Bir küçük kar tanesiydi, bulutların arasında, özgürdü, her gün açıp kapattığı gözünün önünde serilip giden bir yaşamın içindeydi sadece… Nerede olduğunun, nasıl olduğunun önemi yoktu… Özgürlüğün, kar olup yağmanın ne olduğunu bilmeden yaşıyordu… Henüz düşmemişti toprağa, kokusunu bilmiyordu… Soğuk bir mevsimin parçasıydı, çimenlere düşmeyi düşünemezdi bile, görmemişti ki hiç, yaz nedir, sıcakta terlemek,baharda papatyalar arasına konmak nedir, anlayamazdı, düşleyemezdi bile… Yeryüzü onun için uzaktı, çok uzak, sadece bakıyordu, bakmanın anlamını düşünmeden seyrediyordu dünyayı… Koşuşturan insanlar, uçurtmasını savuran bir çocuk, evlerinin beyaz ışıkları içinde kararan yüzler… Hepsini yukarıdan izlemek hoşuna
gidiyordu.Dokunmadan yaşamak, seyretmek, onun için en güzeliydi… En çok sevdiği de, güneşin doğuşunu bulutların arkasından gülümseyerek, sıcaklığını hissetmeden ışıltısını görebilmekti… Ne kadar doğasına ters de olsa, güneşi seviyordu, ayrı bir aşktı onun için ışığında kaybolmak, kızıllığında kendini bulmak, kaybedeceğini bile bile güneşe karşı bir kumar oynamak istiyordu sanki…Bulutların arasında, milyonlarca kar tanesinden sadece biriydi, küçücüktü, aralarında kayboluyordu, kimse farketmemişti güzelliğini…Beyaz bir yüreği vardı, yüzüne yansıtmıştı rengini… Zaten başka renk de tanımamıştı, bir kendi beyaz saf rengi, bir de güneşin kırmızısı…

Soğuk bir kış günüydü, rüzgar titretiyordu bulutları, aşağıya baktı, sokaklarda insanlar üşüyordu, hepsi de bir an önce evine ya da sıcak bir ortama gitmek için acele ediyor, şapkaları , atkıları rüzgarda savruluyordu… Güneş saklanmıştı bir kara bulutun arkasına, baktı, baktı, göremedi… Soğuğu içinde hissetti, daha bir sertleşti yüreği…