bildirgec.org

ankara hakkında tüm yazılar

Tam bir ÇarkıFELEK !

Ertugrul1986 | 06 January 2009 10:58

Hiç düşünen olmuşmudur gerçekten merak ediyorum. Evet Mehmet Ali Erbil’in sunduğu Çarkıfelek’ten bahsediyorum. Kimsenin elimde bariz bir kanıt yok ama göz var be birader… Sen bilmem ne iline bağlanıyorsun Araba, 100 TL vs. veriyorsun. Toplasan 10 dk sürüyor. Peki programın başından beri orada olan 3 yarışmacı? Hadi 3 yarışmacıyı geç. Kim kazanırsa deriz olur biter. Ya finalist? Bir dikkat edin lütfen Finalist ile bilmem ne ilinde bağlanılan kişiye sorulan sorular aynı mı ? Soruyu bırak kazanılanlar aynımı? Peki biraz daha çevireyim çarkı, feleğe gelelim biz. 15-20 tane renkli zarf var. Önce zarflar seçiliyor, sonra sorular soruluyor. Yani anlayacağınız sorular zarfa göre soruluyor. Zarfta araba filan varsa finalist yandı. Kazık bir soru patlıyor hemen ardından.Sonrası ? Sonrası ”Ayy ayy maalesef eğer bilseydin 18 senin olacaktı. Bakalım 18 de kaybettin..Araba !”… Sıkıyorsa şunu yapsınlar bizde görelim. Zarfların hepsi aynı renk ve numarasız ve sorular önce sorulursun… O zaman n olur söyliyeyim oradaı ki hakkı ile kazanır… Hep kazık sorulursa zaten kimse başvurmaz diye düşünüyorum. Peki birde şunu soralım canlı yayınla bağlanılana neden hemen araba veriyor ? Sizce bu hak mı ? Peki neden canlı yayındakine ? Bunu programın sonunda anlayabilirsiniz az çok. ”Yarın Ankara’dayız, Mersin’deyiz” vs… Anlayacağınız oranın halkı ile alakalı. Halk ertesi gün acaba bize gelirler mi diyerek ekran başında kilitli kalması… Yalnız şunu söylemeliyim ki gidilen yer önceden belirleniyor. M.Ali Erbil zaten ağzı ile söylüyor.Süpriz filan yok. Bu yazdıklarımı bilmeyen yoktur ama ben yinede yazmak istedim.

Kaybolan Değerlerimiz, Birer Birer İniyor Sahneden…

| 05 January 2009 10:20

Tüketim toplumu olduk. Tarihte işlenmiş eski değerlerimizin yerine, yeni teknoloji yöntemlerini tercih eder olduk. Öyle bir zaman dilimini yaşıyoruz ki, teknoloji başımızı döndürüyor. Geleneksel yöntemlerle yapılan sanat ve zanaatlara taleplerimiz giderek azalıyor. Bir zamanlar, göz nuru ve alın teri ile harmanlanmış mesleklerimiz ve dünden gelebilmiş zanaatçılarımız vardı; cam, çini, taş, ahşap oymacılığı, telkârî işçiliği, kutnu bezi dokumacılığı ve diğer dokumalar gibi zanaatları yaşatan ustalar ise bugün giderek çekiliyor sahneden…

TAŞA HAYAT VERENLER(Taş İşçiliği): Bir zamanlar, taşa ruh kazandıran, taşı bir dantel gibi işleyen ustalarımız vardı. Zanaatçılar, blok şeklindeki taşları, özel yontma işlemleriyle el emeği, göz nuru ile bezer ve bir eser ortaya çıkarırdı; çeşmeler, şömineler, aynalar, masalar, dış cephe kaplamaları(oymalı sütunlar, nişler, kapı ve pencere söveleri, tavan süslemeleri vs…) ve diğer ürünler…
Günümüzde, tarihin derinliklerinde kaybolan taş ustalarının, ellerinin kıvrımlarını ve alın terlerini, Mimar Sinan imzalı bir caminin duvarlarında ya da başka tarihi yapının içinde hissederiz. Türkiye’nin belli bölgelerinde, özellikle İç Anadolu ve Ege Bölgelerinde az sayıda bu zanaata ve zanaatçılara rastlamak mümkündür.

ÇİNİCİLİK: Çinicilik dendiğinde İznik Çiniciliği akla gelir. İznik çiniciliği, 16.yy’ da en parlak ve en görkemli dönemini yaşamıştır. Bugün ise İznik’te bu geleneğe gönül vermiş az sayıdaki ustalarla, çinicilik devam ettirilmeye çalışılıyor. Atölyelerinde, geleneksel tekniklerle ve butik çalışan çini ustaları, kullandıkları turkuvaz, firuze, yeşil, sarı ve kahve renkleri içeren sırlarla imzalı işler çıkarıyorlar.