kahin’ in bahsettiği Gullum’ a ait olabilirdi. Pazar, sabah 4′ e doğru Kahve Teyze’ nin kapısına vardı. Kapıyı çaldı ve…
-Merhaba, Kahve Teyze.
-Merhaba, Güllü.
-Ama, adımı nerden biliyorsunuz?
-Ben bilirim yavrucuğum.
-Evet, doğru. Ben de salak gibi Kahin’ e gittim, gül gibi Kahve Teyzem dururken.
-Yavrucum, öyle deme. Onun da bir bildiği vardır. Nazar boncuğu nerde?
-Bak, onu da bildiniz. Kahin, sorudan ve felaketlerden başka birşey söylemedi. Nazar boncuğu mu? Şey, nazar boncuğu şey oldu.
-Yavrucum, yemiyeceğim sadece nerde olduğunu söyle.
-İşte burda.
-Anlıyorum, etkisi altına giriyorsun onun ama ben birşey yapmam sana. Şimdi gel gelelim bu nazar boncuğundan nasıl kurtulabiliriz?
-Evet, evet nasıl?
-Fal bakmamız lazım. Sana bol köpüklü, şekersiz Türk kahvesi yaptım. Yoldan geldin bayağıdır, sürünüyorsundur diye. Bir yorgunluğunu alalım senin.
-Valla, bilseydim en baştan buraya gelirdim Kahve Teyze.
-İç bakalım o zaman. Telvesini de içme ama buddhala gibi. Sonra niye benim fincanımda birşey çıkmadı dersen karışmam.
-Eheh, tamam.

-Çevirdin mi?
-Evet. Kahve Teyze, Kahin’ i nerden tanıyorsunuz?
-O çok uzun bir konu Güllü. Aramıza bir erkek girdi şimdilik bu kadarını söyleyeyim. O yüzden ikimiz farklı şekilde geleceği yorumluyor, yol gösteriyoruz. O, olabilecek kötülükleri söylüyor. Ben çözüme giden yolları söylüyorum.
-E, o zaman sen daha çok şey yapıyon! Onun, yaptığı bi bok olmadığı gibi, bildiği de bi halt yok. Felaket tellallığı sadece…
-Öyle, deme. Kötülüklerin nerde olduğunu bilemezsek, çözüme giden yolu da bilemeyiz.
-Neyse fal kurumuştur. Hadi bakalım, kurtaralım dünyayı.
-Evet, önce bir dilek tut.
-Tuttum.
-Nedir?
-Valla, onu da sen bileceksin!
-Lan, debezek kılıklı. İnsan tuttuğu dileği bilmez mi?
-Yahu, biliyorum da. Gelecekten haberdar olan sensin.
-Valla, senin gibi bir gerzekle, o nazar boncuğundan nasıl kurtulacağız bilmiyorum ama Hüküm Dağı’ na giden üç yol var burda. Bak, tam burda, birinci yol, ikinci ve üçüncü. Üç vakte kadar, üstünden büyük bir yük kalkacak Güllü. Bir de bak burda bir kuş var.
-Karesinek işte o. Anneeee.
-Annen, bir orospu. Burda ciddi birşey yapıyoz, kötü kadınları anma burda.
-Şşşşt, alo. Annem hakkında öyle konuşma, külahları değişiriz.
-Aaa, bak burda haber alıyorsun. Yeni bir kardeşin oluyor sanırım, anası belli, babası yüz elli değil ama bu. Masum, temiz bir kardeş.
-Allahım yav. Nazar boncuğundan haber versene artık!
-Ha, bak o tam burda. İki kişi onu senden almaya çalışıyor. Biri çok güvendiğin, ağzının içine baktığın biri. Diğeri de çok sakındığın biri.
-Eyvah, biri beni arkamdan mı bıçaklamaya çalışacak yani?
-Olabilir, tedbirli ol!
-Şimdi, fincanın dibine parmak bas bakayım.
-Ne parmağı yahu.
-Ah, unutmuşum.
-Şöyle yapsam olur mu?
-Olur, olur. Aaaa, ne güzel. Bak kısmetin var senin. Biriyle evlenceksin! Harbi diyorum. Bak bu kalp, bu da yüzük.
-Yüzük mü?
-Evleniyorsun, yavrucum. Düğününe çağrırsın beni di mi?
-Evet de. Nazar boncuğu nolcak, kurtulamayacak mıyım ondan?
-İstersen bana ver, ben götürüyüm onu.
-Hayır, olmaz.
-Ver onu diyorum sana.
-Hayır, ne yapıyorsun, Kahve Teyze!
-Ah, bilmiyorum. Sanırım testten geçiyorum. Nazar boncuğuna kendimi kaptırdım bir an.
-Güllü, al ve nazar boncuğunu git burdan. Bana birşeyler oluyor. Onun etkisini altına giriyorum.
-İyi de nereden gideyim? Nereye gideyim?
-Önce Kadıköy’ e in. Ordan 110 ile Taksim’ e geç.
-Vapurla geçsem olur mu? Hem aktarma ile geçmiş olurum.
-Yok, kitapta 110 ile geçmen gerektiği yazıyor.
-Ne kitabı ya?
-Emine Beder ile Osmanlı Mutfağı kitabı.
-Aaa, okumadım onu. Eee, sonra ne yapayım?
-Taksim’ de İstiklal’ e in. Orda ak sakallı bir adam çıkacak. Adı da, Hamur Abi. Beni Kahve Teyze gönderdi de, hemen sana verir.
-Çüşş, neyi?
-Pardon, hemen sana gösterir.
-Oha, neyini gösterecek?
-Sıçtırtma lan, sus iki dakka sümük kebabı. Hüküm Dağı’ na giden yolu gösterecek. Hadi, git hemen burdan. Yoksa seni Saray Tuz ile yahni yapacağım bak. Kontrol edemiyorum kendimi.
-Peki, Kahve Teyze. Fal için ağzına sağlık. Oğlunun sana selamı var bu arada.
-Hadi, defol artık. Tuzluk geliyor bak!