bildirgec.org

belen rueda hakkında tüm yazılar

İçimdeki Deniz…

| 17 February 2009 13:15

Yönetmen: Alejandro Amenebar
Senaryo: Alejandro Amenebar, Mateo Gil
Oyuncular: Javier Bardem, Belen Rueda, Lola Duenas, Mabel Rivera, Celso Bugallo
Görüntü Yönetmeni: Javier Aguirres Arobe
Müzik: Carlos Nunez, Alejandro Amenebar
Yapım Yılı: 2004
Ülke: İspanya

Psikolojik gerilim filmlerin yeni ustası Amenebar filmi. Bu yeni usta bize aslında gerilimden çok; acıyı, acının hemen yanında duran gerçeği ve ona bağlı olan kaderi gösteriyor ve bunda da çok başarılı oluyor. Bütün bunların yanında çok tatsız olan bir konu, yani ötenaziyi her yönüyle başarılı bir şekilde işliyor. Ötenazi, insanın kendi isteği üzerine hayatına son vermesidir. Yönetmenimiz, bu filmi yaparken gerçek bir olaydan yola çıkıyor. Denizi deliler gibi seven bir adam; genç yaşta iken denizde ters bir atlayış yaparak geçirdiği küçük kaza sonucu boynunu zedeler ve ömür boyu yatağa mahkûm olur. Yatakta tek manzarası açık penceresinden deniz olan ve mutsuzluğa bürünen Ramon’nun 30 yıl sonra, artık tek istediği ölümdür. Yasaların ve ailesinin karşı olmasına rağmen, o hep ölmek isteyecektir. Film aynı zamanda ötenaziyi, ahlaki, psikolojik ve hukuksal açısı ile de başarılı bir biçimde boyutlandırıyor.
Filmdeki şu sözler akıllardan çıkmayanlar arasında, Julia, ”Bana kalpten cevap ver”, Ramon ”Yani kafadan demek istiyorsun.” İşte, tam bu noktada şu soru aklınıza gelebilir; Kalp mi yoksa beyin mi daha önemli, hayatınızda? Sonuç olarak muhteşem bir ilgi ile izlenen bu filmin başarısına, kadrosunun tamamının katkısı olduğu açıkça görülmektedir.

Yetimhane (El Orfanato)

menese | 30 May 2008 18:02

“Korku Sineması’ nda yapılabilecek her türlü teknik ve ‘numara’ bugüne kadar yapılıp bitirilmiştir. Bundan sonra her yeni korku filmi kendisinden öncekileri bi şekilde tekrarlamak zorundadır.”

Bu tespitimi (Aslında genel bir tespit..) belirtmekle, yirminci yüzyıla henüz girerken: “Keşfedilebilecek her şey keşfedilmiştir.” dediği iddia edilen ‘zavallım’ Amerikan Patent Bürosu Başkanı’ nı –belki- akla getirmiş olabilirim. Ancak sanırım siz de hak vereceksinizdir ki bu hususta o kadar da yanlış düşünmüyorum.

Bu klişelere boğulmuş filmlere örnek olarak en son, Hollywood çıkışlı The Mist(Öldüren Sis)’ i görmüş idim ki özümü bu tür filmlere -neredeyse- tövbe ettirmişti.
İşte şimdi: “Ne varsa Uzak Doğu ya da Avrupa korku filmlerinde var” dedirten bir örnekle, yani ‘Yetimhane‘ ile yeniden umutlandım.