Saat 01:41, yazı yazma editörünü tam olarak altı dakika önce açmışım. Winamp şarkı listeme arşivimde olan tüm grupların sadece akustik performanslarını ekledim. Akustik performanslar beni rahatlatıyor.Kafamda bir tilki, ağzımda sigara, pencereden dışarıya bakıyorum; birileri geçse de selamlaşsak, muhabbet etsek biraz diye. Zihnimin en ücra köşesinde barındırdığım eski, değerli kayıtlarımı gözden geçirmeye karar verdim ama arşivin şifresi bir türlü aklıma gelmiyor. Ne olur ne olmaz diye bir yere kaydetmiş olmam lazımdı o şifreyi ama nerde bilmiyorum ki. Fon müziği olarak kullandığım akustik performanslar şifreyi bulmamı zorlaştırıyorlar ama bir türlü kapatamıyorum Winamp’ı. Müzik bazen beni dibe çekiyor ama öyle bağlıyım ki ona, sanki bu bir çeşit derinlik sarhoşluğu. Bağlanmamam gerekirken, engel olamıyorum.Tekrar pencereden dışarı baktım. Yine kimseler yok. Hemen yan evde bir kız var. Belki o da sıkılmıştır, balkona hava almak amacıyla çıkar diye onların balkonuna doğru baktım. Yok… Herkes huzurlu bir şekilde uyuyor sanırım, ben hariç. Tam da zamanında yetişti Aylin Aslım: “Kaç gündür evdeyim, kimseleri görmedim.” diyor. Sanki bana dert yanıyormuş gibi bir hali var. Yoksa gizli gizli ben mi ona dert yanıyorum diye bir düşünce sardı zihnimi. “Acaba konuşsam beni duyar mı?” diye düşünmeden de edemiyorum.”Yarının bugünden bir farkı olacak mı acaba?” diye düşünmeye başladım birden. Aklımda biri var aslında. Muhtemelen onun her günü bir roman gibi. Yoksa abartıyor muyum? Olabilir..
İşte buna can sıkıntısı deniyor. Daha doğrusu ben böyle tanımlıyorum. Bir gün bir arkadaşımla sokakata yürüyorduk. Karanlık bir sokaktı ve bir kız hakkında bana dert yanıyordu kendisi. Birden bire etrafına baktı ve şunu söyledi: