Geçenlerde, Haşmet Babaoğlu köşe yazısında, halen sinemalarda oynayan ‘Okuyucu ‘ filminden söz ediyordu.Bu film bir kitap uyarlamasıymış.Bernhard Schlink adlı bir yazarın ‘the reader’ adlı kitabından senaryolaştırılmış.Haşmet bu kitabı okumuş ve çok sevdiği bir kitapmış, filmi de en az kitabı kadar etkili olmuş, tavsiye ediyorum, filme gidin minvalinde bir yazı yazmıştı.
Kitaplar senaryolaştırılırken kendinden çok şey kaybeder. Ben bu yüzden sevmem okuduğum bir kitabın senaryolaşmasını.Birde ben mesela kahramanları, başka türlü hayalimde canlandırmışımdır da, ondan sonra o filmde kim oynamışsa hep o gelir aklıma.
Ama Haşmet gidin dedi, biz de gittik. Film hakikaten muhteşemdi özellikle kendisine bu filmdeki performansıyla Oscar kazandıran Kate Winslet çok çok iyiydi. Sinemadan çıktığımızda kocam bana midesine bir şey oturduğunu, bu filme nerden de geldiğimizi sordu. Hakikaten de, çok etkileyici bir konusu olan, bambaşka bir filmdi.
Ben bu gün sadece filmin başında yaşanan, 15 yaşındaki bir delikanlıyla, 40 yaşlarında ki bir kadının aşkını konu edeceğim. Biraz araştırdı, erkekler, genç birer delikanlıyken eğer böyle bir ilişki yaşamışlarsa ileride ki hayatlarında, bu ilişkiden sitayişle ve özlemle, derin duygularla bahsediyorlar. Benim eski bir arkadaşım var mesela, 19 yaşındayken 29 yaşında ki bir kadınla bir ilişki yaşamış. Ondan hala sevgiyle, özlemle ve o kadın onun gibi bir çömezi seçmiş olduğu için, birazda övünerek bahseder.