beklemek, beklerken hiç bi şey yapamamak zor zanaat imiş vesselam..
ilk anları yaşıyosunuz önce yeniden.önce cok seri şekilde dibe vuruyosunuz, kafanızın üstüne.. sonra düştüğünüz yüksekliğin 4/5’i yüksekliğe kadar sekip, tekrar kafa üstü çakılıyosunuz.. insanları suçluyosunuz, tüm suç sizde de olsa, karsı da olsa.. hiç bi şey anlamasanız da hiç tanımadığınız insanları bile suçlayabiliyosunuz. canınızın yanmasını bu şekilde hafifletiyosunuz belki, belki daha fazla parmak basıyosunuz yaranızın derinliklerine. hayatınız anlamsızlaşıyo an an. unutmak isteseniz de unutamıyosunuz. unutacak diye korkuyosunuz sonrasında. dayanamıyosunuz.en sacma sarkilari dinlerken garip bi cümle cıkartabiliyosunuz aradan, onunla iken onu düşünüp dinlediğiniz tüm şarkılar playlistten cıkıyo ki yaranızı deşmesin.. zamanla tekrar yerlerini aldıklarında dinlemeye başladığınızda yeniden yaşanmış güzel şeylerin olması hiç bi şey yaşanmamış olmasından daha iiymiş lan diyerek kendinizi avutmaya calışıyosunuz.zaman geçiyo.. beklemeye devam ediyosunuz. bazı anlarda dokunsalar ağlayacak gibi olsanız da sürekli iyi giden şeyleri dışa vurunca yine eski halinize dönmüş görüntüsü veriyosunuz, içinizde ne olursa olsun dışarıya böyle görünmek en temizi.acı cekmeyi öğreniyosunuz.. icten icten nasıl acı cekilir. nasıl özlenilir bi insan öğreniyosunuz.. sevmeyi öğreten kişi tarafından sevmenin bazen cok kötü bi şey olduğu öğretiliyo size. insanları sevemiyosunuz yine.bekliyosunuz. her gün bekliyosunuz, hiç gelmese geceleri geliyo. özlem gideriyosunuz.sabah kalktığınızda üzülüyosunuz yine, yine özlüyosunuz. ve yeniden yolunda gidenlerle avunmaya calısıyonuz, en azından o gün yasıyosunuz ve 2niz de yasıyorken %0,1 de olsa ihtimalin olduğunu biliyosunuz, öyle bilmek istiyosunuz..kendi yasadıklarınız yüzünden kimsenin canının sıkılmasını istemiyosunuz.. kendiniz ile daha fazla konusmaya baslıyosunuz. her konusmada adı geciyo..aramamak, rahatsız etmemek icin sıkıldığınız zaman konusmak yerine sayfalar dolusu yazı yazıyosunuz. kimsenin bilmemesini istediğiniz düşünceleriniz kağıda dökülüyo. kağıtları toparlayıp yırtıyosunuz.her yerde arıyosunuz onu, her an efkar basabiliyo, her an iciniz kan ağlayabiliyo. sevdiğiniz kişinin güzelliklerini her köşeden cıkarmaya calısıyosunuz, sevdiğiniz kişideki gibi durmuyo hiçbirisi, yakıştıramıyosunuz..güçsüz biri olmadığınızı zannederken zayıf köşenizi çok derinden yakalamış bulunuyosunuz.. anılar etrafa yayılınca o derinliklerde mengene cevriliyomus gibi oluyo.yine de bekliyosunuz.. unutmanız, aşkı-sevmeyi öğrenmenizden cok daha fazla zaman alıyo, unuttum desenizde içinizde bi yerde kendinizle yaşayacağınızı biliyosunuz.veya ben öyle zannediyorum