Belki de yaşamdan beklediğin her şey, burada, bu kelimeler arasındadır, kimbilir?...
Belki de yaşamdan beklediğin her şey, burada, bu kelimeler arasındadır, kimbilir?…

Yazmaya Dair,

İlk başlarken kendim için, diyordum, yeniden yazmanın, başlamanın mutluluğu yeterli, bu huzuru, bu ince köprüyü kurmak hayatıma bir anlam katacak, başarmanın yüceltilme duygusu bana yeterli diyordum… Her zaman kanaatkar bir insan olmama rağmen yazmakta bunu başaramadım sanırım… Başladım, devam ettikçe duygular başka yönlere kaydı sanki… Yazdıkça yenileniyor, her konuda, her cümlede yazacak bir yön keşfetmeye çalışıyor buluyorsunuz kendinizi… Hele de bir konuya, düşünceye odaklandıysan bir hayalet gibi beyninde kurtlar dolana dolana sarıyor sayfalarını, günlerini, düşüncelerini, beynini kemirir oluyor yazacakların, ister istemez… Nasıl yazsam, ne yazsam, çok güzel olmalı, çok okunmalı, beğenilmeli, beğenildikçe büyümeliyim düşüncesi, yazdıkça büyümenin hırsı ve arzusu kelimelerinin arasında hapsediyor yazılarını… Kendim için_leri aşan, özgürce yazmayı sınırlayan bir şey bu… Belki de ben yazmaya başlayınca dünya sallanacak, yazılarımla bir depremi yaşatacağım duygusu ve bencilce düşünceleri kapladı mütevazi düşüncelerimi… Halbuki ne yer sallanıyor, ne de gökte bir kıpırdanma var… Bu, insana has bir duygu da olsa, herkesin başına gelebilir, her insan ister bunu, deseniz de bu konumdan memnun olmadığımı söylemeliyim… Çünkü yazmak öyle bir şey ki, olağan, sıradanlığı yaşatan bir eylem olmalı, bir akıntıya atmalısın kendini, ama kurtarılmayı beklememelisin. Yazdıkça kendini yenileyen ve akıntıdan kendi çırpınışlarınla bir dala tutanabileceğin bir sel bu… Her yağmurda yıkanan, arınan bir saflık duygusu olmalı… Yoksa sahteciliği kelimelerin arasından kurtaramazsın… Yazmak bencilliği sevmiyor çünkü, hapsi sevmiyor, dünyada en çok özgürlüğü seven olgu bu yazma eylemi… Kelimelerin hapsi müebbet bir susuşa, arada bir de görüşe çıksan da, güneşe uzaktan bakmaya itiyor gitgide. Ne yazarsan yaz, istediğini aktaramıyorsun elinde olmadan, doğallığı kaybediyorsun çünkü… Saflığını kaybettikten sonra da yazdıklarının bir anlam taşıması mümkün değil… Tıpkı yaşamdan saydığın her an gibi, gerçekten hissetmedikçe yaşamış sayılmazsın çünkü… Yazmanın tutkusu ise ne aşka benziyor, ne evliliğe, ne sadakate, ne de kendine ihanete… Nasıl etmeli, ne yapmalı da bu hapsi özgürlüğe çevirmeli bilmiyorum ama, bunu da aşabileceğimden eminim… Hangi geçilmez köprüleri geçmedim ben, hangi ferkul’ u yenmedim ki… Bunu da başarabilirim, eminim…