bildirgec.org

çocukluk hatırası hakkında tüm yazılar

Tempra ‘Bir Efsane’

Jafar | 21 February 2010 17:21

90’lı yılların başlarıydı Tempra’nın hayatımıza girişi. Daha dün gibi hatırlıyorum o Tempra’lı ama Tempra’sız yılları.Peki ama neydi bu Tempra? İtalyan firması Fiat’ın 1990-1999 yılları arasında ürettiği, başka ülkeleri bilmem ama Türkiyede o dönemlerde efsane olmuş bir otomobildi…Benim için otomobilinde ötesindeydi. Caddelerimizde görmeye alışkın olduğumuz; toros’lar,brodway’ler ve tofaşın kuş serisi arabalarından sonra bir devrim niteliğindeydi Tempralar.Bir çok çeşidi vardı bu otomobilin(S, SX, SX A…) .O dönemlerde bu otomobile ait özellikleri tam olarak bilmesemde şu bir gerçektir ki otomatik camlarını unutmam imkansızdı. Bu otomobilin düşünü kurduğum zamanlar da küçümsenmeyecek kadar fazlaydı.

Birde döneme damgasını vurmuş sloganları ağızdan ağıza dolaşmış, babasının kızına direksiyonu serçe parmağıyla bile çevirebileceğini söylediği bir de reklam filmi (Babam Öyle Diyo) vardı bu efsane otomobilin. Ne zaman televizyonda o meşhur reklamı izlesem, heyecan içinde babamın yanına koşarak biz neden almıyoruz? derdim. Babamın çok paramız olduğunda alacağız cevabından sonra umutsuzluğa kapılır, ama kendimi alacağımız hissine kaptırmaya çalışırdım…Her akşam kardeşimle Tempra’ları olan okul arkadışımızın muhabbetini eder, ona imrenirdik…

Ve yıllar geçti daha sonraları çok daha iyi arabalar aldık belki ama hiç bir zaman Tempra alamadık…Ve hala içimde tatlı bir uktedir…Naçizane sizlerle paylaşmak istedim bu efsaneyi…

Clementine

mansonilized | 24 May 2007 09:35

80li yılların çocukları mutlaka hatırlayacaktır.O zamanlar çok fazla alternatif yoktu ve ne bulursak onu izlerdik.80 kuşağının az biraz sorunlu olmasının temel nedenini üşenmedik aradık bulduk.İşte günah keçisi!Villacoublay köyü şirin bir fransız kasabasıdır.Clementine ve savaş pilotu olan babası Alex bu köyde yaşayan insanlardır.Herkes mutludur.Hayat güzeldir; laylaydır hatta loyloydur.Bir gün köye bir sirk gelir.Çalıştırıcısının adı Molache’dır.Bu Molache denyosu hayvanata işkence etmektedir ve Clementine adlı işgüzar yavrucak bir Ayşecik moduyla sirki birbirine katar.Ama bilmediği bir gerçek vardır ki Clementine’nin başını yer.Molache aslında Malmotte adlı ifritin adamıdır.Malmotte sinirlenir pek bir alevlenir ki bünye buna çok müsaittir zira kendisi ateşten imal edilmiştir.Clementine babasının uçağına biner ve Malmotte uçağın düşmesini sağlar.Clementine uyandığında Malmotte’nin mağarasındadır ve Hemera adlı kişilik bunalımı yaşayan az biraz anime kızı az biraz çarıklı şalvarlı doğu gülü formatındaki peri tarafından kurtarılır.Hemera Clementine’ye ona geziler yaptıracağına dair söz verir.Clementine uyandığında bir hastane yatağında ayvayı yemiş vaziyette yatmaktadır nitekim sakatlanmıştır ve onu iyileştirebilecek sağlık ordusunun yılmaz neferi olan doktor Malmotte’nin adamları tarafından 4 kolluyla uzun bir gezintiye çıkarılmıştır.İşte macera bundan sonra başlar Clementine gündüzleri sakat bir kızdır geceleri de Hemera’nın mavi balonu ile dünyayı gezer.Malmotte’nin adamları onları takip eder asla yakalayamaz.Malmotte ne akla hizmetse başarısız ajanlarını önce böceğe çevirir sonra ateşe atar her bölümün sonunda.Yakacaksın madem neden böceğe çeviriyorsun böcek yaptın madem bırak öyle yaşasın işkence çeksin.Ben o kısmına vakıf olamadım.Gelelim yan karakterlere.Bir garip kedisi vardır bu kızcağızın Felix adında.Kafasında pervaneli bir şapkası ve iğrenç yeşil gözleri vardır.Sürekli uçuşur Clementine’nin etrafında.Yanlış değilsem ki bu kısmı uyduruyor da olabilirim bunun devamlı kafasını ütüleyen bir piresi vardır kulağının etrafında.Bir de garson(uşak mı desek) vardır.Yemek saati olduğunda bunlar Fizan’da da olsa elindeki tepsiyle yanlarında biter.Bir de değişik bölümlere ünlüler konuk olur Oliver Twist,Pinokyo,Hansel ve Gretel,Peter Pan…Psikolojik,felsefik yönleri vardır.Çok severdim.Korkar mıydım hatırlamıyorum ama hiç kaçırmazdım.

burada Bruno Hucez’le söyleşi var(yapımcı)

90’lara Bir Bakış: BMX Vs. Kontra :)

admin | 31 March 2007 16:02

80’lerde doğan her çocuk, 90’ların başlarında bir nevi efsane bir rekabete (genelde psikolojik) tanıklık etmişlerdir, yahut bizzat aktörleri olmuşlardır : bemeks vs. kontra..

bir bmx sahibi olarak oldukça objektif yazmaya çalışacağım.

bisikletimi çok seviyordum, süper bir bisikletti, allah bisikleti olmayanları sevmez.

cıvımayalım ya. neyse.

efendim, önce gelin bmx lere bir göz atalım. bunlar dolma (ve renkli) tekerlekleri, sağlam gidon ve gövde yapıları, rahat ve güvenli bir sürüş sağlamaları (breh breh..) ve herşeyden önemlisi söylemesi inanılmaz tatmin edici (oh yeah!) isimleri ile dönemin bir nevi karizma timsali bisikletleriydi. “bisikletin var mı?” sorusuna verilen evet cevabının ardından “ne marka?” sorusunun beklenip, ve o beklenen soru gelince de kafayı şöyle bir kaldırıp, “ölürse ölsün” diyen ivan drago misali “bemeks!” demenin verdiği hazzı çok az şey verirdi netekim.. (abarttım mı ne..)

Hikayeden

| 02 March 2007 01:10

Sait Faik’in Öyle bir Hikaye’sini “dinlediğim” zaman, çocuk aklımla bir kurmaca yazmanın ne kadar zor olduğunu düşünmüştüm. Büyüdükten sonra bunun zor mor değil, basbayağı imkansız olduğunu idrak ettim. Bambaşka bir durumdu.

Hele bu hikayenin girişi… Alman, İtalyan, İspanyol, Amerikan, Japon, Arap, Çin ve Hint edebiyatı hariç biraz bilirim. Ve bu mükemmellikte bir hikaye girişi görmedim:

“Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki… Şoförün biri, ‘Atikali, Atikali’ diye bağırdı. Gider miyim Atikali’ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında, kırmızı, sarı, yeşil türlü ışıklar görerek, bir renk dalgası içinde Atikali’ye vardık.”