Güley Nine’nin evine ulaştıklarında Öğretmenler yorgunluktan bitkin durumdaydılar. Doğa kardan yorganını bütün yöreye örtmüş; hem de inanılmaz kalınlıkta, yolar ıssız, dağlar ürkütücü, ayaklarında edikler dört beş saattir yürümekten güçleri son noktasındaydı. Kalın zincire bağlanmış köpeğin boynundan tutan Yusuf buyur etti yolcuları. Daracık bir pencereden ışık alan odaya zor attılar kendilerini. Dışarının parlak kar ışığına alışık gözleri bir an hiç bir yerini seçemedi odanın. Neden sonra Güley nineyi seçebildiler, geldiklerinde hoş geldiniz çocuklar demişti Kürtçe, torunu Yusuf çevirdi, “hoş bulduk anne” dediler. Yusuf koşuşturdu, ediklerini çıkarmalarına yardım etti, sıcak su getirdi, ellerini yüzlerini bir güzel yıkayıp rahatladılar. Kuru yavan, ellerinden ne gelirse ağırladılar torunuyla Güley Nine. Sıcak çay bütün yorgunluklarını silip götürdü.

Güneş dağların ardından kaybolmak üzere, davrandılar yola, bir an önce karşı yakaya geçip evlerinde rahatlamak için. Kimseye yük olmak istemediler, yoksa rahatlarına diyecek yoktu. Köy dağınıktı, en kalabalık yer okulun bulunduğu bölümdü, Kenger Alanı. On beş dakikalık bir yolları daha vardı ama Göksu yol verirse…