Eski Ahit, Yaratılış, 48:17-19

“Yusuf, babasının sağ elini Efrayim’in başına koyduğunu görünce, bundan hoşlanmadı. Babasının elini Efrayim’in başından kaldırıp Manaşşe’nin başına koymak istedi.

Ona, “Baba, öyle değil” dedi, “İlkin Manaşşe doğdu. Sağ elini onun başına koy.”

Ancak babası istemedi. “Biliyorum oğlum, biliyorum” dedi, “Manaşşe de büyük bir halk olacak. Ama küçük kardeşi daha büyük bir halk olacak ve onun soyundan birçok ulus doğacak.”

———-

Sigaramı ayağımın ucuyla sertçe ezerken gözüm ileriye doğru bakıyordu. Ondan hıncımı çıkarır gibiydim, bir hınç ise, tatmin gibi, hissetmiyorum. Bir mezartaşının önündeyim ve mezarlıklardan nefret ederim. Bu konuda birbiri ardına sıralanmış ve hepsi birbirinden çirkin onlarca yorum var, “İnsanlar mezarlıklardan hoşlanmazlar çünkü kendi ölümlerini düşünürler”, “İnsanlar mezarlıklardan hoşlanmazlar çünkü mezarlıklara bir gün kendilerinin de düşeceğini belirler.” Hepsi akılsız, hepsi ucuz, hepsi boş “bilgelikler”. Yalın gerçek orada duruyor, mezarlıklardan hoşlanmıyoruz çünkü mezarlıklara gitme sebeplerimiz mezarlarda yatıyor. Ve şimdi onun mezarının başında dururken, hiçbir hınç hissetmiyorum, ya da tatmin, durgun bir üzüntüsüzlük hali o kadar.