İnci Aral’ın “Ağda Zamanı” ile yola çıkmasının üzerinden tam otuz yıl geçti. Sonra “Kıran Resimleri”, “Uykusuzlar”, “Sevginin Eşsiz Kışı” derken seksenli yıllarda hep öyküyle var oldu, Aral. Doksanlı yıllardaysa hep romanlarla. Ödüllerinin arasına Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü de katan “Gölgede Kırk Derece”den yedi yıl sonra “Safran Sarı” ile karşımızda, yazar.Anlama bir şey katmayan, bir anlam bildirmeyen ama roman için gösterişli bir dili var Aral’ın. Gösterişli ama akmıyor. İletişim fakültelerinde okuyan son sınıf öğrencilerinin yazdığı senaryolar gibi betimlemelere, görsel detaylara boğuluyor kimi yerlerde. Yaşar Kemal’in onsayfalarca anlattığı Çukurova’yı, sarı sıcağı okumaya doyamayız ama Aral’ın üslubu ne yazık ki anlatımıyla bazı kısımlarda okuyucunun iştahını kesiyor.“Safran Sarı”nın öykü değil de roman olduğunu öğrenince, ihanete uğramış gibi hissettim kendimi. Özenli, somut karakterler, başarılı öykü evrenleri kurduğu “Ağda Zamanı”, “Kıran Resimleri” gibi çok nitelikli öykü kitaplarından tanıdığımız İnci Aral’ın her yeni romanı çıktığında aynı hisle donanıyorum. Ama “Safran Sarı”da durum farklı!Safran Sarı, romandan ziyade; öyküler cümbüşü, öyküler kesişmesi gibi aslında. Ayrıca Aral’ın edebi kariyerinde yeni bir yol ayrımında olduğunun göstergesi: Genç yaşta yükselmiş bir yatırım uzmanı, eski eser kaçakçısı bir kadın ve üniversite mezunu bir telekızın öyküleri “Safran Sarı”da kesişiyor.Son olarak “Ruhumu Öpmeyi Unuttun” adlı öykü kitabıyla kitabevlerindeki yerini alan Aral, bu kez “Safran Sarı” ile “Türk Edebiyatında ben de varım!” diyor…

Safran Sarı / İnci Aral / Mart 2007 / 311 sayfa / Merkez Kitapçılık