Karlı dağların eteklerinde yaşayan bir adam sevdim ben. Çağlayan bakışlı. Serin duruşlu. Yemyeşil ovaların, bereketli toprakların üzerinde yalnız yürürken görürdüm onu sıklıkla. Uzaktan bakardı bana. Hayalime dalardı. Ben rüzgarda dalgalanan saçlarımın arasından fark ederdim bakışlarını. O bunu bilmezdi.

Bir gün gelip tuttu elimden, bırakmadı. Dudağımın kenarına bıraktığı öpücükle uyandım. Bayılıp kaldığımda, hep kollarında ayıldım. Güvendim. O yanımdayken hiçbir şey eskisinden daha kötü olmayacakmış gibi gelirdi. Ara sıra sıkardı elimi istemsiz. Sebebinin aklından geçirdiklerinde olduğunu bilir, ses etmezdim. İçtiği sigaranın dumanı dağılırken havaya, içinden geçenleri okumaya çalışır, yüzünü gözlerimle süzerdim. Biz en çok yağmurda yürümeyi severdik onunla. Mesafelerin kısaldığını hissederdim yanında. Bakışlarında bazen bir kıvılcım, bir mahşer: Sonum olsun isterdim. Onda mizanım çekilsin… “Ne varsa çekeceğim, ondan gelecek olanla raptolunayım” derdim.