Annem arkamdan sesleniyor; “kahvaltı yapmadın yine!”. Evet kahvaltı yapmadım. Okula gitmeliyim biran önce bizim kızları bulup her şeyi bir solukla anlatmalıyım. Bahçeden koşar adımlarla çıkıyorum. Gözüm onun penceresini şöyle bir yalayıp geçiyor. Dün ne yaptım ben? Yine ikilem içindeyim. Okula doğru hızlı adımlarla yöneliyorum. Bahçede tanıdık yüzler arasında bizimkileri arıyorum. Emel orada işte! Diğerleri gelince mi anlatsam yoksa hemen çıtlatsam mı dün olanları? En iyisi beklemek. Biraz da gizemli bir ifadem olmalı. Günaydınlaşıyoruz Emel’le. Ne haber, ne yaptın, nasılsın faslı. Yüzünden düşen bin parça. “Ne oldu bir sorun mu var?” diye soruyorum “yok” deyip geçiştiriyor. Umur etmiyorum. Benim hikayem daha orijinal. Diğer kızlar geliyor. Fatma ve Nursel arka sıradan dürtüklüyorlar hafta sonu çalıştın mı diye. “Ya evet bir çalıştım ki sormayın” diyorum. Offf… Sabrım kalmadı, hoca sınıfa gelmeden iki satır olsun konuşmalıyım. Anlatacaklarım yarım kalırsa daha iyi olur, acayip merak ederler…
sarı ay-lorienn
Arkamı dönüp Emel, Fatma ve Nursel üçlüsünün dikkatini üzerime topluyorum. Cilveli cilveli “dün ne oldu biliyor musunuz?” diyorum. Bir anda olağan dışı bir durum olduğunu çakıyorlar, üçü birden neredeyse üzerime abanıyorlar. Makineli tüfek gibi takır takır anlatmaya başlıyorum. Daha işaretleşme faslını anlatıyorum ki hoca içeri giriyor. Son cümlemi Emel’e fısıldayarak tamamlıyorum. O çok şanslı, yanımda oturuyor çünkü. Arada “e hadi anlat kızım sonra?” diye soruyor. Arkadaki ikili sıkıntılı, meraklı kıpırdanıp duruyorlar. Hoca ikaz ediyor. Teneffüse kadar sabredilecek başka yolu yok….
Dersi dinlemediğimi fark ediyorum. Sıranın üzerine “Yüksel” yazmışım hiç fark etmeden. Kalemle harflerin üzerinden geçip duruyoum. Daha da özenli yapmalıyım bu işi. Kalp çizsem mi? Olmaz! Ne öyle hemen aşk meşk. Hem ben ondan ürktüm. Yaşı büyük benden. Tipimde değil üstelik. Ağır oturaklı biri. Niye anlattım ki kızlara? Şimdi işin gücün yoksa hep ondan bahset dur. Kaşındın sen kızım kaşındın!
Teneffüste hem bizim ekip hem de diğer kızlardan birkaç kişi çevremi sarıyor. Anlatıyorum bire bin katmadan. Sadece ondan çok hoşlandığımı söyleyerek abartıyorum. Ders yine ağır geçiyor. İkinci teneffüs kızlar nedendir bilinmez birden ortadan kayboluyorlar. Kıskandılar mı acaba? Kendi kendime gülüyorum. Niye kıskansınlar canım diye iç geçiriyorum. Sınıfta birkaç kişi bir de ben… Sırama dirseklerimi koyup, başımı ellerimin arasına alıyorum. Yazdığım isme bakıyorum…
Uzun uzun bakıyorum.
Başımı kaldırıyorum birden, kapıya doğru kayıyor gözlerim. Necmi kapıda bana bakıyor. Bahtışen’i soruyor. Göçmen güzeli sarışın kız Bahtışen… Bir anda ona bağırmak geliyor içimden. Hani sen benim için geliyordun sınıfa? Hani bana seni seviyorum diye bakıyordu gözlerin? Yanlış mı anlamışım seni ben? Nereden çıktı bu Bahtışen? Bakışlarım soruyor ona bütün bu soruları dilim sorabilir mi? Anlamıyor tabii. “Görmedim, bilmiyorum” diyerek başımı pencereye doğru hızla çeviriyorum. Gitti galiba? Yoksa hala orada durup bana mı bakıyor? Kapıya doğru yavaşça bakıyorum. Yok! Gitmiş…
“Evet git, git ve bir daha görünme! Sana çok kızgınım! Benimle oynadın! Ümitlendirdin”… Bahtışen… Onun bahtı şen benimki kara… İçim burkuluyor. Ağlamak istiyorum. Gözlerime yaşlar bir anda birikiyor. Yine sıraya yazdığım isime takılıyorum. Ben yapacağımı bilirim Necmi efendi… Ben bilirim…