31.12.2002 saat 20:37 Zincirlikuyu, İstanbul. Otobüse bindim. Az evvel makineden doldurttuğum Ak-Bil’i dokundurup “bibip” sesini aldım. Arkaya doğru yürüdüm. elimde bir torba içinde “çocuk” tabir ettiğim 5 litrelik Efes var. Sırtımda çanta… Altımda gayetlen ferah ve bol bir kot, neredeyse baggy. Üstümde fermuarlı ama kapişonlu bir sweat. Kapişonumu gri montumun üzerinden çıkartmış kafama geçirmişim. Sabah traş olmuştum. Hatta fantezi olsun diye bıyık ve dudak altı sakal olayıyla D’Artagnan modundayım biraz da.

Arka taraflara doğru geçiyorum. Karşılık 4erden çift kale görünümlü koltukların 4 ayrı köşesinde 4 velet. Hip-hopçular…

[Bir an aklıma Weird Al Yankovic‘in Another one Rides the Bus adlı şarkısı geliverdi]

Bir tanesi atlıyor: “Abi gel, hip-hopçu yeri bura”

Oturdum…

Bana seslenen velet aralarında en büyük göstereni. 16 yaşlarında falan. Üzerinde yarım fermuarlı bir mont var, Urban Style yazıyor.

Yanımdakine bakmıyorum pek.

Karşımdakilerde sol dipteki tam bir abuş. BBG Demircan‘a benziyor. Kafasında Wilson marka beyaz bir tenis saç bandı var. Bacaklarını bej renkli bir çuval kaplıyor. Tek paçasına tüm vücüdu sığar sanırım. 15 yaşında olmalı.

Sağ kanattaki velet ayrı bir alem. Gözlüklü. Saçlar karman çorman. Kafasında Vakkorama‘dan alınma bir bandan saç bandı şekline getirilmiş ve üstüne tepesi açık siperlikli bir tenis şapkası geçirilmiş. Üstünde, kendisi M ebatken gidip XXL alınmış bir mont var. altında kazak üstüne giyilmiş bir Mighty Ducks buz hokeyi forması. Pantalon tabiî ki çuval.

Dörtgöz birden cüzdanını çıkardı. İçinde hiçbir halt yok. “Bak ollum, Fred Durst!” dedi. Hı, ne alâka, onların yaşındayken rap dinlerdim ne bileyim popüler olan dışında Public Enemy’sini de dinlerdim, Run DMC’sini de, ama Limp Bizkit ne alâka?

Bir anda cüzdan havalarda uçuşmaya başladı. Diğerleri de cüzdana bakıp gülüyorlardı ama etkilenerek?!? Yanımda oturan “ollum onu bıraaak, gel de bende ki Lopez’e bi baaak” diye ritimli bir söyleme girdi. Her nedense, bir anda öndeki bereli veletlerle beraber sözlerini anlayamadığüım ama Türkçe olduğu belli bir iki kafiyeli laf ediverdiler. İki tane velet ise ritm veriyordu. Biri “ıts-ıts-ıts” diye yutkunarak, diğeri ise “fıcı-fıcı” derken eliyel pikapta plak scratchleme hareketleri yapıyordu.

O sırada Dörtgöz gene atladı. “Ollum Taksim’den sora paranoyaya gidelm”. Demircan “o ne lan?” dedi. Dörtgöz “Karaköyde bi yerde, bin tane dicey varmış… fıcı-fıcı”. “Hadi ya?” dedi dierleri. “Kim var?”. “DJ Ertan, DJ Mahmut falan”. İşkembeden atması dışında bayağı bir komiklerdi de. Dörtgöz gene atladı “TIR geçiyordu bugün dım-tıs dım-tıs… pisiko tesisat vardı.” Hayırdır, hidrofor bağlatıp 24 saat sıcak su mu veriyorlarmış ki? “Olm, o partideki hoparlörden brini alcan eve, uff yıkarsın.” Demircan cevap verdi: “Üst kattakiler zıplar böle.” “Hahahahöhahehuhehöhü!” diye dağıldılar bir an. Bir yandan da zıplama taklidi yapıyor hepsi. Allahım öleceğim daha Beşiktaş’ta mıyız?

O anda kurtarıcı telefon çaldı. “Alo?.. Ya bizim radyo kaçtı?”

91.0 Radyo Alaturka.

Sen taze taze Impreza’na EVC takıp 1.2 bar basınca kadar turboyu daya, ol 270 beygir kadar, çık sokağa M3, Porsche ne çıkarsa avla, bana alaturka çalan radyoyu sor. Peh, dedim. Çançançan bu konuları irdelerken zaten Ayazpaşa’ya gelmişiz. Atladım hemen arkadaşın evine daldım. Derin bir soluk. Taksim’in dibindeyim ama kalabalıkta değilim. Oh be!

Gece yeni yapılan Halaskargazi Caddesi’nden Nişantaşı’ndaki sokak festivaline gidiyorum. Saat 02:27. Elmadağ’da bri bakıyorum benim veletler. Parmaklarını garip şekillere sokarak bana selam veriyorlar. “Rispekt abi!” Ynaımda kızlar falan var ya! Göz kırpıp geçiyorum. Ama o anda… Olamaz, sabah eve döneceğim ve yan odada beni bekleyen bunlara benzer model bir herif daha var!