Ankara’ya yaz gelmedi, ısıtmıyor bu güneş bu sene derken, güneşin tepemize dikilmesi sonucu anladık “hanyayı, konyayı”… Keneydi, arsenikti derken şimdi de cayır cayır yanma riski ile karşı karşıyayız.. Niye çünkü sigara içmek için sokaklarda dolanmaktan kunta kinteye döneceğiz yakında… Bu insanoğlu böyledir işte hiç bir şeyden memnun olmaz.. Ankara’nın yüksek bir bölgesinde görev yapmakta olduğumdam esintinin hiç kesilmemesi nedeniyle geçen haftaya kadar üşürken şimdi yanıyoruz..

Sigara içmek için dışarı çıkmanın bir avantajı oldu aslında bize, hem görüşmüş oluyoruz, hem çok iyi geyikler çıkıyor ortaya…Bu sabah ki geyiğimiz şuydu ; Bir arkadaşım Göksu Parkındaki suyun bunca su sıkıntısı tantanasına rağmen hiç eksilmediğini sürekli aynı seviyede kaldığını söyledi.. Hiç mi buharlaşmıyordu bu su? Gökçek bizim temiz suları bu göle mi veriyor yoksa dedi.. Bir diğeri Gökçek’in “Ankara’nın iklimini ılıman yaptım” diye hava attığından bahsetti derken, konu artık ilimizde tropikal bitkilerin yetiştiğini, hatta bir semtimizde papağanlara rastlandığını söyledi.. Yakında tropikalleşmeyip, temelde çölleştiğimizi anlayacak olan bu tropik iklim canlıları bizi terkettiğinde ise, arabaları bi kenara bırakıp develerle sokaklarda dolaşacağımız kanaatine vardık hep beraber.. Ama tabi deve boku düşürmenin cezası olacağından, develerimizin arkasına koca bir torba asmamız gerekecek ve iniş binişlerde düşmemek için bayaa sıkı tutunmamız.. Zira sigara yasağı ile yere sigara ve sigara paketi atmak yasak iken diğer her türlü çöpü sallamak serbest.. Ama millet develere yönelince de muhtemelen deve boku düşürmek de yasak olacak memlekette.. Arkasından da develere mahsus bir hastalık çıkacak ki, kendimizi asla güvende hissetmeyelim.. Hatta böyle diken üstünde yaşamaktan hepimiz “deve dikeni” olacağız tahminen.. Tamam bir çiçek olduğunu biliyorum ama hastalık adına daha çok benzediğini kabul edin efendim siz de..