bildirgec.org

film eleştirisi hakkında tüm yazılar

Match Point (2005)

queennothing | 14 June 2009 15:04

Sinema dehası Woody Allen‘dan 2005 yapımı bir film; “Match Point“. Daha önce birçok filmde rol alan, son zamanlarda, özellikle The Tudors” dizisiyle tanıdığımız İrlandalı aktör Jonathan Rhys Meyers ve başarılı aktris Scarlett Johansson‘un başrollerini paylaştığı yapım, yine bir Allen klasiği olarak, ‘kadın – erkek ilişkileri’ni irdeliyor.
Chris Wilton, usta bir tenis oyuncusudur. Bu profesyonelliğini, özel ders vererek kullanan Chris, mütevazı bir ev kiralamış, kendi halinde yaşamaktadır.
Özel ders öğrencilerinden Tom Hewett ile yakın arkadaş olan genç adam, Tom’un kızkardeşi Chloe ile tanışır.
Chloe, Chris’ten hoşlanır ve onunla görüşmek ister. Chris, Chloe kadar hisli değilse de, genç kadına karşı ilgisiz kalmaz ve ikili, bir süre vakit geçirdikten sonra, ilişkiye başlar.

Öte yandan, Tom’un nişanlısı Nola ile tanışan Chris, Nola’nın çekici güzelliğine karşı kayıtsız kalamaz ve ikili arasında tuhaf diyaloglar gelişir.
Chloe ile nişanlanma kararı alan Chris, Hewett Ailesi’nin yanına taşınır.

Terminator 3: Rise of the Machines (2004)

queennothing | 14 June 2009 12:38

Bilim-kurgu sinemasına yepyeni bir boyut kazandıran, 1984 yapımı “The Terminator” ve devamı 1991 yapımı “Terminator 2: Judgment Day“den sonra diğer devam filmi “Terminator 3: Rise of the Machines“, 2003 yılında vizyona girdi. Amerikalı yönetmen Jonathan Mostow tarafından çekilen, James Cameron (Terminator Serisi’nin yaratıcısı), Gale Anne Hurd, John D. Brancato, Michael Ferris, Tedi Sarafian tarafından senaryosunun oluşturulduğu filmde, Arnold Schwarzenegger, Nick Stahl, Claire Danes, Kristanna Loken ve David Andrews rol alıyor.
Makinaların varlığını yavaş yavaş unutan John Connor, annesi Sarah Connor’ın, onun için istediği ‘savaşçı’ kişi olmak yerine evsiz ve işsiz bir hap bağımlısı olmuştur. John, yıllar önce kansere yenik düşen annesi Sarah Connor’ın, Skynet’i durduğunu sanarken, bulduğu yerde uyuyan, umursamaz ve bağımlı benliğinin düşündüğü en son şey ‘sibernetik organizmalar’dı. Bir gece, uyuşmak için bir veteriner kliğine giren John, ilaç içer ve orda sızar. Ancak, gecenin ilerleyen saatlerinde acil durum vakasıyla kliğine gelen Doktor Kate, Connor’ın kendisine tuttuğu silahı çevik bir hareketle etkisiz hale getirir ve onu kafese kilitler. Polisi aramak için dışarı çıkan Kate, kiliniğe kedisini getiren kadının kanlar içindeki bedenini görür. Diğer odaya baktığında, her tarafı dağıtmakta olan, ifadesiz suratı, mekanik vücut hareketleriyle, insanüstü güce sahip bir kadın görür; bu, John Connor’ı yok etmek için, gelecekten gönderilen kadın görünümlü bir ‘sibernetik organizma’dır ve Connor’ı aramaktadır. Bu güçlü mekaniğe karşı, Connor’ı korumak için gelecekten gönderilen organizma da, kadim dostu ‘Terminator’dür.

Dirty Dancing (1987)

queennothing | 12 June 2009 09:53

‘En İyi Müzik’ dalında Oscar adayı olan, 1987 çıkışlı “Dirty Dancing“, New Yorklu yazar / senarist Eleanor Bergstein‘in kaleminden çıkıp, “He Makes Me Feel Like Dancin’” adlı yapımla Oscar Ödülü kazanan, 1993 yılında hayatını kaybeden yönetmen Emile Ardolino‘nun yönetmenliğiyle, sinemaya kazandırıldı.
Dört kişilik bir aile olan ‘Houseman’lar, yazı geçirmek için bir tatil köyüne gelirler. Ailenin küçük kızı, ‘Baby’ olarak çağırılan Frances, babasına düşkün, uyumlu ve olgun bir kızdır. Ablası Lisa ise, kardeşinin aksine, henüz olgunlaşamamışi natçı ve eğlence düşkünü biridir.
Tatil köyünde, akşamları gerçekleşen dans gösterilerinin iki ana dansçısı Johnny ve Penny, yıllardan beri birlikte dans ettiklerinden, izleyicilerin vazgeçilmezi olmuştur. ‘Baby’, bir akşam, dansçı Johnny ile tanışınca, genç adamdan hoşlanır ve onun yaptığı dansa özenir. Dans etmek istediğinin henüz kendisi bile farkına varmamışken genç kız, bir tesadüf sonucu, ‘Penny’nin hamile olduğunu ve bebeği aldırmak istediğini’ öğrenir. Bebeğin babasının kayıtsız tavırları, durumu daha zor kılarken, Penny, kürtaj için gerekli parayı asla bulamayacğını düşünüp, umutsuzluğa kapılmıştır.

He’s Just Not That Into You (Erkekler Ne Söyler, Kadınlar Ne Anlar)

queennothing | 11 June 2009 09:59

1957, Amerika doğumlu yönetmen Ken Kwapis‘in yönetmenliğini üstlendiği, Greg Behrendt ve Liz Tuccillo‘nun “He’s Just Not That Into You: The No-Excuses Truth to Understanding Guys” adlı kitabının, Marc Silverstein ve Abby Kohn tarafından, sinemaya uygun bir hikaye halinin getirildiği “He’s Just Not That Into You“, yetenekli isimlerden oluşan kadrosuyla, başarıyı garantiliyor.
Beth ve Neil, yıllardan beri birlikte yaşayan mutlu bir çifttir. ‘Özgürlüğüne düşkün ve evlilik karşıtı erkek’ profiline uygun bir adam olan Neil, Beth’in artık evlenmek istediğini öğrenir. Bu istek, Neil’in isyanıyla, bir karara dönüşür ve çift, fikir çatışmasının tam ortasında kalarak, aralarındaki ilişkiyi sorgulamaya başlar.

Janine ve Ben, evli bir çifttir. Katı, kuralcı ve bir o kadar da evcimen bir kadın olan Janine, kocası Ben üzerinde ‘kadın egemenliği’ni kurmuş, şüphelerini ‘aldatılma’dan yana değil, nefret ettiği sigaradan yana yoğunlaştırıyordu. Janine, Ben’in sigara içtiği doğrularsa, işi boşanmaya kadar götürecektir.

Såsom I En Spegel (1961)

queennothing | 06 June 2009 12:51

Sinema dehası Ingmar Bergman’ın 1961 yapımı sinema filmi “Såsom i en spegel“, kadrolu oyuncuları Harriet Andersson, Gunnar Björnstrand, Max von Sydow ve Lars Passgård‘ı buluşturan, etkileyici bir başyapıt.
Denge sorunu olan Karin, kocası Martin, babası David ve kardeşi Minus ile adada tatil yapmaktadır. Bir süredir psikolojik tedavi gören Karin’in iç sorunları, çevresindeki insanlarla oluşturduğu dengeyi de bozarak, kararsızlığı ve dengesizliğinin bedelini herkese dayatıp, tamir edilemez zararlara yol açmaktadır.
Sonsuz sevgi ve sınırsız anlayışa sahip kocası Martin, Karin’in her türlü davranışına göz yumarak, O’nun iyileşeceği günü umutla ve sabırla beklemektedir. Erkek kardeşi Minus ise, dış dünyaya som sessizlikle isyan ederken, içinde babasına olan kızgınlık hissiyle, en az Karin kadar hastadır.

La Vie Rêvée Des Anges (The Dreamlife of Angels)

queennothing | 05 June 2009 09:55

1956, Fransa doğumlu senarist / yönetmen Erick Zonca‘nın Roger Bohbot ve Pierre Chosson ile birlikte yazdığı “La Vie Rêvée Des Anges” (The Dreamlife of Angels / Meleklerin Düş Yaşamı), Fransa çıkışlı, 1998 yapımı etkileyici bir drama.
Isabella, uzun bir süre önce evinden ayrılmış, şehir şehir dolaşan, gece olduğunnda, bulduğu güvenli bir yerde uyuyan, 20’li yaşların başında genç bir kızdır. Dergi sayfalarından kestiği resimleri, kartona yapıştırıp satarak günlük harçlığını çıkaran Isa, kafede tanıştığı yaşlıca bir adamın yardım eline karşılık vererek, haftalık ücrete karşılık fabrikada dikiş dikmeye başlar. İsteksiz çalışan Isa, durumun aksine, halinden her daim memnun ve hiçbir şeyden şikayet etmeyen biridir.
Aynı fabrikada çalışan Marie, Isa’nın dikkatini çeker ve çıkışında ona ‘kalacak yeri olmadığını’ söyleyerek, Marie’nin de onayıyla, genç kızın evine gider.

The Nanny Diaries (2007)

queennothing | 30 May 2009 12:42

Annie, üniversiteden yeni mezun olmuş, annesinin ayarladığı iş mülakatlarında “ben kimim?” sorusuya karşılaştıktan sonra ilginç ve komik olduğu kadar zorlayıcı olan ‘iç ses arayışı’na girer. Üniversiteden mezun olması, ne yüklü bir maaşla düzenli bir şirket çalışanı olmasını isteyen annesini, ne de bir türlü oturtamadığı kişiliğini aramaya başlayan kendisini tatmin etmiştir. Parkta kendi kendine konuştuğu birgün, koşan bir erkek çocuğunu olası bir çarpışmadan kurtaran Annie, oğlanın annesi tarafından oldukça cazip bir iş teklifi alır; dadılık!

Çok geçmeden Annie, kendini küçük Grayer‘ın dadısı olarak bulur ve görkemli villanın en küçük ve en çok gürültü çeken odasında. Başına gelen kazalar, Grayer’ın ‘dadılık kimliği’ne olan düşmanlığı ve yakın bir zamanda tanışacağı Grayer’ın annesi Bayan X’in tutarsız ve hodbin yönüyle dadı Annie, yeni işini, hayata verdiklerine karşılık olarak ne beklediğini bilmediğini ve bunun cevabını bulmak istediği ve sabırlı olmayı öğrenmek istediği için kabul ettiğini sürekli kendine hatırlatmak zorunda kalacaktır.

Underworld (2003)

queennothing | 28 May 2009 12:58

2003 yapımı fantastik gerilim filmi “Underworld” (Karanlıklar Ülkesi), yönetmen Len Wiseman (ilk yönetmenlik deneyimi) ve filmde rol alan iki isim Danny McBride ile Kevin Grevioux tarafından kaleme alınıp, McBride tarafından vizyona uygun bir senaryo haline getirildi.
Serendipity“, “Pearl Harbor“, “The Last Days of Disco” gibi filmlerle yıldızı parlayan, “Underworld” ile başarısını katlayan aktris Kate Beckinsale‘in başrolde yer aldığı yapımda, İngiliz aktör Scott Speedman, “Frost/Nixon“un ‘David Frost‘u Michael Sheen, Shane Brolly, Sophia Myles, Bill Nighy ve “Prison Break” dizisinin başrol oyuncusu Wentworth Miller yer alıyor.

Yüzyıllar önce, insan görünümlü kurtadamların (‘Lycan‘lar) soyunu çürütmüş olan vampirler, Kraven‘in uygarlığında soylarını devam ettirmekteydiler. Yüzyıllar evvel, son Lycan olan Lucian‘ı öldürüp, uykuya dalan Viktor‘un Kraven‘a devrettiği vampirler arasında ölüm taciri Selene de yer almaktadır.

Mutluluk (2007)

queennothing | 15 May 2009 12:56

Abdullah Oğuz‘un yönetmenliğini yaptığı 2007 yapımı “Mutluluk“, hala Doğu’nun bir çok yerinde geçerli sayılan ‘töre‘ kavramına çarpıcı bir örnek niteliğinde.

Zülfü Livaneli’nin romanından uyarlanan “Mutluluk“ta Özgü Namal, Murat Han ve Talat Bulut başrolleri paylaşıyor.

Ailesi ve köy halkı tarafından ‘kirli’ ilan edilen ve töre gereği ölüm kararı verilen Meryem, kendisini dinlemeden öldürmeye karar veren töreler ve köy halkına karşı direnmek yerine, korkuyla ‘o an‘ı beklemektedir. Meryem‘i öldürecek olan kişi ise Cemal‘dir ve genç kızın infazı İstanbul’da olacaktır.
Büyük gün geldiğinde MeryemCemal ile birlikte İstanbul yollarına düşer. Denizle, martılarla ve İstanbul’la tanışan Meryem, tüm saflığı ve iyi niyetiyle Cemal’in elinden kaçmak yerine teslim olmuş bir şekilde ‘o an‘ı beklemektedir.

Laid To Rest

queennothing | 07 May 2009 17:06

Terminator: The Sarah Connor Chronicles“ın makyörü ve “Lightning Bug“un yönetmeni olan 1973, Amerika doğumlu sinemacı Robert Hall
‘un yönetmenliğini üstlendiği korku / gerilim filmi “Laid to Rest“, senaryosu ve görmezden gelinemeyen akıcı olmadığı gerçeği, filmi 2009 yılının iddiasız yapımlarından biri olarak gösteriyor.
Bir mezarda uyanan genç kadın, kendisini kimin, ne amaçla kilitlediğinden habersiz, korku içinde yola çıkarak yardım ister. Kadını görünce duran Tucker, genç kadının hafıza kaybı yaşadığını anlayınca O’nu kendi evine götürür. Duruma isyan eden karısı Cindy, genç kadınla konuşunca sakinleşir ve yardım etmeye karar verir.

Genç kadını evlerine alarak O’nu koruduklarını düşünen çift, hiç beklemedikleri bir tehlikeyle karşı karşıya kalır. Yüzü demir maskeli ve silahlı bir adam, evlerine saldırır ve Tucker‘ın gözleri önünde karısı Cindy‘yi öldürür.

Maskeli adamın istediği genç kadındır ve O’nu almak için herkesi öldürecek kadar acımazdır. Kaçmayı başaran Tucker, genç kadını demir maskeli adama vermek yerine korumayı tercih eder ve yol kenarındaki bir eve saklanırlar. Genç bir adamın yalnız başına yaşadığı evde telefon yoktur ve mail yoluyla polis çağırılır. Ancak maile cevap bekleyecek zaman yoktur ve demir maskeli adam, korunacaklarını sandıkları evi bulmuştur.

Artık üçünün de hayatı tehlikededir.