genç kız endişeliydi ve bu tüm genç kızların genel tutumuydu hayata dair. aklında bir takım yıldızı ve yeni bir samanyolu vardı. ardıç kuşlarını ve kelaynakları düşündü bir an. ve az sonra ölebilirim paranoyasını atlatıverdi. yazar o sırada abuk sabuk bir roman konusu arıyordu kendisine. yazar aslında bir yazar bile değildi. zaten biraz alkollüydü ve sadece parmakları tuşlara basıyordu hepsi bu.

genç kız, bir çok genç kız gibi aşıktı, evet ama bu bir aşk romanı değildi. aslında bu bir roman da değildi. konu sıkıntısı üzerine yazılabilecek boktan bir hikayeydi.. yazar ismini vermek istemeyen bir travestiydi aslında ve biraz alkollüydü. bu yüzden olsa gerek gerçekten genç kız olmadığı için genç bir kızdan intikam almak için kendine söz vermişti. ama nasıl olacaktı bu?

en iyisi yazmak, dedi ve yazmaya başladı.. mekan sote bir bardı ve genç kız hala endişeliydi. bir taraftan sulu birasını içiyor, bir taraftan da olası bir beyaz atlı prens bekliyordu. ve ince ince bakınırken etrafına onu gördü; her ne kadar atı olmasa da bir prens olabilirdi! çok geçmeden genç adam da kızı fark etti. gözler birbirine kitlitlendi ve delikanlı gaza gelip kızın yanına yaklaştı.

bu sıradan bir hikaye değildi. evet, çok garip hikayeydi bu ve bu garipliklerden ötürü diyaloglar da bir tuhaftı. bu durumda hikayenin geri kalanını dinlemek için olay yerindeki kahramanlarımıza bağlanmamız gerekli..

genç adam genç be bir o kadar da endişeli olan kızın yanına gider..