birrr, kapıyı çalarsam açma

Kımıldamaya bile cesaret edemiyordu. Nefesi, burnunun üzerine kadar çektiği yorganın altında bedenini daha da ısıtıyor, saçlarının terden ensesine yapıştığını hissediyordu. Yatağın ayak ucuna dikilmiş gözleri, az önce orada gördüğünü istem dışı tekrar görmeye çalışıyordu.

Benim dedem çiftçiydi. Gençken sabahları erkenden evden çıkar, 45 dakika kadar yürür, fındık bahçesine gidermiş. Akşam da havanın kararmasına yakın eve dönermiş. O sabah hava hafif soğuk, evden çıkarken anneannemin ördüğü hırkayı almış sırtına. Gündüz çıkarıp asmış fındık dalına, akşam eve dönerken de orada unutmuş. Yürürken soğuktan ürperince aklına gelmiş, hırkayı bahçede unuttuğu. Anneannem de nedense unuttu diye onu bir güzel paralamış. Üzülmüş dedem… Erkenden yatmış. Gece geç saatte, üzerinde bir baskıyla uyanmış. Konuşamamış. Bir güç kaldırmış onu yataktan, ayakları yere basmadan ilerlemiş dedem. Kapı açılmış kendi kendine. Sonra yükselmiş, sabahları yürüdüğü patika yolların üzerinden ilerlemeye başlamış. Bahçeye ulaşmış, hırkayı astığı yere gelmiş. İndirmiş güç onu aşağıya. Tam hırkaya uzanacakken, hırka bir anda sanki görünmeyen bir el tarafından tutulup önünden çekilmiş ve ters yüz edilerek başka bir dala asılmış. Bu esnada içinden kocaman bir örümcek düşmüş yere. Sonra hırka gelmiş sırtına yerleşmiş dedemin. Güç onu tekrar kaldırmış, eve, yatağına kadar getirip bırakmış. Yatağa yerleşince, üstünde hırkayla dedemi heyecan basmış. Kalkmış ayağa, dışarı çıkıp hamağa uzanmış. Sallana sallana uyuyakalmış orada. Sabah anneannemin bağırmasıyla uyanmış; “Deli adam, gecenin köründe ne diye gidip alırsın hırkayı?!” Dedem birşey diyememiş.