Konservatuvarın ikinci yılı idi. O zamana kadar her gencin olduğu gibi benim de titrek mum ışığına benzeyen sevdalarım olmuştu tabiki. Ta ki, dikmen parkında onunla karşılaşıncaya kadar ömrümden ömür gideceğini anlıyacağım o süper güne kadar.. …Okul ortamında cacık olmuş ilişkiler gözümün önünden kaydı geçti; Tanrım ne saçmalaıklar yapmışım ne komik ilişkilerle vakit harcamışım…

Dikmen’de ikinci turu tamamlamıştımki, arkamdan birinin ” Anahtarınızı düşürdünüz” deyişiyle irkildiğimi hatırlıyorum… Karşımdaki adam pek yakışıklı deyildi; Orta boylu, kırlaşmış saçları, göz altlarındaki çizgileri ile tam bir düşünce ve felsefe adamını çağrıştırıyordu sanki…Bütün bu görüntüsü öyle bir ses tonu ve harika Türkçesiyle bütünleşmiştiki, adeta bir armoni idi…Kırbeş elli yaşlarında olduğunu tahmin ediyordum ve ben yirmikisindeydim henüz… Ailemin ilşkimizde karşı çıktığı tek nokta “din” farklığımızdı…Ama hiçbirşey benim umurumda değildi…