Bu kavanoz dipli dünya, binbir gölge oyunu oynanan parıltılı ve tantalı bir sahne. Para, pula, mala, makama,unvana aldanıp kanan oyuncularla dulu. Ne kadar zenginleşiyorsa, o kadar doyumsuz oluyorlar. Ne kadar yükselirse insanoğlu, daha bir aç oluyor yükselmeye. Fesat ve hasetle, kibirle, budalaca dünya malını kendilerine kıble yapıyorlar, bilerek yada bilmeyerek nesnelere kul oluyorlardı. Bu dünya da herkes birşey olmaya çalışırken, ben hiç kimse olmak istiyorum bazen. İnsanı ayakta tutan ben duygusu yerine, bir de hiç kimse olmamaya çalışsalar, belki de o nokta da mutluluğu yakalayacaklar. Evrende bir toz taneciğiz hepimiz. Ne kadar yükselirsek yükselelim, kendimizi küçük zannederiz. Oysa büyük alem, insanın kendisinde toplanmıştır. Bir tek nokta, en ince fırçanın ucuyla suya bırakılan minnacık bir nokta ve sonra umman-ı derya. Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytanı hep dışımızda ararız, korkunç bir mahluk gibi. İçimizde bir ses bize daha azıyla yetinme, daha fazlasını iste diye sesleniyorsa o ses, şeytanın sesidir. Başkalarıyla değil, sadece kendisiyle uğraşan insan Yaradan’ı tanır.